“Ormana gittim, çünkü yaşamımı kasıtlı olarak yaşamak istedim. Derinlemesine yaşamak ve yaşamın iliğini emmek istedim, yaşam olmayan herşeyi kökünden söküp çıkarmak ve ölmeye geldiğimde, aslında yaşamamış olduğumu keşfetmemek istedim.”
Henry David Thoreau
Yıllardır sorup dururum kendime, biz insanoğlu neden duyguların kutuplarında dolaşmaktan bu kadar çok korkar, kaçıp dururuz diye.
Sahi neden siyah ve beyaz bu kadar çok korkutur bizi?
Neden hep grinin peşindeyizdir?
Neden içimizde barındırdığımız duyguların hepsine eşit davranmayı, hepsini sevgiyle kucaklamayı bir türlü beceremeyiz?
Neden tahteravallinin hakkını vererek, kıçımızın hızla yere çarpmasının da, başımızın göğe en yükseğe doğru uzanmasının da tadını çıkarmak yerine, hafif hafif dengede sallanmaya çalışırız? İşin tuhaf tarafı ise çoğumuz kıçımızın yere vurmasının, başımızın göge uzanmasının tadını hiç bilemeden, ne kadar keyifle sallandığımızı anlata anlata yaşlanırız hep.
Neden en dibe vurmak istemeyiz hiç?
Neden korkarız doruklara çıkmaktan, doruklardan?
Neden acıyı dibine kadar yaşamaktan, zevkin zirvesine ulaşmaktan kaçarız hep?
Bunları gögüsleyecek gücümü bulmayız bir türlü kendimizde?
Neden kahkalarımız ortalığı çınlatmaz?
Neden hıçkırıklara boğulup delicesine gözyaşlarımızı dökemeyiz?
Yarım yaşadığımız için midir acaba, acıların üzerimizde yıllarca çıkmayan izler bırakması, mutluluğun tadının tam anlamıyla çıkartamamız?
Neden ayıptır benim içimden taşan bazı duygular?
Neden günahtır bazı yaşamak istediklerim?
Kimdir ki bu konuda bize en son sözü söyleyecek olan?
Kimdir ki beni onları yaşama arzusu ile çoşturan?
Yoksa bu duygular bana ait değil midir?
Onlar değil midir gün be gün beni ben yapan? Eğer onları yaşamamam, onlardan kaçmam gerekiyorsa neden yıllarca beni takip ederler? Neden doğduğum günden beri sürekli benim içimdedirler? Neden kendilerini bana sürekli hissettirirler?
Kimdir koyan bütün bu duyguları benim içime?
Kimdir yasaklayan onları doya doya yaşamayı bana?
Onları dibine kadar yaşamadan ben onları yaşadım diyebilir miyim?
Bir gün ölmeye geldiğimde, ben yaşarken insan olmanın tüm nimetlerinden yararlandım, ben insan olmanın hakkını sonuna kadar verdim, bir insanın sahip olduğu herşeyi bütün benliğimle, iliklerime kadar hissettim diyebilir miyim?
Ben hayatı derinlemesine yaşadım, yaşamın iliğini, kemiğini emdim diyebilir miyim?
Yoksa o gün geldiğinde yaşamamış olduğumu keşfetmek için midir benim bir ömür boyu süren bu çabam?
08 Temmuz 2008
Haşim A.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder