Bir çocuk büyütmek!
Ne kadar çok şeyi içeren, ne kadar karmaşık bir denklem değil mi?
Düşünüyorum!
Bir çocuğun gelecekteki kişiliğini,
Hayatında gerçekleşen şeyler, yaşadıkları mı?
Hayatında gerçekleşmeyen şeyler, yaşa(ya)madıkları mı?
Daha fazla etkiliyor?
Bir çocuk kendini ebeveyninin kendisine bakan gözlerinde görerek mi?
Ebeveyninin ona kendisi hakkında söylediklerini dinleyerek mi tanıyor?
Sağlıklı bir birey olabilmesi için,
Sevildiğini bilmesi yeterli mi?
Yoksa bir çocuğun sevildiğini mutlak olarak hissetmesi mi gerekiyor?
Merak ediyorum!
Ve anne olanlara aklıma takılan bazı soruları sormak istiyorum!
Onu büyütürken aşağıdaki sorgulamaları kendi kendinize yaptınız mı hiç?
Belki, sözlerinle, davranışlarınla şu an onun için iyi bir anne olduğunu düşünüyorsun, ama acaba senin gözlerinden duygu olarak onun gözlerine hangi duygular yansıyor?
Ondan gizlediğini sandığın içindeki o geçmiş zaman kırıkları, düğüm olmuş duygular, kendi annenle yaşadıkların ya da yaşayamadıkların, ona acaba senin hangi duygusal ihtiyaçlarını hissettiriyor?
Ona seninle ilgili hangi kritik bilgileri, hangi mesajları veriyor?
Çocuk aklıyla onları kendince acaba nasıl çözümleyebileceğini zannediyor?
Kısacası, sen ona ne yaşattığını zannediyorsun?
Acaba o, seninle birlikteyken ne hissedip, onları kendi içinde nasıl yaşıyor, nasıl çözüyor?
Senin ona söylediğin sözler, ona karşı sergilediğin davranışlar mı, yoksa onunla aranda kurduğun ya da kuramadığın duygusal bağ mı, onun benliğine çok daha fazla dokunup, zihninde bütün hayatını etkileyecek kalıcı kayıtlar yaratıyor?
Sen ondan öyle bir şey talep etmesen de, o küçücük çocuk aklıyla senin hangi duygusal yüklerini fark edip, onları senin sırtından alıp, seni rahatlatabilmek için, kendi hayatını bir kenara atıp senin kahramanlığına soyunuyor?
Bir anne çocuğuna ne hissettirirse hissettirsin, bir çocuk annesiyle duygusal bir bağ kuramamayı asla beceremiyor!
Her anne, ilk anneden bugüne anneliğe dair tüm kadim bilgileri kolektif bilinç aracılığıyla benliğinde taşısa da, her şey en sonunda gelip kendi annesinden gördüğü, göremediği, deneyimlediği, öğrendiği anneliğe dayanıyor!
Kendi çocukluğunu tam anlayamayan, çocukluğunda bozulan ayarlarını bugünde toparlayamayan hiç kimse, ne kadar çabalasa da maalesef iyi bir ebeveyn olmayı başaramıyor.
İnsan en nihayetinde ancak bildiğini, bildiği kadarıyla hayata aktarıyor.
Herkes ancak sahip olduğunu, kendinde olanı, çocuğuna verebiliyor.
Çocuğuna kendinde olmayan bir şeyi verebilmesi için, sahip olmadığı o şeyi, önce kendisi için temin etmesi gerekiyor. Yeni bir girdi olmadan, geçmişimizden öğrendiğimiz hiç bir şey, hiç bir zaman değişmiyor.
Hiç bir yeni düşünce, ona duygularımız eşlik etmediği sürece kalplerimize ulaşamıyor, yüreklerimize dokunamıyor!
En nihayetinde de her insan ancak, olduğu yerde, olduğu kadarıyla, sevgiyi, saygıyı, ilgiyi hak ediyor.
Haşim Arıkan
Fotoğraf: Unsplash / Xavier Mouton
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder