Neden bu kadar mutsuzum?
Yada mutluyum da, mutluluğumun mu bir türlü farkına varamıyorum?
Nedir ki mutluluk denilen şey?
Bir duygu mu?
Yoksa bir düşünce şekli mi?
Bir insan olarak en çok hatayı acaba nerede yapıyorum?
Kendimle gerçek iletişime geçmekte neden bu kadar çok zorlanıyorum?
Neden merak ettiğim soruların cevabını bir türlü kendime soramıyorum?
Neden bu kadar çok kaçıyorum ki kendimden?
Sürekli karşılaştırıyorum herşeyi.
Sürekli yargılıyorum.
Kendimi sanki bir yarışın içindeymişim gibi hissediyorum.
Bağımlıyım hep birilerine, bir şeylere?
Onları benden farklı yapan ne?
Neden kendimden çok, başkalarını önemsiyor, onların düşüncelerine değer veriyorum?
Hepimiz içine sıkıştığımız bu bedenlerde kendi hikayemizi yaratmaya çalışmıyor muyuz?
Hepimiz farklı bedenlerin içinde olsakta hep aynı mücadeleyi vermiyor muyuz?
Hepimizin amacı, mutlu bir hayat yaşamak, bir şeyleri paylaşmak, hayatın ve kendimizin farkına varmak değil mi?
Peki;
Kim doğru, kim yanlış!
Kim haklı, kim haksız!
Kim rolünün hakkını veriyor?
Kim rolünü abartıyor?
Kim elinden gelenin en iyisini yapmıyor?
Bütün bunları kim bilebilir ki?
Bunlarla ilgili en son sözü kim söyleyebilir?
Kime hangi rolün verildiğini, kim tahmin edebilir?
Neden herşeyi bu kadar çok sorguluyor beynim?
Neden düşünmeme engel olamıyorum?
Neden kendimi sürekli düşüncelerime kaptırıp, yaşadığım anın farkındalığından uzaklaşıp, anın tadını çıkartamıyorum?
Bedenim andayken, ben hep düşüncelerin peşinde sürükleniyorum.
Peki ya düşüncelerim!
Düşündüklerimin hepsi ben miyim?
Onların hepsine inanıp, kabul mü etmeliyim?
Yoksa önce düşüncelerimle sağlıklı bir ilişki kurabilmeyi mi denemeliyim?
Onları sorgusuzca kabul etmek yerine, onları sessizce dinlemeyi, önce onları izlemeyi mi öğrenmeliyim?
Peki bütün bunları sorgulayan kim?
Sorgulanan kim?
Neden ikisini bir türlü birleştiremiyorum?
İkisini birbirinden ayırıyorum.
Kendimi gözlemeye çalışmak yerine, düşüncelerimi askıya alıp yaşadığım an'a odaklanamıyorum?
Yoksa içimdeki çatışmaları bu yüzden mi yaşıyorum?
Sanırım hala bir hiçim, hala hiç bir şey bilmiyorum!
Hala düşe kalka öğrenmeye çalışıyorum.
Çoğu zaman tam öğrendim derken, yanıldığımı anlıyorum.
16 Ağustos 2009
Haşim Arıkan
Yada mutluyum da, mutluluğumun mu bir türlü farkına varamıyorum?
Nedir ki mutluluk denilen şey?
Bir duygu mu?
Yoksa bir düşünce şekli mi?
Bir insan olarak en çok hatayı acaba nerede yapıyorum?
Kendimle gerçek iletişime geçmekte neden bu kadar çok zorlanıyorum?
Neden merak ettiğim soruların cevabını bir türlü kendime soramıyorum?
Neden bu kadar çok kaçıyorum ki kendimden?
Sürekli karşılaştırıyorum herşeyi.
Sürekli yargılıyorum.
Kendimi sanki bir yarışın içindeymişim gibi hissediyorum.
Bağımlıyım hep birilerine, bir şeylere?
Onları benden farklı yapan ne?
Neden kendimden çok, başkalarını önemsiyor, onların düşüncelerine değer veriyorum?
Hepimiz içine sıkıştığımız bu bedenlerde kendi hikayemizi yaratmaya çalışmıyor muyuz?
Hepimiz farklı bedenlerin içinde olsakta hep aynı mücadeleyi vermiyor muyuz?
Hepimizin amacı, mutlu bir hayat yaşamak, bir şeyleri paylaşmak, hayatın ve kendimizin farkına varmak değil mi?
Peki;
Kim doğru, kim yanlış!
Kim haklı, kim haksız!
Kim rolünün hakkını veriyor?
Kim rolünü abartıyor?
Kim elinden gelenin en iyisini yapmıyor?
Bütün bunları kim bilebilir ki?
Bunlarla ilgili en son sözü kim söyleyebilir?
Kime hangi rolün verildiğini, kim tahmin edebilir?
Neden herşeyi bu kadar çok sorguluyor beynim?
Neden düşünmeme engel olamıyorum?
Neden kendimi sürekli düşüncelerime kaptırıp, yaşadığım anın farkındalığından uzaklaşıp, anın tadını çıkartamıyorum?
Bedenim andayken, ben hep düşüncelerin peşinde sürükleniyorum.
Peki ya düşüncelerim!
Düşündüklerimin hepsi ben miyim?
Onların hepsine inanıp, kabul mü etmeliyim?
Yoksa önce düşüncelerimle sağlıklı bir ilişki kurabilmeyi mi denemeliyim?
Onları sorgusuzca kabul etmek yerine, onları sessizce dinlemeyi, önce onları izlemeyi mi öğrenmeliyim?
Peki bütün bunları sorgulayan kim?
Sorgulanan kim?
Neden ikisini bir türlü birleştiremiyorum?
İkisini birbirinden ayırıyorum.
Kendimi gözlemeye çalışmak yerine, düşüncelerimi askıya alıp yaşadığım an'a odaklanamıyorum?
Yoksa içimdeki çatışmaları bu yüzden mi yaşıyorum?
Sanırım hala bir hiçim, hala hiç bir şey bilmiyorum!
Hala düşe kalka öğrenmeye çalışıyorum.
Çoğu zaman tam öğrendim derken, yanıldığımı anlıyorum.
16 Ağustos 2009
Haşim Arıkan
Fotograf: Munich
11 yorum:
kafamdan geçenleri bu kadar net ve açıkca okumak ne kadar hoş. ama yi ne de mutsuzluğuma çare ne ??
sevgiler
gamze
Neden kendimle gerçek bir iletişime geçmekte bu kadar çok zorlanıyorum?
Merak ettiğim soruların cevabını neden kendime soramıyorum?
Nedir mutluluk denilen şey bence?
Neden mutsuzum?
:))
mutsuzluğunuzdan mutluymuşsunuz hissi uyandırdı bende:)
Hah işte tam bu yüzden ben de, anlattığımız kadar değil anlaşıldığımız kadarız lafını çok seviyorum:))
Bir tane ben yok ki üstad..İçimizde onlarca bi var..Hepsi ayrı ayrı mutlu olmak istiyor..İşte bu yüzden zor.
HArika, harika, harika bir yazı olmuşş. Bazen nasılda herşey iç içe giriyor nasılda herşeyi anlamlandırmak zorlaşıyor..
gerçektende önemli olan yazarın kim olduğu değil , yazılanların neler hissettirdiği ve düşündürdüğü...
aynı köydenmişiz gibi hissettim :))
ve bu masallara rastladığıma sevindim...
insanın kendini tanıması dünyadaki en zor şey olsa gerek.bence bilinç düzeyi arttıkça mutsuzluk da artıyor.çünkü daha çok sorguluyoruz.bilmek,daha çok bilme isteği yaratıyor.ama olsun sorgulanmamış bir hayat yaşanmamış demektir.
bir yaziyi okurken bu kadar mi keyif alir insan..neden keyif aldigimi sordum kendime cunku kendimi buldum yazinin her kelimesinde her detayinda..son cumleden sonra birkac satir eklemek isterim ben de..
hicligin basladigi yerde varligimiz basliyor...var olabilmek icin once hic olmak lazim..ya da yok olmak..yokluk varligin zitti..varlikta bedenlerimize bu kadar siki sikiya sarlirken yoklukta dusuncesizlikle her seyden arinmak lazim..ki bu beyni bedeni zihni korkutur..ama bosluklarda variz sadece..dusuncenin, sesin, senin, benim olmadigi bosluklarda hem hiclik hem de varlik var..bosluklarda bulusmak dilegiyle..
Çok teşekkürler. Hem beğeniniz hem sonuna yaptığınız eklemeler için...
zihninde konuşmalar farklı konuştuğunda azından çıkan farklı bedenin farklı insan kendinde uyumu bulamadığı için mutluluğuda hissedemiyor. ruhla beden bir türlü barış imzalayamıyor.bedeni yaradan şeytan(kötülük)ruhu yaradan (tanrı) bu yüzdenmi savaş.ruh bedeni beden ruhu küçümsüyormutluluk anlık acı ise sonsuz oluyor...:(
Yorum Gönder