5 Ekim 2007

Ah be İstanbul!

Adam: Allah kahretsin şu trafiğin haline bak ya. Lanet olsun... Bu şehirde bütün ömrümüzü yollarda heba ediyoruz. Nedir bu İstanbul’un trafiğinden çektiğimiz. Gece aynı kardeşim, gündüz aynı. On dakikalık bir yolu bir buçuk saatte ancak gidebiliyoruz.
Kadın: Sinirlenme aşkım boşver. Hem alış artık canım sende buna. Bak yavaş yavaş akıyor. Hem acelemiz de yok. Bir yere de yetişmiyoruz. Dur radyoyu açayım ben sana.
Radyo: Deprem uzmanı Jeolog Prof. Dr. Celal Sengör, olası Marmara depreminin 7.6 siddetinde olmasının beklendigini belirterek............
Adam: Yahu üstünden aylar yıllar geçti. Ara ara hortlatmasalar olmaz şunu. Yine başladılar deprem tantanasına. Durduk yerde gerim gerim geriyorlar sadece insanları. Sonra da ne huzur bırakıyorlar, ne uyku insanda. Ne olacaksa olsa da bir an önce kurtulsak hepimiz.
Kadın: Dur ben sana şimdi müzik açıyorum. Boş ver haberleri. Dediğin gibi zaten hep aynı haberler. Aşkım diyorum ki bugün seninle şöyle boğazda başbaşa bir yemek yesek. Ne dersin? En son ne zaman boğazda yemek yedik valla hatırlamıyorum ben. Hem sen de rahatlar, gevşersin biraz. Sonra da...
Adam: Allah aşkına beni şimdi o igrenç boğaz trafiğine sokma şimdi. Kimbilir ne haldedir o sahil yolu. Girdik mi çıkamayız da ordan. Saplanır kalırız.
Kadın: Peki o zaman boğazı boşver. Seninle bir Beyoğlu yapalım. Önce bir şeyler atıştırırız. Asmalımescit'e gideriz mesela. Ne dersin? Sonra kafamıza uygun bir film bulursak sinemaya takılırız.
Adam: Canım hava karardı artık. Haberin yok galiba. Geçenlerde Taksim'in göbeğinde parkta sırf para vermediği için bir genci bıçakladı tinerciler. Birazdan hepsi ortalığa çıkmaya başlar onların. Tekin bir yer değil bu saatte Beyoğlu. Bence en iyisi biz seninle evin oradaki DVD’ciye gidelim paşa paşa. Sen seçersin bize güzel bir film. Evimizde seninle başbaşa ayaklarımızı uzatır rahat rahat izleriz filmimizi. Pizza da sipariş ederiz evden. Ooooooh mis gibi olur valla.
Kadın: Aşkım ben ne düşünüyorum biliyor musun? Acaba biz İstanbul’dan taşınıp daha küçük sakin bir yere mi yerleşsek. Hem trafik, deprem, tinerci vs ile de uğraşmayız. Ne dersin?
Adam: Nasıl yani. Sen şimdi "İstanbul" u bırakalım, mazbut, küçük, şirin bir şehire taşınalım diyorsun öyle mi? Doğru düzgün bir sineması, küçük kebapçıları, pizzacıları dışında adam gibi bir restaurantı bile olmayan sakin bir şehire gidelim öyle mi? Sonra da tıkılıp kalalım evin içine. Artık sosyal aktivite olarak komşu ziyaretine gideriz, onlar bize gelir ha ne dersin? İnanamıyorum ben sana ya!
Kadın: !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
Radyo: Şu an da İstanbul'da olmak vardı anasını satayım püfür püfür bir vapurun yan tarafında.........

05 Ekim 2007
Haşim A.

5 yorum:

Pabuc dedi ki...

:) İstanbudayken de istanbulu yaşamayanlar için mi yazılmış bu yazı..

Arzu Breda dedi ki...

Vah be İstanbul!..

Senle de olmuyor, sensiz de..
Senleyken şikayet ederiz..
Sensizken anarız, özlemle..
İyi ki varsın..
İyi ki.

aysema dedi ki...

Hem ağlarım hem giderim!..

Yazmak Keyiftir dedi ki...

Aysema güzel söylemiş. Hem ağladım hem de gittim. Üstelik Kanlıcadan. İnsan kendi hapishanesini kendi örüyor yazdığın gibi. Bir de kapı kilit dahi koymadan inşaa ediveriyor. Bu durumu iyi bilirim. Çantada iki şey gerekli. İstek ve cesaret.

efsa dedi ki...

Yine de beni ürkütüyor.