Bedenim sanki sürekli konuşuyor benimle.
Kimi zaman nazikçe fısıldıyor söylemek istediklerini,
Kimi zamansa bir hastalıkla haykırıyor yüzüme.
Kendimize yaşamak için izin vermediğimiz duyguların yankısı sürekli birikiyor, birikiyor, birikiyor bedenimizde…
Çoğunlukla da hep damarlarımızın içinde...
Çünkü yaşam oradan akıyor.
Kalp ondan besleniyor.
Ruhumuzun bir yerinde bir şeyler sıkıştığında, ilk bu akış bozuluyor.
Sevgimiz yüreğimizde rahatça dolaşamadıkça, kanımızda damarlarımızda rahatça akamıyor.
Bir türlü sona erdiremediğimiz öfkelerimiz, affedemediğimiz kırgınlıklarımız, akıtamadığımız gözyaşlarımız, söyleyemediğimiz cümlelerimiz, yaşamak isteyip de yaşayamadıklarımız sanki damarlarımızda birikiyor.
Hayatımız tıkandığında,
Sanki damarlarımız da ona eşlik ediyor.
Biriktirdiklerimizle sertleşen ruh, sanki yağ olup damarlarda birikmeye başlıyor!
Düşünüyorum…
Belki de damarlarımda bir sorun yaşadığımda kendime;
Hayatımın hangi alanında akamıyorum?
Ben hangi duyguda, hangi yükün altında sıkışıp kaldım?
Kime kırıldım, neyi affedemiyorum?
Tutunduğum neyi bırakamıyorum?
Diye sormam gerekiyor!
İnsan özellikle de erken yaş deneyimlerinde bazı kaldıramayacağı yükleri yüklenirken, kimseye
“Benim gücüm bu kadar” diyemiyor!
Taşıyabileceğinden çok daha fazlasını,
Belki “sorumluluk” sahibi olduğunu kanıtlamak adına yükleniyor.
Belki de, sevilmek için bu yükleri taşıması gerektiğine kendini inandırıyor.
Sırtında biriktirdiği bu yükler sanki damarlarında da birikiyor.
Sanki ruh ilerlemek istedikçe, zihin bundan korkuyor, onu durduruyor.
Güvende kalmak istiyor, yeniyi göze alamıyor, bildiklerinden vazgeçemiyor!
Geçmiş damarlarda donup, sıkışıp, birikiyor.
Bedenim benimle sürekli konuşarak, sanki bana;
Bırakmanın güçsüzlük değil, iyileşmek olduğunu anlatmak istiyor.
Ben bırakmayı öğrendikçe,
Damarlarımdaki o yorgun kan da serbestçe akmaya başlıyor.
Çünkü rahatça akabilmek için, önce tutunmaktan vazgeçmek, bırakmak gerekiyor.
Bırakmak içinse,
Önce neyi, neden yaşadığımızı fark etmek...
Haşim Arıkan
Kimi zaman nazikçe fısıldıyor söylemek istediklerini,
Kimi zamansa bir hastalıkla haykırıyor yüzüme.
Kendimize yaşamak için izin vermediğimiz duyguların yankısı sürekli birikiyor, birikiyor, birikiyor bedenimizde…
Çoğunlukla da hep damarlarımızın içinde...
Çünkü yaşam oradan akıyor.
Kalp ondan besleniyor.
Ruhumuzun bir yerinde bir şeyler sıkıştığında, ilk bu akış bozuluyor.
Sevgimiz yüreğimizde rahatça dolaşamadıkça, kanımızda damarlarımızda rahatça akamıyor.
Bir türlü sona erdiremediğimiz öfkelerimiz, affedemediğimiz kırgınlıklarımız, akıtamadığımız gözyaşlarımız, söyleyemediğimiz cümlelerimiz, yaşamak isteyip de yaşayamadıklarımız sanki damarlarımızda birikiyor.
Hayatımız tıkandığında,
Sanki damarlarımız da ona eşlik ediyor.
Biriktirdiklerimizle sertleşen ruh, sanki yağ olup damarlarda birikmeye başlıyor!
Düşünüyorum…
Belki de damarlarımda bir sorun yaşadığımda kendime;
Hayatımın hangi alanında akamıyorum?
Ben hangi duyguda, hangi yükün altında sıkışıp kaldım?
Kime kırıldım, neyi affedemiyorum?
Tutunduğum neyi bırakamıyorum?
Diye sormam gerekiyor!
İnsan özellikle de erken yaş deneyimlerinde bazı kaldıramayacağı yükleri yüklenirken, kimseye
“Benim gücüm bu kadar” diyemiyor!
Taşıyabileceğinden çok daha fazlasını,
Belki “sorumluluk” sahibi olduğunu kanıtlamak adına yükleniyor.
Belki de, sevilmek için bu yükleri taşıması gerektiğine kendini inandırıyor.
Sırtında biriktirdiği bu yükler sanki damarlarında da birikiyor.
Sanki ruh ilerlemek istedikçe, zihin bundan korkuyor, onu durduruyor.
Güvende kalmak istiyor, yeniyi göze alamıyor, bildiklerinden vazgeçemiyor!
Geçmiş damarlarda donup, sıkışıp, birikiyor.
Bedenim benimle sürekli konuşarak, sanki bana;
Bırakmanın güçsüzlük değil, iyileşmek olduğunu anlatmak istiyor.
Ben bırakmayı öğrendikçe,
Damarlarımdaki o yorgun kan da serbestçe akmaya başlıyor.
Çünkü rahatça akabilmek için, önce tutunmaktan vazgeçmek, bırakmak gerekiyor.
Bırakmak içinse,
Önce neyi, neden yaşadığımızı fark etmek...
Haşim Arıkan
Fotoğraf : Haşim Arıkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder