3 Nisan 2009

BİTTİ...

Bakıyorum da yaklaşık iki yıl, dört ay olmuş, sana “İnandığım Masallar” ı anlatmaya başladığım o ilk günden, bugüne. Sen ilk ne zaman bulup okumaya başladın onları bilmiyorum. Aslında onları ne zaman okumaya başladığının bir önemi var mı ki? Bu satırları şu an okuyorsan, zaten seninle bir şekilde, bir gün birbirimize dokunmuşuz demektir. Ne düşünüyorum biliyor musun? İnsanı bulunduğu en son an’a taşıyan, acaba tercihleri midir yoksa vazgeçişleri midir? Ne dersin? Sence bizi buraya, bu an'a hangisi taşıdı acaba? Senin bu satırları okuman bir tesadüf müydü? Yoksa kaçınılmaz bir şey miydi? Kimbilir, belki de seninle şu an unuttuğumuz bir zaman da, bunun için sözleşmiştik? Ne dersin?

Düşünüyorum da ne çok şey konuştuk seninle? Bakma konuştuk dediğime, lafın gelişi işte. Çoğu zaman monologdu yaptığımız farkındayım. Ben yazdım. Sen okudun. Ara, sıra söyleyecek bir sözün olduğunda bana kelimelerini, cümlelerini bıraktın yada hiç bırakmadın. Sana daha önce hiç bahsetmiş miydim bilmiyorum? Yazmanın benim için nasıl bir duygu olduğunu. Hani vapurda seyahat ederken birden vapurun yanında suya dalıp çıkan, vapurla yarışan yunusları fark edersin, hemen heyecanla yanındakilere bakarsın acaba onlar da benim gördüğümü gördüler mi diye, görmediklerini fark ettiğinde yanındaysalar hemen dürtersin onları, uzaktaysalar seslenirsin, elinle işaret edip gösterirsin o gördüğün harika yunusları. Onlar da görsün istersin bu harika resmi. İşte benim için böyle bir duygu yazmak. Benim sana göstermeye çalıştığım o yunusları, sen daha önce görmüş müydün yada o yunusları görmek senin için önem arz ediyor muydu bilmiyorum? Doğruyu söylemem gerekirse bu tip sorgulamaları da artık yapmıyorum. Çünkü insan herşeyi, kendisini karşısındakinin yerine koyup, anlatmak istediklerimin onun için bir önemi var mı yok mu diye sürekli sorgulamaya başladığında, hayata, yaşadıklarına, şahit olduklarına karşı bütün heyecanını yitiriyor. Oysa heyecan bence insanın hayatındaki en can alıcı damarlarından biri. Ona yaşam enerjisi pompalıyor. Yazdıklarım ilgini çekmediğinde her zaman onu okumaktan vazgeçme hakkına sahiptin. Bunu bilmek beni yazma konusunda her zaman özgürleştirdi.

Bilmelisin ki sana yazdıklarım, yazarken beni hep heyecanlandırdı. Ruhumdan da birşeyler onlara hep karıştı. Çoğu zaman onları yazarken kendimi keyifle gülümserken yakaladım. Benim için onlar, hiçbirimizin bütününü göremeyeceğini düşündüğüm o en büyük resmin küçük parçalarıydı. O küçük resimlere ait "İnandığım Masallar"dı. Dediğim gibi, belki sana göstermeye çalıştığım bu resimleri sen daha önce de görmüştün. Bu ihtimal her zaman için söz konusu olsa da ben yine de onlara ait "İnandığım Masallar" ı sana yazmak istedim. Belki sen o resimlerden kendince başka başka masallar yaratmıştın. Yine de benimkileri de bil istedim. Bana göre insan ne kadar çok masal bilirse. Kendi masalını da o kadar çok sorgulayabiliyor. O kadar çok içine sindirebiliyor. Yada yanlış masala inandığını fark edebiliyor. Hepimizin elindeki resim aslında çoğu zaman aynı ama bizler o resimlerde başka başka şeyler görüp, ondan farklı farklı masallar çıkarıyoruz. Yıllar sonra anladım ki aslında resimleri anlamlandıran şey onların içinde barındırdığı öğeler değil, onu gören gözlerin arkasındaki beyinler.

Bu yazıyı neden mi yazıyorum sana? Çünkü “İnandığım Masallar” bu yazı ile artık sona eriyor. Uzunca bir süre artık yazmayacağım. Tekrar yazmaya başladığımda da biliyorum ki onların adı artık “İnandığım Masallar” olmayacak.

Eskilerin bir sözü vardır. “Gidipte dönmemek, dönüpte bulamamak var” derler. Eğer olur da bir daha görüşemezsek seninle, beni hatırladığında benimle birlikte şu cümleyi de hatırlamanı isterim. “Asla, bireysel beynini kullanmaktan, yani özgürce düşünmekten, kendini sevmekten, kendini mutlu etmekten vazgeçme.” Bence bir insanın kendine yapabileceği en büyük ihanet bunlardan vazgeçmektir. İnsan, özgürce düşünmekten vazgeçmezse, akıl yerine, aklın ürettiği şeylere itibar etmezse, mutluluğun yolunu da, aklında oluşmuş yada oluşacak diğer tüm soruların cevaplarını da her zaman kendi içinde bulabilir. Biliyor musun, bilmiyorum? İnsan bilmediği hiç bir şeye özlem duymazmış. Bir şeye özlem duyuyorsan eğer, bil ki, o senin içinde, zihninde bir yerlerde kayıtlı olarak var. Kendini kısıtlamadan özgürce düşünebildiğinde, düşüncelerini hislerinle de test ettiğinde onları her zaman bulacaksın.

Şimdi senden son bir isteğim var. Çünkü “İnandığım Masallar” ın kapanışını seninle birlikte elele yapalım istiyorum. Bugüne kadar bana, belki birşeyler yazdın, belki de hiç yazmadın. Bunun hiç bir önemi yok. Senden ilk ve son defa olarak, bu sefer mutlaka bir şeyler yazmanı rica ediyorum. Tek bir cümle, tek bir kelime, adın adsız olarakta olsa yaz birşeyler. Senden de bir şeyler aksın, senden de bir iz kalsın burada, bugüne kadar paylaştıklarımız adına. Elimi açtım, onu tutmanı bekliyorum. Hadiiii...

Hoşçakal
Sevgilerimle:))


03 Nisan 2009
Haşim A.




5 Mayıs 2009' da düşülen bir not:

Bitti demiştim 3 Nisan günü. "İnandığım Masallar" artık bitti. Şimdi biraz mola zamanı.

Bu süreçte sizlerden o kadar güzel yorumlar ve mailler aldım ki. İnanılmaz mutlu oldum hepsini okurken. Onların sayesinde de fark ettim ki, "İnandığım Masallar" ı bu kadar seven ve okuyan kişi varken bitiremem. Yapamam. Ve karar verdim sizler onları keyifle okumaya devam ettiğiniz sürece onlar bitmeyecekler.

Evet "İnandığım Masallar" kaldığı yerden yine devam ediyor. Bu aralar belki yazılarım çok sık olmayacak. Ama bir süre sonra yeniden daha yoğun bir şekilde yine birlikte olacağız.

Bana ulaştırdığınız tüm yorum ve mailleriniz için hepinize çoook teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız, iyi ki yollarımız keşişmiş. İyi ki sizlerle birbirimize bir şekilde dokunma şansı bulmuşuz.

Sevgi ve saygılarımla,
Haşim A.