İki eli alışverişlerle dolu merdivenleri çıkıyordu ağır,ağır. Katlarına yaklaştığında, her akşam olduğu gibi onu, yine daire kapılarının önünde bekler buldu. ”Hoşgeldin canım” diyerek elindeki torbaları aldı. Mutfağa doğru yürürken “ Sofra hazır çorbaları koyayım mı?” diye seslendi. “Koyabilirsin. Çok açım valla. Ellerimi yıkayıp, hemen geliyorum” diyerek, banyoya yöneldi. Ellerini ve yüzünü yıkayıp mutfağa girdiğinde her zaman ki gibi mükemmel bir sofranın kendisini beklediğini gördü. Masa da her zaman ki yerine oturdu ve çorbasından bir kaşık alıp ağzına götürdü. “Çorba nefis olmuş” derken ona baktı.
Onunla bir komşularının aracılığıyla, görücü usulü tanışmışlar ve iki ay gibi çok kısa bir sürede evlenmişlerdi. Her zaman mükemmel bir eş olmuştu ona, her şart ve koşulda hep yanında yer almış, bugüne kadar aldığı hiç bir karara itiraz etmemiş, aralarında en ufak bir tartışma bile yaşanmamıştı. Ev de neye ihtiyaç duysa, elini attığında onu her zaman hazır bir halde bulurdu.
Ondan önce sakin bir şekilde akıp giden deresinde, onunla birlikteliğinden sonra da en ufak bir taşa bile rastlamamıştı. Sanki dere akıp giderken birisi daha suya girmiş onun arkasından sessizce yüzerek geliyor gibiydi. Aslında pek yüzmek de değildi bu. Çünkü yüzmek bir eylem gerektirirdi. O daha çok, hiç bir çaba göstermeksizin kendini akıntıya bırakmış onun peşinden akıntıyla birlikte sürüklenerek geliyor gibiydi.
“Yemekten sonra ne yapalım.” diye sordu ona. Her zaman ki gibi “Sen ne istersen canım” diye karşılık verdi. İlk başlarda hoşuna giden bu cevap aslında son günlerde onu rahatsız etmeye başlamıştı. Hiç bir zaman kendi düşündüğünü söylemeye ihtiyaç duymuyordu. Hiç bir zaman kendi isteğini belirtmiyordu. Gerçek değildi sanki o. Gerçek “o” diye biri yoktu, sadece hareket eden bir vücut vardı sanki karşısında. İradesi, isteği, ruhu, amacı olmayan boş bir vücut.
Önündeki yemek tabağını alıp, tatlı tabağını bırakırken ellerinden tutup ona “İçindeki ben nerede senin? Ne yaptın ona? Nereye sakladın, nereye hapsettin onu? ” diye sormak geldi içinden. Tuttu kendini. Yapmadı. Yapamadı. Ona bu özgürlüğü vermek isteyip istemediğinden, onu kendi rolüne yardımcı olan şu an ki rolünden çıkartıp kendisi gibi bir başrol vermek isteyip istemediğinden yine emin olamadı.
Sustu. Önünde duran o çok sevdiği cevizli kabak tatlısından bir çatal alıp ağzına götürdü...
06 Nisan 2008
Haşim Arıkan
Onunla bir komşularının aracılığıyla, görücü usulü tanışmışlar ve iki ay gibi çok kısa bir sürede evlenmişlerdi. Her zaman mükemmel bir eş olmuştu ona, her şart ve koşulda hep yanında yer almış, bugüne kadar aldığı hiç bir karara itiraz etmemiş, aralarında en ufak bir tartışma bile yaşanmamıştı. Ev de neye ihtiyaç duysa, elini attığında onu her zaman hazır bir halde bulurdu.
Ondan önce sakin bir şekilde akıp giden deresinde, onunla birlikteliğinden sonra da en ufak bir taşa bile rastlamamıştı. Sanki dere akıp giderken birisi daha suya girmiş onun arkasından sessizce yüzerek geliyor gibiydi. Aslında pek yüzmek de değildi bu. Çünkü yüzmek bir eylem gerektirirdi. O daha çok, hiç bir çaba göstermeksizin kendini akıntıya bırakmış onun peşinden akıntıyla birlikte sürüklenerek geliyor gibiydi.
“Yemekten sonra ne yapalım.” diye sordu ona. Her zaman ki gibi “Sen ne istersen canım” diye karşılık verdi. İlk başlarda hoşuna giden bu cevap aslında son günlerde onu rahatsız etmeye başlamıştı. Hiç bir zaman kendi düşündüğünü söylemeye ihtiyaç duymuyordu. Hiç bir zaman kendi isteğini belirtmiyordu. Gerçek değildi sanki o. Gerçek “o” diye biri yoktu, sadece hareket eden bir vücut vardı sanki karşısında. İradesi, isteği, ruhu, amacı olmayan boş bir vücut.
Önündeki yemek tabağını alıp, tatlı tabağını bırakırken ellerinden tutup ona “İçindeki ben nerede senin? Ne yaptın ona? Nereye sakladın, nereye hapsettin onu? ” diye sormak geldi içinden. Tuttu kendini. Yapmadı. Yapamadı. Ona bu özgürlüğü vermek isteyip istemediğinden, onu kendi rolüne yardımcı olan şu an ki rolünden çıkartıp kendisi gibi bir başrol vermek isteyip istemediğinden yine emin olamadı.
Sustu. Önünde duran o çok sevdiği cevizli kabak tatlısından bir çatal alıp ağzına götürdü...
06 Nisan 2008
Haşim Arıkan
2 yorum:
"metnin fikrini" sevdim.
"metnin fikrini" sevdim.
Yorum Gönder