18 Şubat 2011

Avlanmak, öldürmekten daha zevklidir !


“Hadi gel.” diyor. “Birlikte geçmişe doğru küçük bir gezintiye çıkalım seninle. O zaman ki zihinlerimize geri dönelim. Hayallerimizi hatırlayalım. Söylesene neydi o zaman ki hayallerin? Onların hangilerini gerçekleştirebildin? Hangilerinden vazgeçtin?

Biliyor musun hayaller gerçekdışı olmak zorundadır! Çünkü biz insanlar istedimiz şeyi elde ettiğimiz zaman artık onu istememeye başlarız. Ona duyduğumuz arzunun devam edebilmesi için onun hep eksik olması gerekir. İstediğimiz, arzuladığımız şey aslında o değildir. Onun hayalidir. Sadece gelecekteki mutluluğumuzun hayalini kurarken gerçekten mutlu oluruz biz.

Bu yüzden de neyi hayal ettiğine dikkat et. Bir gün ona sahip olacağın için değil! Ona sahip olduğun zaman artık onu istemeyeceğin için....

18 Şubat 2010
Haşim Arıkan


Fotograf: Let me in

15 Şubat 2011

Bir gün hepimiz onu da keşfedeceğiz.


Ne tuhaf değil mi?
Hepimiz hayatımızı ölümü engellemeye, geciktirmeye çalışarak geçiriyoruz.
Yiyerek, dua ederek, savaşarak, sevişerek, doğurarak, öldürerek.
Peki ölüm hakkında gerçekten ne biliyoruz ki?
Sadece gidenlerin bir daha geri dönmediğini.
Kim bilebilir ki belki ölüm de, insana verilen bir armağandır.
Tıpkı yaşam gibi...

Bir gün hepimiz onu da keşfedeceğiz.
Yaşamın ne büyük bir armağan olduğunu yaşarken keşfettiğimiz gibi...

15 Şubat 2011
Haşim Arıkan

Fotograf: 127 Hours

9 Şubat 2011

İnsanların kendilerine olan saygıları yok olduğunda, içlerindeki kahramanlar da yok oluyor...

Bir hışımla dalıyor odama. Belli, kafayı bir şeylere fena takmış, ağzını tıkabasa dolduran kelimelere bir izin verse hepsi bir anda ortalığa saçılacak. “Sabah, sabah bu ne hal böyle” diyorum. “Hadi otur sakinleş biraz, sana çay, kahve sıcak bir şey söyleyeyim. “

Önce gözlerini gözlerime dikip bakıyor. Ardından derin bir nefesle ciğerlerine doldurduğu havayı, hızlı bir şekilde burnundan tekrar dışarıya bırakıyor.

“Düşündün mü hiç?” diyor. “Bir sabah uyandığında sana o güne kadar doğru olarak anlatılan, öğretilen herşeyin aslında koca bir yalan olduğunu söyleseler. O güne kadar aslında seni kandırdıklarını, yağmaladıklarını, dolandırdıklarını itiraf etseler. Ne yapabilirsin?”

Ben,hazırlıksız bir anda yakalandığım bu soruya bir cevap bulmak için bocalarken. İmdadıma yine o yetişiyor.

“Hiç!” diyor. ”Evet Hiç! Yine kalkar, hazırlanır işine gidersin. Kaldığın yerden ,alıştığın şekilde yaşamaya devam edersin. Çünkü gerçeği sadece senin bilmen hiç bir şeyi değiştirmez.

Gerçeği öğrenmenin ötesinde bir şeyler yapman gerekir. Ögrendiğin gerçeği diğer insanlara da fark ettirmen, onları da ikna etmen gerekir. Bunu başarabildiğinde bir fark yaratabilirsin.

İşte -ben de dahil olmak üzere- bir çoğumuzun tökezlediği nokta da sanırım burası. Hepimiz hayatı fasulyeden oynamayı tercih ediyoruz. Bunun için kime kızmalıyız bilmiyorum. Bizi bu hale getirenlere mi, yoksa onların bizi bu hale getirmelerine izin verdiğimiz için kendimize mi!

Biliyor musun, insanların kendilerine olan saygıları yok olduğunda, içlerindeki kahramanlar da yok oluyor! Aslında kendisinin de potansiyel bir kahraman olduğunu tamamen unutup. O bir türlü gelmeyen kahramanını beklemeye başlıyor. ”

Geldiği gibi, yine bir hışımla çıkıp gidiyor odamdan. Beni, zihnime sapladığı cümleleri ve soruları ile başbaşa bırakarak...

9 Şubat 2011
Haşim Arıkan

Fotograf: Das leben des David Gale

4 Şubat 2011

Yaşıyorum sanısı...

Zor değil mi?
Korkusuz , kısıtlamasız, dirençsiz, savunmasız bir hayat yaşayabilmek!
Zihnin gizli odalarını, saklı güdülerini, karmaşık mirasını keşfedilmek.
Zihni umarsızca dünsüz, sonsuz deneyimlerin kollarına bırakabilmek!
İçinde bir zorlama hissi, olmama, kazanamama, ulaşamama korkusu duymadan yaşamın akışına karışabilmek, yaşamla bütünleşebilmek!
Daha önce yaşanmamış, onaylanmamış birşeylere inanıp, onların peşinden gidebilmek.

Kolay değil mi?
Bir yığın anı, deneyim, düşünce deposu olarak yaşayabilmek.
Bildik acıları, hiç yaşanmamış mutluluklara tercih etmek.
Sevginin çerçevesinde yaratılan korku temelli gerçekliklere güvenmek.
Deneyimlerle koşullanmış, herşeyi düne dair düşüncelerle değerlendiren bir zihnin görmeni istediklerini görmek!
Öğrenilmiş bir çaresizlikle, hayattan sürekli şikayet etmek, kendini seni mutlu etmeye adamadığı için ona öfkelenmek.

Kolay değil mi?
Olması gerekeni hayal etmek.
Bekleme odasında onun olmasını beklemek.
Beklerken, yaşıyorum zannetmek.

Zor değil mi?
Olanla yüzleşebilmek.
Düşünsel özgürlüğünü her koşulda koruyabilmek.
Keşfedilmiş bir anlama değil, kendi başına bir anlama sahip, bir yaşam sürebilmek...

4 Şubat 2011
Haşim Arıkan

Fotograf: Black swan

3 Şubat 2011

Bir kıvılcım arıyorum...

Bir kıvılcım arıyorum.
Zihnimde bugüne kadar hayat bulmamış düşüncelerin ilk fitilini ateşleyecek.
Onların ebeliğini üstlenecek.

Bir kıvılcım arıyorum.
Belki okuduğum yazıdan, beynime sıçrayacak bir cümle,
Belki de gözüme takılacak dört başı mamur bir tek kelime.
Belki radyoda çalan bir şarkıdan dilime dolanacak bir dize,
Belki de tam biterken son anda yakaladığım küçük bir sufle.
Belki gözlerimin ilk defa tanıştığı derin bir çift göz.
Belki de kaçamak, mahçup, masum bir gülümseme.

Bu aralar çok ihtiyacım var ruhumu ansızın ele geçirecek dünsüz, yarınsız, sebepsiz bir etkiye.
Onun zihnimde bugüne kadar hiç alışılmadık bir dizinde bir araya getireceği fettan kelimelere.
O kelimelerin mahsülü organik düşüncelere...

3 Şubat 2011
Haşim Arıkan

Fotograf: The covenant