Neden hayatı(mı) yorumlayacak birilerine duyduğum bu ihtiyaç?
Zihnindeki düşüncelerin, kendi geçmişinin filtresinden süzülebilenlerinden başka, bana ne söyleyebilir ki?
Oysa ben!
Hayatı(mı) ben’den dinlemeyi seçersem, kendime karşı dürüst, samimi, içten olabilirsem, kendimin farkındalığıyla yaşamdan öğreneceklerim bir sonu olabilir mi?
Neden bu kadar zor benim için? Kendi kendimin ışığı olabileceğime, yürüdüğüm yolu kendi ışığımla aydınlatabileceğime inanmak? Kendini yetiştirenin de , kendini inşa edenin de, kendine öğretenin de ben olduğumu neden göremiyorum?
Her şeyin anlamını bana ihbar edenin yaşam olduğunu, neden anlayamıyorum?
Bir duyguyu nasıl yaşadığımın farkındalığı, acaba kendime dair aradığım hangi cevapları veriyor bana? Kendime ilgili tüm bilginin, benim davranışlarımda, tavırlarımda, tutumlarımda saklı olduğunu ben neden hala fark edemiyorum?
Düşünüyorum!
Acaba, masumiyetin, saflığın bana verdiği o özgüveni, ben nerede, ne zaman yitirdim?
Bir insanın ruhunun kendine yeterliliğine olan inancımı nasıl kaybettim?
Ben, ne zamandan beri, başkalarının beni beslemesini bekleyen ruhsal bir dilenciyim?
Benim ihtiyacım olan şey, bir guru, bir inanç, bir ideoloji, bir felsefe mi?
Yoksa alışkanlıklarına saplanıp kalmayan, geleceği sürekli bildiği, alıştığı geçmişe dönüştürmeyen, zihnin getirebildiği sınırın ötesine geçip, bilinmeyenin enginliğine dalabilen saf bir bilinç mi?
Ben, bugüne kadar, kendime değer verip, kendime dürüst, samimi sorular sorup, onların bir süre içimde mayalanmalarına izin verip, hayatı(mı) kendimden dinlemeyi hiç denemedim ki!
Haşim Arıkan