Gecenin bir yarısı uyandı uykusundan. Ruhunda yoğunlaşmış bir acıyla. Sanki uykusu ansızın kör bir bıçakla kesilmiş gibi. Son bir kaç aydır, geceleri bir duvar saatinin sarkacı gibi geçmiş ile bugün arasında sallanıp duruyordu sürekli. Sanki araların da zaman uyumu olmayan iki boyut arasında gezinerek, kendisi ile saklambaç oynuyordu. Kimin ebe, kimin saklanan olduğunu bilemeden.
Uykusu tamamen kaçmıştı yine. Yatağından kalktı ve banyoya yöneldi. Musluktan akan soğuk suyu avuçlarına doldurup ardarda bir kaç kez suratına çarptıktan sonra bakışlarını istemeye istemeye lavabodan aynaya doğru yavaşça kaydırdı. Bunu yaptığında başına gelecekleri bile bile. Kaydırması ile birlikte yine ayna da ki, onunla konuşmak için sabırsızlanan yansıması ile göz göze geldi. Gözlerinin içine bakarak “Hala anlayamadın mı? Neden bunları yaşadığını.” diye sordu ona, ayna da ki görüntüsü. Belki susar umuduyla, bakışlarını tekrar yavaşça lavaboya kaydırdı? Ama o, bakışlarını ondan kaçırarak kendini bu monologdan ne kadar kurtarmaya çalışsa da, duyduğu ses başladığı konuşmasına devam etmekte kararlıydı o gece. “ Hissetmiyor musun? Artık zamanı geldi. Yaşantının tavan arasına girip, orayı temizleyerek, sırtındaki yüklerden kurtulmak için artık hazırsın. Hadi cesurca gir oraya ve kurtul onlardan.”
Daha fazla durmak istemedi banyo da. Yatak odasına girip, hızla üstündekileri değiştirdikten sonra kendini arabasına attı. Bütün bu yaşadıklarını kendisine kimin, neden yaşattığını düşünmekten kaçarak kendini şehrin ışıldayan caddelerine bıraktı. Acaba dediği gibi gerçekten hazır mıydı buna! Şehir meydanını geçerken kaldırımlar da ki alkol duvarını aşmış insanlara, onların bu tükenmiş hallerini, bu kadar açık ve net olarak ortaya koyan sokak lambalarına baktı. İnsanların yaşadığı bu rezilliğin açık ve net olarak görünmesini sağlayan, aynı zamanda da insanların karanlıklara gömülerek kendilerini saklama özgürlüklerini hiçe sayan sokak lambalarına.
Karşıdan gelen arabanın uzun farları gözlerini kamaştırıp onu öfkeli bir halde arabasına geri getirdi. Tam yanından geçerken ona doğru sinirli bir şekilde bağırdı. Ama arabanın içindekileri gördüğü an da ağzından çıkmakta olan cümle yarım bir halde havada asılı kaldı. Soluk alışverişi hızlandı. Bir kaç saat önce uykusunu bölen o hain kör bıçak bu defa gelip tam kalbinin üzerine saplandı! Bütün bedeni titremeye başladı.
Bu…. Bu….. olamazdı?
Yanından geçen arabayı kullanan da yine kendisiydi. Yanındaki koltukta oturan kişi ise karısının sorunlu hamileliğinin son döneminde birlikte olduğu Juliet’ti. Kendini o arabanın içinde görmesiyle, yaşadığı o gece hafızasında bir an da tekrar canlandı. Ardından da o geceyi yeni baştan tekrar yaşamaya başladı. Ama bu sefer sanki kendisinden bir adım geride durmuş yaşadıklarını izliyor ve olanları yıllar önce yaşadığı o ilk günden çok farklı bir şekilde algılıyordu. Juliet’e karısıyla ilişkilerinin uzun bir süredir aslında pek yolunda gitmediğinden aslında uzun süredir zaten duygusal anlamda çoktan bitmiş olan bu ilişkiyi bitirmek istediğinden bahsediyordu. Bu konuşmayı yıllar sonra tekrar dinlerken, bu defa, onu nasıl bencil ve bir yığın yalanla dolu sözcüklerle yaptığını görüyor, yalanlarının ardına gizlediği esas niyetinin o berbat kokusunu alabiliyordu. Bu sefer arkasına gizlendiği o ikiyüzlülük perdesi tamamen ortadan kalkmıştı. Bu sefer yaşadığı bu iğrençliğin zehir gibi tadı boğazını yakıyordu.
Gözünden süzülmeye başlayan yaşları silmeye çalışırken gözlerini yavaşça kapadı. Açtığında ise kendini yıllar öncesinden, şimdiki zaman boyutuna geri dönmüş olarak buldu. Arabasının radyosu açıktı ve radyoda banyo da duyduğu o ses konuşuyordu.
“Kendini bağışla.” diyordu. “Kendini suçlamaktan ve geçmişte yaşadıklarına bağımlı kalmaktan vazgeç. Sana sürekli acı veren geçmişini ancak kendini bağışlarsan iyileştirebilir, onu gün ışığına çıkartıp farklı bir algılama düzeyiyle değiştirebilirsin. İnsanlar çok üzücü bir olay yaşadıkları için değil, bu yaşadığından dolayı üzülmesi gerektiği onlara öğretildiği için üzülürler. Kendini endişelere ve korkulara kapılmaktan kurtarabildiğinde geçmişin de iyileşecek. Kendini yürekte bağışlamakta budur zaten. ”
Kendini farkında olmadan girdiği bir tavan arasındaymış gibi hissetti. Elini kalbinin üzerine koydu ve içten gelen bir arzuyla keyifle gülümsedi...
10 Ağustos 2008
Haşim A.
Uykusu tamamen kaçmıştı yine. Yatağından kalktı ve banyoya yöneldi. Musluktan akan soğuk suyu avuçlarına doldurup ardarda bir kaç kez suratına çarptıktan sonra bakışlarını istemeye istemeye lavabodan aynaya doğru yavaşça kaydırdı. Bunu yaptığında başına gelecekleri bile bile. Kaydırması ile birlikte yine ayna da ki, onunla konuşmak için sabırsızlanan yansıması ile göz göze geldi. Gözlerinin içine bakarak “Hala anlayamadın mı? Neden bunları yaşadığını.” diye sordu ona, ayna da ki görüntüsü. Belki susar umuduyla, bakışlarını tekrar yavaşça lavaboya kaydırdı? Ama o, bakışlarını ondan kaçırarak kendini bu monologdan ne kadar kurtarmaya çalışsa da, duyduğu ses başladığı konuşmasına devam etmekte kararlıydı o gece. “ Hissetmiyor musun? Artık zamanı geldi. Yaşantının tavan arasına girip, orayı temizleyerek, sırtındaki yüklerden kurtulmak için artık hazırsın. Hadi cesurca gir oraya ve kurtul onlardan.”
Daha fazla durmak istemedi banyo da. Yatak odasına girip, hızla üstündekileri değiştirdikten sonra kendini arabasına attı. Bütün bu yaşadıklarını kendisine kimin, neden yaşattığını düşünmekten kaçarak kendini şehrin ışıldayan caddelerine bıraktı. Acaba dediği gibi gerçekten hazır mıydı buna! Şehir meydanını geçerken kaldırımlar da ki alkol duvarını aşmış insanlara, onların bu tükenmiş hallerini, bu kadar açık ve net olarak ortaya koyan sokak lambalarına baktı. İnsanların yaşadığı bu rezilliğin açık ve net olarak görünmesini sağlayan, aynı zamanda da insanların karanlıklara gömülerek kendilerini saklama özgürlüklerini hiçe sayan sokak lambalarına.
Karşıdan gelen arabanın uzun farları gözlerini kamaştırıp onu öfkeli bir halde arabasına geri getirdi. Tam yanından geçerken ona doğru sinirli bir şekilde bağırdı. Ama arabanın içindekileri gördüğü an da ağzından çıkmakta olan cümle yarım bir halde havada asılı kaldı. Soluk alışverişi hızlandı. Bir kaç saat önce uykusunu bölen o hain kör bıçak bu defa gelip tam kalbinin üzerine saplandı! Bütün bedeni titremeye başladı.
Bu…. Bu….. olamazdı?
Yanından geçen arabayı kullanan da yine kendisiydi. Yanındaki koltukta oturan kişi ise karısının sorunlu hamileliğinin son döneminde birlikte olduğu Juliet’ti. Kendini o arabanın içinde görmesiyle, yaşadığı o gece hafızasında bir an da tekrar canlandı. Ardından da o geceyi yeni baştan tekrar yaşamaya başladı. Ama bu sefer sanki kendisinden bir adım geride durmuş yaşadıklarını izliyor ve olanları yıllar önce yaşadığı o ilk günden çok farklı bir şekilde algılıyordu. Juliet’e karısıyla ilişkilerinin uzun bir süredir aslında pek yolunda gitmediğinden aslında uzun süredir zaten duygusal anlamda çoktan bitmiş olan bu ilişkiyi bitirmek istediğinden bahsediyordu. Bu konuşmayı yıllar sonra tekrar dinlerken, bu defa, onu nasıl bencil ve bir yığın yalanla dolu sözcüklerle yaptığını görüyor, yalanlarının ardına gizlediği esas niyetinin o berbat kokusunu alabiliyordu. Bu sefer arkasına gizlendiği o ikiyüzlülük perdesi tamamen ortadan kalkmıştı. Bu sefer yaşadığı bu iğrençliğin zehir gibi tadı boğazını yakıyordu.
Gözünden süzülmeye başlayan yaşları silmeye çalışırken gözlerini yavaşça kapadı. Açtığında ise kendini yıllar öncesinden, şimdiki zaman boyutuna geri dönmüş olarak buldu. Arabasının radyosu açıktı ve radyoda banyo da duyduğu o ses konuşuyordu.
“Kendini bağışla.” diyordu. “Kendini suçlamaktan ve geçmişte yaşadıklarına bağımlı kalmaktan vazgeç. Sana sürekli acı veren geçmişini ancak kendini bağışlarsan iyileştirebilir, onu gün ışığına çıkartıp farklı bir algılama düzeyiyle değiştirebilirsin. İnsanlar çok üzücü bir olay yaşadıkları için değil, bu yaşadığından dolayı üzülmesi gerektiği onlara öğretildiği için üzülürler. Kendini endişelere ve korkulara kapılmaktan kurtarabildiğinde geçmişin de iyileşecek. Kendini yürekte bağışlamakta budur zaten. ”
Kendini farkında olmadan girdiği bir tavan arasındaymış gibi hissetti. Elini kalbinin üzerine koydu ve içten gelen bir arzuyla keyifle gülümsedi...
10 Ağustos 2008
Haşim A.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder