Dün gece sokak kapısının canhıraş bir şekilde güm güm güm yumruklanması ile bir anda yataktan fırladım. Oysa uzun bir mücadele sonrası uykuya daha henüz dalabilmiştim. Kapı güm güm güm yumruklanmaya devam ediyordu. Kendimi palas pandıras merdivenlerden aşağıya, antreye zor attım. Bir an polise mi haber versem diye tereddüt ettikten sonra elim kapının tokmağına uzandı ve tokmağı çevirdim. Kapıyı açmamla birlikte yaşamakta olduğum panik bir şoka dönüştü. Şok olmuş bir halde kapıda kendime bakakaldım.
- Kendine gel dostum korkma sana zarar vermeye gelmedim.
diyerek gülümsedim ve yanağımı sevgiyle okşayarak kapıyı hafifçe itip içeri girdim.
- Ben en iyisi şöyle güzel mis gibi kokan bir kahve hazırlayayım, hem seni kendine getirir, hemde ilk defa karşılıklı sohbet etme şansı bulacağımız bu gecede bizi biraz canlı tutar.
nutkum tutulmuş adeta taşa dönüşmüştüm. Şaşkın şakın kendimi izliyordum. Sanki kendi evimmiş gibi evimde hiç de yabancılık çekmiyordum. Mutfaktaki filitre kahve makinasına, masanın üzerinde duran sürahideki suyu doldurdum ve dolaptaki kahve kavanozundan 5-6 kaşık filitre kahveyi makinaya koyduğumda, makina hemen fokurdamaya başlamıştı zaten.
- Kahvemiz birazdan hazır olur ne dersin salona geçelim mi?
diyerek elimi omzuma attım ve omuzumu sıkarak
- Hadiiiii dostum kendine gel artık. Bu akşam seninle çok önemli şeyler konuşacağız. Belki de uzun zamandır kafanı kurcalayan bazı şeylerin cevabını bulacağız seninle bu gece.
Bir anda kendi evimde, kendim tarafından ağırlanan bir misafir durumuna düşmüştüm. Salonda camın önünde duran karşılıklı iki koltuktan birine oturdum.
- Kahveleri alıp hemen geliyorum diyerek
mutfağa gittim. Bir kaç dakika sonra nihayet kendimle karşılıklı oturmuş birlikte kahvelerimizi yudumluyorduk.Ben hala tek kelime bile edememiş bir durumda tuhaf tuhaf bana bakarken,
- İstersen söze ben başlayayım
diyerek söze girdim.
- Aslında doğduğundan beri seninle birlikteyiz ve sürekli olarak seni izliyorum. Seninle birlikte bende üzülüyor, seviniyor, ağlıyorum.Yaşadığın sıkıntıları, hissettiğin ve düşündüğün her şeyi seninle birlikte yaşıyorum. Bugüne kadar –özellikle- her canın yandığında, her kendini yanlız hissettiğinde, inan seni o kadar çok ziyaret etmek istedim ki. Ama hep kendimi tutmak zorundaydım. Çünkü seni ziyaret edebilmem için seninde beni anlayabileceğin olgunluğa gelmen, birlikte bu gece gerçekleştireceğimiz son değişime senin de hazır olman gerekiyordu. Son yıllarda okuyarak, gözlemleyerek ve sorgulayarak çok büyük mesafe kat ettin. Kafandaki bir çok sorunun cevabını sen kendin buldun, bir çok korkunu sen kendin yendin. Artık hayatı, insanları, herşeyi sorgulamayı, sorgulamadan kabul etmemeyi ögrendin. Artık mantığının kabul etmediği hiç bir şeyi –sırf yaşadığın toplum bunu böyle istiyor diye- kabul etmiyorsun. Bu noktaya, bu olgunluğa geldikten sonra inan sırtındaki küfende yeni yüklerin olmayacak.Artık yapman gereken tek şey kaldı. Küfede kalan son yükü de boşaltıp, sırtından o küfeyi çıkartıp atmak. Bunu bu gece birlikte çözeceğiz seninle. Gerçekleştireceğin bu son değişim belki biraz sancılı ve uzun soluklu olabilir. İnanıyorum ki sen, çok kısa sürede bunu da aşacaksın. Gelelim son yüküne, sana, doğduğun günden bugüne kadar, ailen ve yaşadığın toplum tarafından, bazıları direkt sözlü olarak ögretilen, bir kısmı, sana hiç fakettirilmeden gizli gizli defalarca arkadan kulağına fısıldanarak beynine kazınan, büyük bir kısmı ise çevrendeki insanlar tarafından gözünün önünde gerçekleşen yaşamları ile sana görsel olarak, yani naklen aktarılan, en önemlisi bütün toplumlar tarafından kabul görmüş, (yeni doğan her erkek gibi doğduğun günden başlayarak yavaş yavaş seninde sırtına giydirilen) “klasik erkek” rolunden kurtulup, bir erkek olmaktan çok öte, öncelikle, içinde varolan bütün duygularınla bir insan olduğunu farkedebilmen. Küfende yıllardır taşıdığın bu son yükünü de sırtından attıktan sonra inan yaşamın adeta bir şölene dönüşecek. Bana inan.
Oturduğum koltuktan kalktım ve bana doğru yürüdüm. Ben de yavaşça ayağa kalktım ve hayatımda ilk defa kendimi sevgiyle, sımsıkı kucakladım.
12 Aralık 2006
- Kendine gel dostum korkma sana zarar vermeye gelmedim.
diyerek gülümsedim ve yanağımı sevgiyle okşayarak kapıyı hafifçe itip içeri girdim.
- Ben en iyisi şöyle güzel mis gibi kokan bir kahve hazırlayayım, hem seni kendine getirir, hemde ilk defa karşılıklı sohbet etme şansı bulacağımız bu gecede bizi biraz canlı tutar.
nutkum tutulmuş adeta taşa dönüşmüştüm. Şaşkın şakın kendimi izliyordum. Sanki kendi evimmiş gibi evimde hiç de yabancılık çekmiyordum. Mutfaktaki filitre kahve makinasına, masanın üzerinde duran sürahideki suyu doldurdum ve dolaptaki kahve kavanozundan 5-6 kaşık filitre kahveyi makinaya koyduğumda, makina hemen fokurdamaya başlamıştı zaten.
- Kahvemiz birazdan hazır olur ne dersin salona geçelim mi?
diyerek elimi omzuma attım ve omuzumu sıkarak
- Hadiiiii dostum kendine gel artık. Bu akşam seninle çok önemli şeyler konuşacağız. Belki de uzun zamandır kafanı kurcalayan bazı şeylerin cevabını bulacağız seninle bu gece.
Bir anda kendi evimde, kendim tarafından ağırlanan bir misafir durumuna düşmüştüm. Salonda camın önünde duran karşılıklı iki koltuktan birine oturdum.
- Kahveleri alıp hemen geliyorum diyerek
mutfağa gittim. Bir kaç dakika sonra nihayet kendimle karşılıklı oturmuş birlikte kahvelerimizi yudumluyorduk.Ben hala tek kelime bile edememiş bir durumda tuhaf tuhaf bana bakarken,
- İstersen söze ben başlayayım
diyerek söze girdim.
- Aslında doğduğundan beri seninle birlikteyiz ve sürekli olarak seni izliyorum. Seninle birlikte bende üzülüyor, seviniyor, ağlıyorum.Yaşadığın sıkıntıları, hissettiğin ve düşündüğün her şeyi seninle birlikte yaşıyorum. Bugüne kadar –özellikle- her canın yandığında, her kendini yanlız hissettiğinde, inan seni o kadar çok ziyaret etmek istedim ki. Ama hep kendimi tutmak zorundaydım. Çünkü seni ziyaret edebilmem için seninde beni anlayabileceğin olgunluğa gelmen, birlikte bu gece gerçekleştireceğimiz son değişime senin de hazır olman gerekiyordu. Son yıllarda okuyarak, gözlemleyerek ve sorgulayarak çok büyük mesafe kat ettin. Kafandaki bir çok sorunun cevabını sen kendin buldun, bir çok korkunu sen kendin yendin. Artık hayatı, insanları, herşeyi sorgulamayı, sorgulamadan kabul etmemeyi ögrendin. Artık mantığının kabul etmediği hiç bir şeyi –sırf yaşadığın toplum bunu böyle istiyor diye- kabul etmiyorsun. Bu noktaya, bu olgunluğa geldikten sonra inan sırtındaki küfende yeni yüklerin olmayacak.Artık yapman gereken tek şey kaldı. Küfede kalan son yükü de boşaltıp, sırtından o küfeyi çıkartıp atmak. Bunu bu gece birlikte çözeceğiz seninle. Gerçekleştireceğin bu son değişim belki biraz sancılı ve uzun soluklu olabilir. İnanıyorum ki sen, çok kısa sürede bunu da aşacaksın. Gelelim son yüküne, sana, doğduğun günden bugüne kadar, ailen ve yaşadığın toplum tarafından, bazıları direkt sözlü olarak ögretilen, bir kısmı, sana hiç fakettirilmeden gizli gizli defalarca arkadan kulağına fısıldanarak beynine kazınan, büyük bir kısmı ise çevrendeki insanlar tarafından gözünün önünde gerçekleşen yaşamları ile sana görsel olarak, yani naklen aktarılan, en önemlisi bütün toplumlar tarafından kabul görmüş, (yeni doğan her erkek gibi doğduğun günden başlayarak yavaş yavaş seninde sırtına giydirilen) “klasik erkek” rolunden kurtulup, bir erkek olmaktan çok öte, öncelikle, içinde varolan bütün duygularınla bir insan olduğunu farkedebilmen. Küfende yıllardır taşıdığın bu son yükünü de sırtından attıktan sonra inan yaşamın adeta bir şölene dönüşecek. Bana inan.
Oturduğum koltuktan kalktım ve bana doğru yürüdüm. Ben de yavaşça ayağa kalktım ve hayatımda ilk defa kendimi sevgiyle, sımsıkı kucakladım.
12 Aralık 2006
Haşim A.
1 yorum:
Keşke, her birimiz böyle kendimizle yüzleşebilsek. Ne büyük bir erdem, yüzleşmek ve bunu yaplaşmak
Yorum Gönder