15 Ağustos 2008

Bir haftasonu babasının günlüğünden...

Bugün cuma. İşten biraz erken çıkmalıyım. Çünkü bu akşam onu almaya gideceğim. Bu hafta sonum da her zaman ki gibi yine sadece ona ait. Sadece o ve ben. İkimiz. Dün akşam markete uğradım onun sevdiği ne varsa aklıma gelen hepsini aldım. Çukulata, cips, meyve suyu, onun sevdiği ne varsa. Cumartesi sabahı o uyanmadan kalkıp, o çok sevdiği karışık sucuklu yumurtayı yapacağım yine ona. Onunla birlikteyken onun istediği şeyleri yapmak bana inanılmaz keyif veriyor. Aslında bunun nedenini ben de çok iyi biliyorum! Ama.....

Oooooo aman allahım saat 18:25 olmuş acilen çıkmam lazım. Hazırlanmış bekliyordur beni şimdi. Onu bekletmeyi hiç istemiyorum.

Neyse okullar kapalı olduğu için trafik açık. Çabucak gelebildim. Aşağıdan zile basıyorum. Elinde çantası iniyor merdivenlerden bana gülümseyerek. "Oğluuuum. Canım benim. Ben seni çok özledim." Koşarak geliyor sarılıyor boynuma, ben de sarılıyorum ona sımsıkı. Beş gündür onu göremiyor olmamın özlemi ile. Elimi omzuna atıyorum, o da, o küçük kolunu belime dolamaya çalışıyor. Baba, oğul konuşarak yürüyoruz arabaya doğru. O arkaya oturup kemerini takıyor. Bense mecburen öndeyim. Bakıp gülümsüyoruz aynadan birbirimize. Bir yandan da birbirimizi görmediğimiz beş günden söz ediyoruz.

Yaşından beklenmeyecek kadar olgun görünüyor. Aslında görünmeye çalışıyor biliyorum. İçinde kopan fırtınalardan bana tek kelime bile söz etmiyor. Keşke konuşsa, kızsa bana, bağırsa, rahatlasa. Rahatlasaymış! Sence bir çocuk böyle bir durumdayken bu söylediklerini yaparak rahatlayabilir mi acaba? Allah aşkına sen sus üst ben. Kendime itiraf etmekten kaçtıklarımı böyle açık açık vurma yüzüme.

Eve gitmeden önce Mc Donalds’a ya da Burgerking'e uğrayıp karnımızı doyuruyoruz. Aslında ona böyle şeyler yedirdiğim için kendimi suçlu hissediyorum. Çünkü, ona daha bu yaşta teslim ettiğimiz genetik miras nedeniyle yüksek kolestrolü var. Ama burger yemeyi çok seviyor. Onunla birlikte olduğumuz bu iki gün de onun hep keyif aldığı şeyleri yaşamasını istiyorum ben. Benimleyken hep mutlu olsun istiyorum. Aslında bunun nedenini ben de çok iyi biliyorum! Ama.....

Bütün bunları içimde yaşadığım suçluluk duygusunu azaltabilmek için yaptığımı ben de biliyorum. Peki ona bu kadar iyi davranmam kendimi suçlu hissetmeme engel olabiliyor mu? Tabi ki hayır. Ama ben de istemezdim ki böyle olsun. Annemle, babam ben henüz üçüncü sınıftayken boşandıklarında yaşadıklarımı unutmadım ki? Bile bile kendi çocuğuma da bunu nasıl yaşatmak isteyebilirim ki. Ama hayat bazen insanı böyle hiç istemediği yollara sokabiliyor. İnsanların bakıp kendine örnek aldığı, aşklar da bir gün gelip tıkanabiliyor.

O boncuk mavi gözlerinin içine bakıyorum. Her yaz güneşte sararan o pamuk gibi saçlarını okşuyorum. "Seni seviyorum, oğlum." diyorum. "Seni çook seviyorum.” Yine, “Sana bunu daha önce söylemiş miydim?" diye takılıyorum ona. Gülümsüyor bana. "Babaaaaaaa her zaman söylüyorsun zaten." diyor.

Karnımızı doyurduktan sonra doğruca eve atıyoruz kendimizi. Hemen pijamalarımızı giyip rahatlıyoruz baba oğul. Cips, çukulata ve içeceklerimizi alıp oturuyoruz televizyonun karşısına. Onu kolumun altına alıyorum. Başını gögsüme yaslıyor, ara ara bana bakıp mutlu mutlu gülümsüyor. Gerçekten mutlu mu acaba? Başını öpüp kokluyorum. Film ya da dizi neyi izliyorsak, seyrederken uyuyup kalıyor. Kucaklayıp götürüyorum yatağımıza. Ne yapayım hala onunla yatmayı burnumu boğazına dayayıp, kokusunu içime çekmeyi, onun o pamuk gibi yanaklarından öpmeyi çok seviyorum. Ben de yatıp sokuluyorum yanına. Bazen uykusunda dönüp atıveriyor kolunu boynuma. Kıpırdamadan uykuya dalıyorum o zamanlar, onun o küçük kolu benim boynumda.

Sabah kalkıyorum ondan önce hazırlıyorum o çok sevdiği sucuklu karışık yumurtasını ona. Çok sevdiği salatalıkları da hazır. Kuşburnu çayını da demleyip ılıttım kupasında. Öpe koklaya uyandırıyorum onu büyük bir keyifle. Birlikte kahvaltı ederken biz, evin haftalık temizliğini yapmak üzere İnci ablamız geliyor. O evi rahat temizlesin diye biz evi kısa sürede terkediyoruz. Bahçeye iniyoruz. Basketbol oynuyoruz. Her hafta potaya 100 basket atıyor. Sonra akşama birlikte seyretmek için DVD’ciden yeni film seçiyoruz. Arada bir tabi ki ona playstation oyun da alıyoruz. Eve döndüğümüz de İnci ablamızın işini bitirmiş ve gitmiş olduğunu görüyoruz. Bize fırında patatesli tavuğumuzu da pişirmiş. Yaşasın akşama sağlıklı bir yemek yiyebileceğim oğlumla gönül rahatlığıyla. Akşam yemeğinden sonra onunla aldığımız filmi seyrediyoruz. Playstation oynuyoruz. Sohbet ediyoruz.

İşte yine pazar akşamı geldi çattı.

"Hazır mısın oğlum topladın mı her şeyini?" "Hazırım baba." diyor. Haftalık harçlığını veriyorum. Cebine koyuyor. Evden çıkıyoruz elimi yine onun omzuna atıyorum. Bakıp gülümsüyor. O da yine küçük kolunu yettiğince belime doluyor. Yürüyoruz yine baba oğul sarmaş dolaş arabaya doğru. Yine o arka koltuğa, ben ön koltuğa oturuyoruz. Susuyoruz çoğunlukla ikimizde bu dönüş yolculuğumuz da. Bazen yeni öğrendiği bir şey geliyor aklına bana onu anlatıyor.

Yine ayrılık vakti. Aşağıdan zile basıyoruz. Annesi otomatiğe basıyor. Öpüyorum yanaklarından, sarılıyorum. Onsuz geçecek beş gün için kokusunu dolu dolu içime çekiyorum. Kulağına fısıldıyorum “Seni çok seviyorum.” O ise sanki bu veda faslını bir an önce sona erdirmek istiyor merdivenlere doğru yürüyor bana el sallayıp hemen gözden kayboluyor.

Ben yakın dostum içimdeki suçluluk duygusuyla; annesiyle tekrar birlikte olmaya karar verdiğimiz o ilk gün, arabanın arkasında oturuken elindeki kağıt mendilin üzerine çizeceği anne , baba ve çocuktan oluşan aile resmini bilemeden, yine yürüyorum arabaya doğru bir başıma.

20 Haziran 2007
Haşim A.

5 yorum:

Denizlerde dedi ki...

Sağol be Haşim, tekme de atsaydın yumruk yetmedi. O resmin çizilmiş olduğunu bilmek allahtan beni rahatlattı.

Pusulasız Hayat Kitap Sesleri dedi ki...

Offf Off Haşim Bey,
Ne yazayım ben size şimdi?
Vurdunuz sol yanımdan beni.
Sevgilerimle...

MeaCulpa dedi ki...

İkinize de teşekkürler. Okuyup yorumlamaya değer bulduğunuz için. Sevgilerimle:))

ceyar dedi ki...

üstad beni tarif ettin bende her hafta sonu yaşıyorum bunu ama çalıştığım için sadece bir gün .....
dağıldım yine...

MeaCulpa dedi ki...

Yetmiyor değil mi bir gün insanın içindeki özlemini kesmene. Umarım zamanla herşey gönlünüzce olur. Sevgilerimle:))