29 Aralık 2007

Yoksa yine...

Hadi kapat gözlerini.
Yaklaşmakta olan yeni yılı hayal et.

Neler geliyor gözünün önüne?
Neler ifade ediyor sana bu son model, gıcır gıcır yeni yıl?
En azından onun daha öncekilerden daha güzel bir yıl olmasını istiyorsun değil mi?
Peki ne kadar sürüyor içini kaplayan bu umutlar?
Ne zaman yavaş yavaş pes etmeye başlıyorsun?
Ne zaman bunun da diğerlerinden bir farkı yokmuş diyerek teslim bayrağını çekiyorsun?
Aslında sen de biliyorsun değil mi?
Yaklaşan yeni yılda da yaşayacaklarının hiç bir farkı olmayacak daha öncekilerinden.

Bu yeni yılda da;
Yine her sabah güneş doğacak.
Yine sen, kimi sabah büyük bir keyifle, kimi sabah homurdanarak uyanacaksın.
Yine birileri sana gülümseyerek günaydın diyecek, birileri seni adam yerine koymayıp suratına bile bakmayacak.
Yine birileri senin canını yanacak, belki sen birilerinin canını yakacaksın.
Kimi zaman haksızlıklara uğrayacak, kimi zaman büyük mutluluklar yaşayacaksın.
Belki yine sokakta yağmura şemsiyesiz yakalanıp sırılsıklam ıslanacaksın.
Hızla yanından geçen araba yine yerdeki çamurlu suyu üzerine sıçratacak sen de arkasından okkalı bir küfür sallayacaksın.
Yine zaman zaman gözlerin uzaklara dalacak eskileri hatırlayacaksın.
Yeni hayallerin olacak.
Bir kısmı gerçekleşirken, bir kısmının peşini bir süre sonra sen bırakacaksın.
Belki yeniden aşık olacak, belki sevgilinden ayrılacaksın.
Belki hayatından çok sevdiğin bir yıldız daha kayıp gidecek ya da hayata merhaba diyen yeni bir canı kucağına alacaksın.

Ve sen yine hayata müdahale etmek isteyecek, yine sonuç alamayacaksın.

Sözün özü, aslında bu yeni yılda da hayatı daha öncekilerde olduğu gibi, sana düşen payıyla, acısıyla, tatlısıyla yaşayacaksın.
Sen değişmediğin sürece yeni yıllarının da diğerlerinden hiç bir farkı olmayacak.
Sadece kantarın topuzu belki birazcık sağa, belki birazcık sola kayacak.

Ama sen değişmeye karar verirsen, hayatın içinde süregelen olayları artık farklı algılamayı seçersen, yaklaşmakta olan yıl belki de hayatının en güzel yıllarının başlangıcı olacak...

29 Aralık 2007
Haşim Arıkan

28 Aralık 2007

Öylesine...

Yağmurlu bir İstanbul akşamı.
Yoğun bir trafik.
Yeni yılı karşılama telaşındaki ışıl, ışıl, rengarenk, kokoş caddeler, sokaklar, dükkanlar.
Yeni bir yıla hazırlık.
Yeniden yeşeren umutlar,
Yeni kurulan hayaller.
Bembeyaz yeni bir sayfanın heyecanı.
Yepyeni bir başlangıç şansı daha.
Yeni yılda hayatına dahil olabilmek için sıralarını bekleyen yeni rol arkadaşların.

Biten bir yıl.
Bir yol sonu daha.
Yaklaşan bir veda vakti.
Belki biraz kırgın, belki de mutlu.
Ardında bıraktıkların.
Alıp kendine kattıkların.
Geride kalan gözyaşların, kahkahaların.

Yavaş yavaş inmekte olan bir perde.
Sana biçilmiş bir rol, bilmediğin bu role karşılık senin doğaçlama oynadıkların.

Yeni bir yıl.
Kendine aldığın yeni bir hediye.
Yeni bir CD.
İlk defa dinlediğin bir parça.
Tam da ihtiyacın olduğu bir anda.
Seni alıp bambaşka diyarlara götüren, seni etkileyen sözler.

Ben kimim?
Geçmişte neler gizli?
Yaşam başkalarına karşı oynanan bir oyun mu?
Benim rolüm ne?
Peki ya sen!
Şimdi nerede? Nasılsın?
Neler geçiyor göynünden?
Birbirimizi gerçekten tanıyor muyuz?
Sevmeyi biliyor muyuz?
Söyle bana, ben kimim?
Bakıpta görmediğim, duyupta dinlemediğim, arayıpta bulamadığım beni, bende keşfet.
Ben kimim?
Ben bir'im.

25 Aralık 2007
Haşim Arıkan


Çalan CD: İstanbul Lounge by Salih Saka

27 Aralık 2007

Ben Mars’lıyım abi benden adam olmaaaaaaz...

Kadın: Alo, müsait misin? Kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Biriyle konuşmaya ihtiyacım var. Biraz konuşabilir miyiz seninle?
Adam: İçinden "Ah be canımıniçi sen ne zaman iyi oldun ki." Müsaitim canım, müsaitim ben. Seni dinliyorum.
Kadın: Yine her şey üst üste gelmeye başladı bu ara nedense. Ben mi yanlış anlıyorum insanları. İnsanlar mı beni yanlış anlıyor bilemiyorum. Allah aşkına sana az önce attığım maili okudun mu? Gördün mü neler yazmış bana. Ben bunu mu hak ediyorum?
Adam: Bitanem senin yaşamını ben neye benzetiyorum biliyor musun? Karanlık bir oda da ve oda da var olduğuna inandığın simsiyah bir kedinin sana her an saldıracağını düşünerek mütemadiyen tetikte yaşıyor gibisin. Üstelik oda da büyük olasılıkla o simsiyah kedi yok. Yani boşu boşuna kendini geriyorsun. İnan ben o bahsettiğin mail de sorun edilecek hiç bir şey görmedim.
Kadın: Ne demek şimdi bu? Lütfen daha açık konuşur musun benimle?
Adam: Canım her zaman ki gibi yine hemen kızmaya başlama lütfen. Neden sürekli etrafındaki insanların sana gizli gizli bir şeyler anlatmaya çalıştığını, sana bir şeyler ima ettiklerini düşünüyorsun? Niye etrafındaki insanlar tarafından yanlış anlaşılmaktan bu kadar çok korkuyorsun? Farz edelim sana bir şey ima etsin biri görmesen ne olur? Veya seni yanlış anlasın ne olur? Hayatı sürekli bu kadar gergin bir vaziyette yaşamaya değer mi?
Kadın: Ben uyduruyorum bütün bunları öyle mi? Bunu mu demek istiyorsun sen şimdi bana?
Adam: Yapma ne olur böyle. Anlamıyor musun hala karanlık bir odada böyle sürekli tetikte yaşamanın ne kadar zor olduğunu. Bunu yaşayan sensin. Yormuyor mu seni, bu odana sana yardım etmek için giren insanlara önce saldırıp sonra da onları tekrar kazanmaya çalışmak. Ah şu öğrenilmiş korkularımız. Tekrar edecek bir geçmiş, endişemiz. Her şey onların başının altından çıkıyor aslında ya neyse.
Kadın: Tamam canım. Tamam... Ben seni çok iyi anladım. Evet bütün bunlar tamamen benim hüsnü kuruntum. Aslında kimsenin bana hiç bir şey ima ettiği yok. Ben art niyetliyim hep ben yanlış anlıyorum. Sağol çok rahatlattın beni, o kadar hafifledim ki kuş gibi oldum uçup nirvana'ya konacam şimdi. Beni toplantıya çağırıyorlarmış, hadi hoşçakaaaaal.
Adam: Canım bir dakka……. Kapattı bile. Oooooof yaa oooooof. Ben ne yaptım abi şimdi. Sadece yardım etmek istedim ona. Ah benim akılsız kafam. Yine bile bile aynı tongaya düştüm. Ne diyordu abi bana da okuttuğu o kitapta. “Kadınlar aslında konuşmak istediklerinde sadece duygularını paylaşmak için konuşurlar. Çünkü onlar konuşarak rahatlarlar. Herhangi bir çözüm önermeden onları dinlemek onlar için çok önemlidir.” Ben ne yaptım peki şimdi? Yine benden yardım istiyor sanarak hemen bay tamirci şapkamı takıp kendimce ona çözümler üretmeye başladım. Ben Mars’lıyım abi benden adam olmaaaaaaz. Biz marslıların hepsinin köküne kibrit suyu...

27 Aralık 2007
Haşim A.


23 Aralık 2007

Ben inandığım masalları mı anlatıyorum, sen kendininkini yaşıyorsun!

Adam: Bu şekilde konuşarak ne büyük bir günah işlediğinin farkında değil misin?
Kadın: Günah diye bir şey yoktur!
Adam: Günah diye bir şey yok mu dur? Ne dediğinin farkında mısın sen?
Kadın: Anlamıyorsun değil mi hala? Günah sadece senin kafanın içinde, günah sadece senin düşüncelerinde.
Adam: Çok fazla ileri gidiyorsun. Bu şekilde konuşmayı bırakıp bir an önce Tanrıdan af dilemelisin.
Kadın: Tanrı hiç bir zaman affetmez. Çünkü o hiç bir zaman bizleri kınamaz. Onu o kadar yanlış tanıyorsun ki. Tanrı her zaman sadece bizim mutlu olmamızı ister.
Adam: Lütfen artık devam etme Tanrı seni duyuyor.
Kadın: Evet doğru söylüyorsun. Tanrı beni her zaman duyar ve her zaman bana sevgiyle gülümser.
Adam: Yeter artık sus. Daha fazla günaha girme. Bir an önce dua et ve Tanrıdan af dile.
Kadın: Neden Tanrıya bir ebeveyn rolü yansıtma ihtiyacı hissediyorsun? Neden ödüllendiren, yargılayan ve cezalandıran bir Tanrı ortaya çıkarmak, sevginin çerçevesinde korkuya dayanan bir gerçeklik yaratmak için çabalıyorsun? Olmak, yapmak ve sahip olmak için senin korkuya ihtiyacın var mı? İyi olmak için illa tehdit mi edilmen gerekiyor? Aslında yapman gereken şey o kadar basit ki. Yapman gereken şey, yüreğinde taşıdığın sevginin sesine kulak vermek. Düşüncelerini eyleme dönüştürmeden önce onun sesine kulak verirsen eğer, o her zaman seni, senin için en doğru olana ulaştıracaktır. Ulaştığın o noktada da Tanrı her zaman senin yanında olacaktır. Çünkü Tanrı her zaman sevginin yanındadır.

23 Aralık 2007
Haşim A.

Birincil esin kaynağı: Conversation with the God

16 Aralık 2007

Çukurlar...

Düşünüyorum da;

Acaba hayat mı gerçekten zor?
Yoksa biz mi onu daha çok zorlaştırıyoruz?

O sürekli şikayet ettiğimiz, önümüze çıkan çukurlar mı suçlu?
Yoksa, biz mi onları fark edemeyip hep içlerine düşüyoruz?

Canımızı esas yakan şey, o çukurlara düşmek mi?
Yoksa daha çok, göremeyip içine düştüğümüz için kendimize mi kızıyoruz?

Çukurlar mı hainlik yapıp devamlı bizi takip ediyor?
Yoksa biz mi hep aynı çukurlara inatla düşüyoruz?

Gerçekten gidebileceğimiz başka yollar mı yok?
Yoksa bildiğimiz, alıştığımız yol diyerek hep aynı yolları biz mi tercih ediyoruz?

Başrolünü oynadığımız senaryo mu hiç değişmiyor?
Yoksa sürekli aynı replikleri kullanarak kendimizi aynı bölümü tekrar tekrar oynamaya biz mi mahkum ediyoruz?

Acaba senaryonun tamamı ne anlatıyor?
Biz hangi bölüm de takılıp kalıyoruz?

16 Aralık 2007
Haşim A.

12 Aralık 2007

İnan ben de yabancısıyım bugün kendimin!


Yapamadım bu sabah.
Her sabah aynama sızan dostuma gülümseyip “Bugün harika bir gün olacak” diyemedim.
Dönmedi dilim bu sabah, bir türlü söyleyemedim.
Fark etmemişim.
Tükenmiş meğerse bütün enerjim.
Bu sabah direnemedim daha fazla kendime.
En sonunda zihnimde dolanan düşüncelere yenildim.
Beni yargılamadan önce bilmeni isterim.
Bugün gördüğün ben, ben değilim.

Bulduğum her fırsatta kapadım gözlerimi bugün.
Gözyaşlarım akmak istedi, ben onları göz kapaklarımın ardına gizledim.
Kontrolsüzce ortalığa saçılıp, can yakmak istedi ucu bilenmiş sözcüklerim.
Sustum, onları zihnime hapsettim.
Güçsüzdüm ama yine de kimsenin enerjisini çalmak istemedim.
Kimselerin olmadığı yerleri, işte bu yüzden tercih ettim.
Sırf bu yüzden belki de seni gördüğümde yolumu değiştirdim, bakışlarımı senden kaçırıp hep başımı öne eğdim.
Belki de sen bana selam verdin, gülümsedin, ama ben onu görmedim.
Beni yargılamadan önce bilmeni isterim.
Aslında ben, böyle biri değilim.

Ben bugün, korkularıma teslim oldum, endişelerime yenildim.
İnan ben de yabancısıyım bugün kendimin.
Dilimi susturdum ama ruhumu ele geçiren düşüncelerime söz geçiremedim.
Dayanamadım, sonunda okuduğun bu satırlara döküldü bütün hislerim.
Ruhumun her tarafa dağılan parçalarını, belki yazarak bir araya getirebilirim zannettim.
Beni yargılamadan önce bilmeni isterim.
Senin hissettiklerin değildi, bugün benim sana söylemek istediklerim.
Seni dışlamak, yok saymak değildi kesinlikle niyetim.
İnan denedim.
Bana gülümseyerek bakan yüzlere gülümsemeyi ben de çok istedim.
Ben bugün korkularıma teslim oldum, düşüncelerime yenildim.

12 Aralık 2007
Haşim Arıkan