Acıdığı yerden mi acıtır hep insan?
Canı çok acımış olanlar mı başkalarının canını acıtır?
Kendine yaşatılanları mı başkasına yaşatır insan?
Karşısındakine yaşattığı o duygular, hep kendi repertuarından mıdır?
Yaşadığını yaşayana daha mı yakın hisseder kendini insan?
Birbirini yaralarından mı tanır?
Birbirine acılarından mı dokunur?
Hep o dokunduğu noktadan mı birbirine dolanır, birbiriyle karışır?
Sevdiğine mi, kendini sevene mi daha çok bağlanır insan?
Sevdiğinde mi daha çok anlar, sevildiğinde mi daha çok anlaşılır?
Ne zaman kendisinin de kör olduğu dünyasına bir başkasını davet eder insan?
Birbirinin yanında yaralarını gösterecek kadar, ne zaman soyunur?
Birlikte iyileşebilir mi geçmişin yorgunu iki insan?
Bir insan kendisi boğulmaktaysa, ona tutunmak isteyen birine nasıl yardımcı olur?
Onu ısıtmaya çalışırken, kendini üşütmemenin yolunu nasıl bulur?
Bir yanlışı, sırf tanıdığı duyguları yeniden yaşamak için ister mi insan?
Ardından gittiklerin de bu yüzden mi hep kaçmaya çalıştıklarını da bulur?
Çocukken gördüğü, öğrendiği ilişkilere, rollere mi kapılır insan?
Yaşamının en başında bağlandığı o ilk kişilerle yaşadığı ilişkiler, gelecekteki ilişkileri için ona bir yol haritası, bir pusula mı olur?
Yürütemediği ilişkiler de hep ailesinden, çocukluğundan gelen sesler mi duyar insan?
Kim olduğunun geçmişini anlamadan, geçmişinin kokusundan ruhuna sinenlerin farkına varmadan, o çok uzaklarda kalan çocukluğunu kendi çocuğu yapmadan,
Gerçekte kim olduğunu, ilişkilerinde kimi aradığını, ona kimin rolünü yüklediğini nasıl bulur?
Kendinde olmayanı mı arar hep insan?
Her zaman ancak kendinde olanı mı bulur?
Kendinde başlayıp kendinde mi biter insan?
Canı çok acımış olanlar mı başkalarının canını acıtır?
Kendine yaşatılanları mı başkasına yaşatır insan?
Karşısındakine yaşattığı o duygular, hep kendi repertuarından mıdır?
Yaşadığını yaşayana daha mı yakın hisseder kendini insan?
Birbirini yaralarından mı tanır?
Birbirine acılarından mı dokunur?
Hep o dokunduğu noktadan mı birbirine dolanır, birbiriyle karışır?
Sevdiğine mi, kendini sevene mi daha çok bağlanır insan?
Sevdiğinde mi daha çok anlar, sevildiğinde mi daha çok anlaşılır?
Ne zaman kendisinin de kör olduğu dünyasına bir başkasını davet eder insan?
Birbirinin yanında yaralarını gösterecek kadar, ne zaman soyunur?
Birlikte iyileşebilir mi geçmişin yorgunu iki insan?
Bir insan kendisi boğulmaktaysa, ona tutunmak isteyen birine nasıl yardımcı olur?
Onu ısıtmaya çalışırken, kendini üşütmemenin yolunu nasıl bulur?
Bir yanlışı, sırf tanıdığı duyguları yeniden yaşamak için ister mi insan?
Ardından gittiklerin de bu yüzden mi hep kaçmaya çalıştıklarını da bulur?
Çocukken gördüğü, öğrendiği ilişkilere, rollere mi kapılır insan?
Yaşamının en başında bağlandığı o ilk kişilerle yaşadığı ilişkiler, gelecekteki ilişkileri için ona bir yol haritası, bir pusula mı olur?
Yürütemediği ilişkiler de hep ailesinden, çocukluğundan gelen sesler mi duyar insan?
Kim olduğunun geçmişini anlamadan, geçmişinin kokusundan ruhuna sinenlerin farkına varmadan, o çok uzaklarda kalan çocukluğunu kendi çocuğu yapmadan,
Gerçekte kim olduğunu, ilişkilerinde kimi aradığını, ona kimin rolünü yüklediğini nasıl bulur?
Kendinde olmayanı mı arar hep insan?
Her zaman ancak kendinde olanı mı bulur?
Kendinde başlayıp kendinde mi biter insan?
Kendi içinde mi, başkasında mı kaybolduğunda kim olduğunu bulur?
Haşim Arıkan
Fotoğraf : Unsplash / Jeffrey Grospe
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder