Saf, temiz, dokunulmamış, masum…
Ne olduğunu ya da ne olmadığını bilemeyen bir hiç!
Hiçbir yerden başlamayan cümleler, bilinmeyen bir boşlukta anlamlarını yitiriyorlardı o ilk zamanlarda .
Zaman ilerledi.
Bilinç harekete geçti.
Seni kuşatan dünyanın, bilgi bombardımanı altında.
Doğmuştun bir kere, istesen de artık duramazdın!
Sen de durmadın.Durmadan, duramadan deneyimler yaşadın.
Zamanla herkes gibi sen de, büyük kalabalıkların arka fondan hep birlikte, sürekli kulağına fısıldadıklarına inanmaya ve artık ben de biliyorum demeye başladın.
Olmakta olana ilgini, merakını, heyecanını yitirdin, onu gözlemlemeyi bıraktın.
Oysa biliyorum demek ben artık ezberden yaşıyorum demekti!
Dahil edildiğin kolektif rüyanın seni de uyuttuğunun farkına varamadın.
Dürüst olmak gerekirse; fark etsen de, pek bir şey değişmezdi.
Dünya sahnesinde sergilenmekte olan oyunun kuralı böyleydi!
Hatırlamaya uyanmak için önce uyumak zorundaydın.
Hayat denilen tuhaf bir oyundu bu, ilk insandan bugüne, kurallarını birlikte koyup, birlikte oynadığımız.
Ehlileşmek,
Yeniden şekillenmeden önce erimek.
Yaratmadan önce törpülemek, yok etmek.
Ardından kendini, yaşamak için doğduğun hayatı yaşayabilmek için varlığını yeniden teyit etmek…
Masumiyetle başladığın yolculuğu yine masumiyetle bitirebilmek…
Bu defa kendini idrak ederek…
Haşim Arıkan
Fotoğraf: Unsplash / Muhammad Harun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder