30 Aralık 2010

2012


Hadi!
2012’e çok az kala dön ve bugüne kadar ardında bıraktığın;
Tükenmiş zamanlara,
Ceset ilişkilere,
Ceset aşklara,
Son bir kez daha bak.

Biliyor musun?
Daha kaç yıl tüketirsen tüket.
Kaç ilişki, kaç sevgili eskitirsen eskit.
Kaç ceset çiğnersen çiğne.
Sen aynı düşüncelerin hapsinde yaşamaya devam ettikçe,
Önemli olanın yeniyi görmek değil, eskiden kurtulmak olduğunu fark etmedikçe,
Hep aynı tekrarlar, farklı tarihlerde, farklı yüzlerle, farklı görüntülerle, farklı isimlerle seninle olacak.

Sen bugünü dünle karşılamaya devam ettikçe, yarının sıkıntısını sürekli bugüne yükledikçe, 2012'de seni yine aynı ilişkilere, aynı aşklara, aynı tekrarlara taşıyacak.

Eğer zihnin 2012 ile birlikte biriktirdiklerine veda edip, temiz, saf ve masum haline geri dönebilirse.
"Sen", sen'i, düne bağlı düşüncelere aslında hiç ihtiyacın olmadığına ikna edebilirse,
2012 belki de hayatının en güzel yıllarının ilk yılı olacak.

30 Aralık 2010
Haşim Arıkan

25 Aralık 2010

Organize inançlar...


Neden okuyorsun ki bu masalları?
Onlar doğduğun gün ister istemez dahil olduğun inanç sistemini hiç sorgulamadan kabullenmen, çoğunluklara benzemen adına sana yardımcı olmaz ki!

Yapamam ben.
Otantik benliğinin her gün biraz daha yok edildiği ehlileşme sürecine katkıda bulunamam.
Sınırsızlığını elinden alıp, cesaretini kıramam senin.
Aksine “sen” i desteklerim.
“Sen” olmadan "sen" sevilemez ki bilirim.
Kafanı kurallarla, yargılarla doldurup, deneyimlerini sana sınırlatamam.
Zihninde kendini, herşeyi, herkesi yargılayan içsel bir yargıç yaratılmasına seyirci kalamam.
Yeterince iyi olmadığın, olduğun gibi olursan kabul görmeyeceğin yalanına inandırmaya çalışmam seni.
Hayattan keyif alma yeteneğinin yok olmasına, uzanıp alınmamış, tatmin olmamış duygular seviyesinde yaşamaya mahkum bırakılmana sessiz kalamam.
Hayatı başka insanların taleplerini, beklentilerini karşılamaya çalışarak yaşamana, sevilmek için kendini törpülemene, kendini yavaş yavaş silmene yardımcı olamam.

Aksine kendine inanman, kendine güvenmen için teşvik ederim seni.
İnandığın yola doğru iterim.
Gerçekte kim olduğunu ifade ederek yaşayabilmen için sonuna kadar desteklerim seni.
Gerçekte olduğun gibi kalmana yol açarım senin.
Duygu doğana saygılı olduğunda nasıl bir hayatının olacağının,
İçinde ki arzuların bozulmamış dogasının, sen onlara izin verdiğinde sana neler yaşatacağının hayallerini kurdurmaya çalışırım sana.
İçinde derinlerde ki bilgenin sesini duyabilmen için yardım ederim.
Aradığın tüm cevapları sadece onun verebileceğini sana fark ettirebilirim.
Arzuladığın gerçek hayata ulaşmak için kendinden başka kimseye, hiç bir guruya, inanca, felsefeye ihtiyacın olmadığına ikna etmeye çalışırım seni.

Kendi mutluğun için cesaretlendiririm.
Mutluluğunun itici gücünün sadece sen olduğunu hissettirmeye çalışırım sana.
Kendini affedip özgür bıraktığında, kulağına seni seviyorum diye fısıldadığında nasıl bir hayat yaşayacağını hissedebilmen için yardımcı olurum sana.

Okuduklarının adı “inandığım masallar” olsa da.
Onlar sana seni fark ettirirler çoğunlukla.
Onların sana hissettir(ebil)diği tüm güzellikler, sadece senin içinden taşıp sana dokunabilir yalnızca...

25 Aralık 2010
Haşim Arıkan

Fotograf: The Visitor

24 Aralık 2010

Anlatılan hikayelerin en tatlısı ve en acısı...


Bir başkasının varlığının böylesine farkında olmak!
Onu bir ihtiyacınmış gibi görmek.
Kendini ona bu kadar yakın hissedebilmek!
Henüz tanışmamış olsan da onun bu dünyada var olduğunu bilmek.

Onu bulduğunda;
Bütün dünyadan uzaklaşmak.
Sadece onun düşüncesiyle yalnız kalmayı arzulamak.
Onu düşünmek.
Ona ihtiyaç duymak.
Kaçınılmaz bir şekilde sürekli onu yeniden görmeyi arzulamak.
Sabahları onun nasıl uyandığını düşünerek uyanmak.

Onun neler düşündüğünü hayal etmek.
Zihninde ki ona dair hayalleri sanki onunla bir temasmış gibi hissetmek.

Bütün bu hissedilenler yaşamın içinde sanki insana güç veren bir durak gibi,
Belki de insanın sürekli ileriye doğru gitmek istemesi, ona güç veren bu duraklar yüzünden değil mi?

24 Aralık 2010
Haşim Arıkan

Fotograf: All Good things

22 Aralık 2010

Kişilik taşıyıcısı...


Bakışların öylesine derin ki, sanki üzerime giydiğim o güçlü kimliği yırtıp atıyor, beni savunmasız, bütün cesaretsizliğimle, korkularımla, zayıflıklarımla görüyor gibi.

Oysa ben…....
Duygularımı bu kadar uluorta hissederek yaşayamam ki.

Korkarım böyle olduğumda, senin beni;
Sevmeyeceğinden,
İstemeyeceğinden,
Red edeceğinden,
İnciteceğinden,
Kıracağından,
Yaralayacağından.
Bana zarar vereceğinden.
Hiç beklemediğim anlarda senden gelecek darbelerden.

Ne kadar çok gizleyebilirsem gerçek ”ben” i, o kadar çok güvende hissederim ben kendimi.
Gerçek duygularımı sana hissettirmeden, sevgi açlığımı sana hiç belli etmeden yaşayabilirsem.

Hadi ne olur!
Çek o sanki beni olduğum gibi, tüm çıplaklığımla gören bakışlarını üzerimden.

Bırak saklı kalsın,
Gerçek hislerim.
Duygu doğam, otantik benliğim.
Bilme, öğrenme, benim gerçek kimliğimi.
Fark etme içimdeki gerçek"ben" i.

İzin ver bana,
Zihnimde oluşturduğum imajlar ve yargılarla mutlu olduğumu düşünerek yaşamama.

Sana göre;
O imajlar ve yargılarla kendimi hergün biraz daha törpülüyor, siliyor,
İçimdeki gerçek “ben”i her gün biraz daha yok ediyor,
Yüreğimi zihnimden ayırdığım için sürekli acı veren bir sürtüşmeyi yaşıyor,
Kendimi sanki, içi boş bir sahte kişilik taşıyıcı haline getiriyor, olsam da...

Kabul et.
Sen ne yaparsan yap.
Ne sen, ne de bir başkası, beni kendi yaşamımı yaşamaktan, kendi hayatımı kirletmekten, günahlara girmekten, hatalar yapmaktan, acılar çekmekten, kendi doğrularımı bizzat bulmaktan alakoyamayacaksınız asla...

29 Aralık 2008 - 22 Aralık 2010
Haşim Arıkan

Fotograf: Paranoid Park

16 Aralık 2010

En zor olan tarafı ne biliyor musun? Hissettiklerini sanki hiç hissetmemişsin gibi yapmak.

Doğa yasası!
Herşey değişiyor...
Her zaman...
Kimimimiz bu değişimden korkuyor.
Aslında kaçınılmaz olduğunu düşündüğünde, bir umut olabilir bu.
Ama ne yazık ki ben de değişimden korkanlardanım.

Bir süredir düşünüyorum.
Seni...Beni...Bizi...İlişkimizi...
Sanırım unutmamız gerekiyor yaşadıklarımızı.
Hepsini geçmişte bırakıp, hayatımıza eskisi gibi devam etmek...
Aslında o kadar da kötü bir şey değil unutmak.
Unuttuğunda, hatırlaman ve yaşadıkların için savaşmana gerek kalmıyor.

Seninle tanıştığımız o ilk günü hatırlıyorum.
Acaba basit bir tesadüf müydü yoksa kaçınılmaz bir şey miydi bu...
Herşey ne kadar hoş başlamıştı.
Hayatımda hiç olmadığım kadar mutluydum seninle.
Seninle birlikteyken gerçek diye bildiklerim herşey savrulup gidiyordu zihnimden.
Sanki seninle bambaşka bir insan olmuştum.
Aynı zamanda hiç olmadığım kadar ben.
Bir yandan seni düşünmekten kendimi bir türlü alamıyor ama öte yandan ne yapacağıma bir türlü karar veremiyordum.
Sense sanki seziyordun tüm hissettiklerimi, tüm arzularımı ve beni fazlasıyla mutlu ediyordun.
Sanki ben sana kendi suretini okuyordum. Sense orjinalini zaten biliyordun.
Bu yaşadıklarımdan sonra fark ettim ki, aşk bizi aşan bir şey.
Gizemi saf ve mutlak.

Yaşadığımızı hiç kimsenin kolay kolay yaşayabileceğini sanmıyorum.
Birbirimize karşı hissettiklerimizi...
Bence insanların büyük bir kısmı tüm yaşamları boyunca arıyor bu duyguyu.
Bazıları ise varlığından bile habersiz.
Bu yaşadıklarımı yaşamadan önce ben de düşünemezdim böylesi güçlü bir duygunun yaşanabileceğini...

Hepimiz yaptığımız seçimlerin ürünüyüz.
Bu güne dek yaptığımız seçimlerin bizi buraya getirmiş olması tuhaf değil mi?
Hayatımız da gerçekleşmeyen her şeyin bizi biraraya getirmesi.
Belki de o gerçekleşmeyen her şey şimdi de bizi yeniden ayırıyor.

Onu sürekli saklamak istiyorum ben.
Hayatımın geri kalan kısmında da seni sevmek.
Ama devam edersek yitireceğiz onu.
Yapabileceğim tek şey aşkımızı saklamak.
Tüm bir hayatı yeni bir hayat başlatmak için yok edemem.

Hayat, onu yoğun olarak yaşayabilmek için sanırım tek bir şey istiyor bizden.
Çıkacak olan faturayı, kendimize ödeteceğimizi kabul etmek.
Ama sanırım ben bu faturayı.....

Hoşçakal...
Eğer davranışlarım sana ikimiz arasında sanki hiç bir şey yokmuş, sadece bir alışkanlıkmış izlenimini verdiyse ne olur affet beni....

16 Aralık 2010
Haşim Arıkan

Fotograf: The Bridges of Madison County

İzlediğim filmden avuçlarımda kalan duygulardı bu satırlar...

13 Aralık 2010

Hayatı aynı anda hem yaşayıp, hem de anlayabilir misin?

Bazen hiç tat vermez yaşadıkların sana.
Olmakta olanla yaşamak, her geçen gün biraz daha fazla zorlar, yorar seni.
Sürekli bir ileri gidersin, bir geri, sallanan bir sarkaç gibi.
Sen bir şey yapmak istersin ama başka bir şey yapman gerekir.
Bir yandan sahip olduklarını düşünür ama öte yandan hiç bir şeyin garantisi olmadığını da bilirsin.

Bir an fark edersin ki,
Sen, bir eşiktesin.
Ya içeri, ya dışarı...
Artık bir karar vermelisin.

Olmakta olanı mı kabuleneceksin?
Arzularının, hayallerinin peşine mi düşeceksin?

İlk önce alışkanlıkların, bağımlılıkların, tecrübe adına zihnine sapladıkların hücum eder beynine.
Eğer adımını eşikten dışarıya atarsan hiç bir şeyin bir daha eskisi gibi olamayacağıyla, sahip olduklarının da ellerinden kayıp yok olacağıyla korkutur seni.
Arzuların, hayallerinse eğer tekrar içeriye geri dönersen geleceğinin sürekli tekrar eden bir geçmişe dönüşeceğiyle.

Hayallerin ulaşılmamış olanın mükemmelliğiyle durur karşında.
Vazgeçeceklerinse iyi tanıyor olmanın, alışmış olmanın güvencesiyle.

Zordur uzun süre eşikte beklemek, zorlar, yorar insanı.
Düşüncelere dalarak, hayalinde canlanan görüntüleri seyrederek,belki de yaşamının öyküsünü sessizce dinleyerek sonunda bir karar verirsin.
Verdiğin kararın sana neyi getireceğini ise asla bilemezsin.
Hayat aynı anda hem yaşanıp, hem anlaşılmaz sen de iyi bilirsin.

Kim bilir?
Belki de hayatın çekim gücü seni her zaman olman gereken yere doğru çekiyordur,
İnsan bunu yaşarken fark edemiyordur,
Gördüğün düşten uyanmadan bunu bilebilir misin?

Hayat yaşandığı sürece gerçekse...
Uyandığında sona eren bir düşten farklıdır diyebilir misin?

13 Aralık 2010
Haşim Arıkan

Fotograf: La Jetée

12 Aralık 2010

İnsanın beyni sürekli geviş getirir, düne ait düşünceleri hiç durmadan evirir, çevirir...

İnsan sandığından fazlasını bilir, bildiğinden fazlasını düşünür.
Düşüncelerine yenilmeye başladığında ise, dünya ona her gün biraz daha küçülür.

Tüm eylemleri hep iki şeye dayanır.
Gerçekleştirdiği eylemin sebebi ya korkudur, ya da hazdır.
Arzuları hazzın, zevkin anısıdır, korkuları acının, ızdırabın.
Yüreğini sürekli yargı ile doldurur.
Bu yüzden de yüreğinde gerçek duygular için genellikle pek yer yoktur.

Geçmiş ve gelecek sadece onun zihnindedir.
Geçmişin zihin kayıtlarıyla bugününü koşullar, geleceğini şekillendirir.
Bugününe hep geçmişe gösterdiği tepkiyle karşılık verir.
Geçmişin içine çeker sürekli bugünü de, böylece geçmişi zihninde sürekli güçlendirir.

Sadece dünün hatıralarını, haz ve korkularını hergün öldürebilenlerin zihinleri her zaman saf ve masumdur.
Geleceğe geçmişin penceresinden bakanların zihinleri ise her zaman umutsuz ve yorgun.

Özgürdür, kendine istediğini yapmakta her zaman.
Kimi kabul eder kendini, teslim olur kendine. Aradığı tüm cevapları daima kendinde bulur.
Kimi sürekli aldatır kendini, taciz eder, yağmalar, her gün kendini biraz daha silmek için uğraşır durur.

Bir tarafı eksiktir insanın, cahildir.
Bir tarafı ise bilgedir, hayal bile edemeyeceği kadar çoktur.
Kimi hayatı boyunca 360 derece düşünebilmek için uğraşır.
Kimi sırf tutarlı olabilmek adına bulunduğu noktaya saplanır kalır.
Kimi sürekli değişir, kendini keşfeder, büyür, hergün biraz daha gerçek olur.
Kimi sürekli değişir, kendini inkar eder, kendiyle çelişkiye düşer, kendine ihanet ederek, her gün kendini biraz daha unutur.

İnsan, gideceği yön belli, ama nereye varacağı belli olmayan bir yolcudur.
Kimi kafasında sürekli mutluluğa dair bir düşüncelerle yola koyulur, yorulur.
Kiminin ise mutluluğa dair beklentileri olmadığı için, yaşadıklarının kendisi mutluluktur.

Kimi mutluluğun varış noktasında olduğunu düşünerek yolculuk boyunca kendini avutur.
Kimi varış noktasıyla hiç ilgilenmez, o sadece yapmakta olduğu yolculuğun tadını çıkarıyordur.

Kimi tüm bir yaşamı, hiç bir ayırım gözetmeksizin, büyük bir ustalıkla eriterek, kaynaştırıp, onlardan muhteşem bir bütün oluşturur.
Kiminin yolculuğu ise kendini doğuramadan son bulur.

12 Aralık 2010
Haşim Arıkan

Fotograf: The Game

7 Aralık 2010

Eğer ölümsüzsem ölüm için kaygılanmama gerek yok, eğer ölümlüysem onun için kaygılanmamın bir faydası yok...

İnanmak istiyorum.
Sadece bir bedenden ibaret olmadığıma.
Bedenim birgün toprakta çürüyüp yok olsa da, benim daima var olacağıma.
Ruh ve beden’e başrol verilen, korkularımı azaltan, o muhteşem hikayeye.
Ruhumun farklı bedenlerle sürekli tekamül edişine.

İnanmak istiyorum.
Yaşamakta olduğum hayatı hakkıyla yaşayamasam da her enkarne oluşumda kendimi biraz daha geliştireceğime, biraz daha bilgeleşeceğime.
Bu hayatımda doğru bildiklerimi yapamasam da, gelecek hayatlarımda bunu bir gün başarabileceğime.
En nihayetinde de, zamandan çok önce bir yerde, bir şekilde koptuğum, Tanrıyla yeniden bütünleşeceğime.

İnanmak istiyorum bana ölümsüzlük yükleyen her türlü hikayeye, ideolojiye, inanç sistemine.

Çünkü, korkuyorum bilemediklerimden.
Bütün bu korkularımı yaratan bildiklerimi bir gün yitirmekten.
Bütün biriktirdiklerimi, anılarımı, hazlarımı, sahip olduklarımı kaybetmekten.
Sevdiklerimden kopup dönüşü olmayan bir bilinmeze doğru gitmekten.
Yaşadığım bu hayatın sona ermesinin tam olarak ne demek olduğunu bilemediğimden.

İşte bu yüzden, bütün bu çabam.

Beni ölümsüz olduğuma inandıracak kitapların, guruların peşinden bu kadar koşmam.
Hangi inanç sistemi, hangi ideoloji bana ölümsüzlük sunuyorsa onlara kolayca inanmam.
Ölüme neden bu kadar köle olduğumu keşfedecek kadar özgür olamamam.
Yaşadığım her anın ne kadar değerli, gerçekleştirdiğim her eylemin ne kadar önemli olduğunun farkına varmak yerine, sonraki hayatlarıma yüklediğim umutlarla kendimi avutarak -geçici de olsa- rahatlatmaya çalışmam.
Asıl önemli olanın ölümsüzlük değil, yaşanan her deneyimi dibine kadar yaşayıp tamamen bitirmek, zihni her zaman taze, masum, coşkulu tutabilmek olduğunu kavrayamamam.
Bugün, sürekli ertelediklerim, bir türlü yapamadıklarım, ardımda eksik bıraktıklarım yüzünden, yeni bir şansa bu kadar ihtiyaç duymam.
Bu şansın gerçekten var olduğuna dair beni rahatlatacak düşüncelerin peşinden bu kadar koşmam.

07 Aralık 2010
Haşim Arıkan

Fotograf: La Faille