24 Aralık 2012

Günahların da içtenlikli bir günahkara öğretecekleri var, tıpkı erdemlerin bir ermişe öğrettikleri gibi...


Hayat hayatla besleniyor, insan hayatla, yaşadığı ilişkilerle.
Gece gündüz gibi sürekli yer değiştiriyor herşey.
Bir kendini hatırlıyor insan, bir unutuyor.
Bir özgür bırakıyor, bir yargılıyor, tutsak alıyor.
Kimi zaman gerçeklere ulaşmaya çalışıyor.
Kimi zaman sahte olandan uzaklaşmaya.
Aslında sahte olandan uzaklaşırken gerçeklere de yaklaşıyor.
Gerçeklere ulaşmaya çalışırken de sahte olandan uzaklaşıyor.

Geldiği her yol ayırımda bir tercih yapıyor - kah ipleri düne bağlı düşüncelere dalarak, kah hayalinde canlanan görüntülere bakarak- aynı zamanda da bir şeylerden vazgeçiyor.
Yürümeye başlıyor, seçtiği, girdiği yolda.
Ardından tereddütler,korkular, endişeler yeşermeye başlıyor beyninde, acaba bu yol doğru olan mı diye!
Varsayımlar, önyargılar -bulutların güneşi etkilemeksizin örtmesi gibi- gerçekleri yavaş yavaş kapatmaya başlıyor.
Yüreğinde çalan şarkılar bir süre sonra yerini çığlıklara bırakıyor.

Oysa yolun hiç bir önemi yok. Önemli olan sadece ileriye doğru yürümek.
Olmak zorunda olan her zaman olmaya devam ediyor.
Daima devinen, öğrenen, keşfeden, gelişen olmak insanın istese de vazgeçemeyeceği kaderi.
Yürüdüğü sayısız yolun sadece en sonuncusu onu hedefine ulaştırsa da, ondan önce yürüdüğün tüm yollar, onu varmak istediğin asıl hedefe biraz daha yaklaştırıyor.
İçten, dürüst, kararlı yürümeye devam etmek belki de tek koşul.
Yeni bir farkındalığa ulaştırdığı sürece neyi yaşadığının bir önemi var mı ki?

Günahların bile içtenlikli günahkara öğretecekleri var, tıpkı erdemlerin bir ermişe öğrettikleri gibi.

Yürüdüğü yolda gördüğü, işittiği, dokunduğu, hissettiği, düşündüğü, umduğu herşey tamamen öznel.
İsimsiz olanı isimlendiren, tanımsız olanı etiketleyen, şekilsiz olanı şekillendiren insanın yine kendisi.
Su nasıl içinde bulunduğu kap tarafından şekillendiriliyorsa.
Yaşananlar da tamamen zihin tarafından şekilleniyor, projekte ediliyor, kendi tarzında renklendiriliyor.
Herşey zihinde oluşmuş neyin gerçek olduğu kanısına bağlı.
İnsan aslında kendi iklimini kendisi yaratıyor.

Ne büyük tesadüf ki!
Bütün yollar sonunda insanı kendisine ulaştırıyor.
Her yolun sonunda insanı sadece kendisi bekliyor.
Yol insanın kendinden geçerek onu kendinden öteye götürüyor.

En sonunda birlikte yürümeye başlıyor insan yolları kendisiyle, kendinle arkadaş oluyor, birlikte yürümek hoşuna gitmeye başlıyor, kalbinde sevgiye yer açıyor.
Kendine güvendiğin de içinde darmadağan duran herşey yerli yerini buluyor.
İçeride herşey dingin olduğunda hayat da olağanüstü bir canlılık kazanıyor.
Sonunda gururundan değil, kendi ışığı kendine yettiği için kimseden bir şey beklememeye istememeye başlıyor.

Güzeli olan da hiç sahip olmadığını bulmaya çalışmak yerine, asla kaybetmemiş olduğunu, senden alınamaz olanı bulmak değil mi zaten?
Geçici olanın içinde kalıcı olanı, gerçek olmayanın içinde gerçek olanı “kendini” bulmak.

Kendini olduğun gibi kabullenmek, kendinin farkında olmak, bilgeliğin, anlamanın da başlangıcı sanki...

25 Mart 2012
Haşim Arıkan

Fotograf : Safe House

5 yorum:

ekrem dedi ki...

tşkler....çok hş bir yazı olmuş

Sis dedi ki...

Yazının içeriğinin sarsması bir yana,son cümle tam darbe şeklinde. Aklınız ,yazdıklarınız ve okumamamı sağladığınız için teşekkürler.

MeaCulpa dedi ki...

Ben teşekkür ederim. Okuduğunuz, yorumlamaya değer bulduğunuz için...

kara kitap dedi ki...

merak ediyorum sizi.uzun zamandır yazmadınız.hoş biz eski yazdıklarınızı tekrar tekrar okuyup keyif alıyoruz,ama yine de yeni yazılarınız beni heyecanlandırıyor.

MeaCulpa dedi ki...

Maalesef işte bu aralar çok yoğunum büyün enerjimi tüketiyor işim. Yazmaya pek mecalim, keyfim kalmıyor...