1 Aralık 2012

Belki de hayatın çekim gücü seni olman gereken yöne doğru çekiyordur, sen ona ne kadar dirensen de…


Yine dinlemekte olduğum parçanın, insana kendini sorgulatan sözlerine kendimi kaptırıp düşüncelere daldığım an da gelip buluyor beni.

“Nasıl düşüneceğini değil, ne düşüneceğini öğreten bir eğitim sisteminin ürünüsün sen.” diyerek başlıyor her zamanki gibi sükunetle anlatmaya. “Bu sistemde öncelikle sana aktarılan verileri ezberlemen gerekir. Ne düşüneceğine dair her türlü bilgiye sahip olursun böylece. Ama o bilgiler sana nasıl düşüneceğinle ilgili hiç bir şey öğretmez. Hayat, o bilgilerin sende yarattığı yanılsamalarla akıp giderken, bir gün, içinde güçlü bir ses yükselmeye başlar. Seni, bir şeyi gerçekleştirmek, bir şeyi başarmak, bir katkıda bulunmak için çağırmaya başlar sürekli. O sesi duymaya başladığın an, hayatın anlam safhasına gelmişsin demektir. Bu çağrı yalnızca senin hissedebileceğin, senden başka hiç kimsenin sana anlatamayacağı bir şeydir. Düşünmeye başlarsın hayata geliş amacının ne olduğunu, senin kim olduğunu. Neyi gerçekleştireceğini, evrenin o mükemmel kurgusuna nasıl bir katkıda bulunacağını.

Ama beyninde biriken o veriler sağlıklı düşünmene engel olur. Önce onların etkilerinden kurtulman gerekir. Ancak o zaman herkes gibi senin de içinde doğal olarak var olan bilgeliğe ulaşabilirsin. Bunu yapabilmek çok zormuş gibi gelir sana ama aslında çok basittir. Beynindeki o verilere ihtiyacının olmadığına kendini ikna etmen yeterlidir. Bunu kabul ettiğinde onların düşüncelerine hiç bir etkileri kalmaz. O andan sonra da baktığın herşeyi artık kendi gözlerinle görmeye başlarsın. Kendi doğana güvenebileceğini, onun mücadele yada kontrol edilmesi gereken bir şey olmadığını keşfedersin. Ve onu yaşamak için artık kendine izin verirsin.

Biliyor musun? Hepimiz bir nedenden dolayı yaratılırız. Hepimizin evrenin akışında üstlendiği bir rol vardır. Bunun ne olduğunu anlamamız zaman alabilir. Gençken düşündüğümüz şeye hiç benzemeyebilir. Ona ulaşabilmek için hepimizin seçtiği yollar farklı olabilir.

Bizler zaman zaman bunun tam aksini düşünsekte. Tanrı içinde yaşadığımız bu evrende her zaman bizimle birliktedir. Sabırla bizim hayata geliş nedenimizi bulmamızı, yeteneklerimizi keşfetmemizi, hayallerimize sahip çıkmamızı, korkularımızı fark etmemizi bekler. Onu anlayıp, tüm benliğimizle ona katılabildiğimizde içimizde akmakta olan büyük bir nehir hissetmeye başlarız, o muhteşem nehirin gücü bize hayat verir.

Ve sen başka bir yere gitmeni gerektirmeyecek yere vardığını hissettiğin gün, artık hayatının amacına da bulmuşsun demektir.”


Sustuğunda, "Bir gün böyle bir yere ulaşabilecek miyim acaba?" diye düşünüyorum kendi kendime. Bu düşüncemi fark edince, konuşmasına son bir cümle ile noktayı koyup, yeniden gömülüyor sessizliğine.

“Hiç düşündün mü, belki de hayatın çekim gücü seni sürekli olman gereken yöne doğru çekiyordur, sen her ne kadar ona dirensen de onun çekim gücü senin amacının dışına çıkmana engel oluyordur…”

24 Aralık 2009
Haşim Arıkan


Fotograf: Ses

3 yorum:

ali zafer sapci dedi ki...

Hayatın çekim gücü, hayatın çekim gücü.... Teşekkürler, farklıydı.

Haluk dedi ki...

enfes bir yazı... yolculuğuna başlamış ve henüz bitirememiş biri olarak; bu yazıyı seneler önce okumuş olmayı dilerdim...
kalemine sağlık

Gokce dedi ki...

Aslında hayatınız inandığınız kadardır. Hayatın sizi olmanız gereken yere çektiğini düşünürseniz, öyle olacaktır. Aslında her zaman alt metni bilmeniz de gerekmez :), siz kitabını okurken keyfini çıkarmaya bakın ....
sevgilerle