Genç adam varmak istediği yere doğru hızlı ve kararlı adımlarla ilerlerken hava çoktan kararmış. ayın ışığı damlara çoktan düşmüştü. Yürüdüğü karanlık sokaklara henüz uykunun sessizliğine bürünmemiş evlerin camlarından ışıklar dökülüyordu.
Telefonu kapatır kapatmaz atmıştı kendini sokağa. Şu an da tek bir amacı vardı. O da bir an önce onun yanına ulaşmak. Telefonu kapatmadan önce söylediği o en son cümle kulaklarında yankılanıp duruyordu.“Artık hayatın bir anlamı kalmadı benim için” demişti hıçkırıklara boğulup telefonu yüzüne kapatmadan önce. Daha sonra yaptığı hiç bir aramaya da cevap vermemişti. “Nedir ki hayatın anlamı?” dedi kendi kendine. “Dünyanın sana verdiği malzeme ve senin ondan yapabildiklerin değil midir? Bütün maharet sen de, senin özgürce yaptığın tercihlerde değil midir?” diye devam etti, o içini kaplayan bir türlü bastıramadığı öfkeyle. Bu son cümle ağzından dökülmüştü ama kendisi bile ister istemez gülümsemişti bıyık altından bu cümlesine.
“Özgürce yaptığımız tercihler” diye tekrar etti. Bir tarafta bencillik, diğer tarafta ise özveri ya da başka bir deyişle yardımseverlik. Bu muydu adına özgürlük denilen şey? İki seçenekli bir seçim hakkı! Bencilliğin anlamı başkalarını kendisi için feda etmek, özverinin anlamı ise başkaları için kendini feda etmekti! Ya kendin başkaları uğruna acı çekecektin ya da başkalarına kendi uğruna acı çektirecektin! “Hadi bakalım” dedi. “Sana öğretilen ahlaki değerlerle seç bakalım hangisini seçebilirsen!”
Nihayet ulaşmıştı varmak istediği yere. Kapının zilini canhıraş bir şekilde uzun uzun çalarken. “Bırak artık düşünmeyi sadece hisset” dedi kendine. Dünya düşünen insanları pek sevmezdi. Hayattaki herşeye, her zaman mantık çercevesinden bakılamazdı. Mantık denilen şey sınırlıydı, bir yere kadardı. Daima mantığın ötesinde herkesin bildiği ama onun anlayamadığı başka şeyler vardı!
13 Nisan 2008
Haşim Arıkan
Telefonu kapatır kapatmaz atmıştı kendini sokağa. Şu an da tek bir amacı vardı. O da bir an önce onun yanına ulaşmak. Telefonu kapatmadan önce söylediği o en son cümle kulaklarında yankılanıp duruyordu.“Artık hayatın bir anlamı kalmadı benim için” demişti hıçkırıklara boğulup telefonu yüzüne kapatmadan önce. Daha sonra yaptığı hiç bir aramaya da cevap vermemişti. “Nedir ki hayatın anlamı?” dedi kendi kendine. “Dünyanın sana verdiği malzeme ve senin ondan yapabildiklerin değil midir? Bütün maharet sen de, senin özgürce yaptığın tercihlerde değil midir?” diye devam etti, o içini kaplayan bir türlü bastıramadığı öfkeyle. Bu son cümle ağzından dökülmüştü ama kendisi bile ister istemez gülümsemişti bıyık altından bu cümlesine.
“Özgürce yaptığımız tercihler” diye tekrar etti. Bir tarafta bencillik, diğer tarafta ise özveri ya da başka bir deyişle yardımseverlik. Bu muydu adına özgürlük denilen şey? İki seçenekli bir seçim hakkı! Bencilliğin anlamı başkalarını kendisi için feda etmek, özverinin anlamı ise başkaları için kendini feda etmekti! Ya kendin başkaları uğruna acı çekecektin ya da başkalarına kendi uğruna acı çektirecektin! “Hadi bakalım” dedi. “Sana öğretilen ahlaki değerlerle seç bakalım hangisini seçebilirsen!”
Nihayet ulaşmıştı varmak istediği yere. Kapının zilini canhıraş bir şekilde uzun uzun çalarken. “Bırak artık düşünmeyi sadece hisset” dedi kendine. Dünya düşünen insanları pek sevmezdi. Hayattaki herşeye, her zaman mantık çercevesinden bakılamazdı. Mantık denilen şey sınırlıydı, bir yere kadardı. Daima mantığın ötesinde herkesin bildiği ama onun anlayamadığı başka şeyler vardı!
13 Nisan 2008
Haşim Arıkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder