Doğduğum günden beri bıkmadan, usanmadan bana nasıl davranmam, nasıl bir insan olmam, neye inanıp, neye inanmamam, neyi yapıp, neyi yapmamam, neleri düşünüp, neleri düşünmemem, neleri hissedip, neleri hissetmemem gerektiğini, neyin kabul edilebilir, neyin kabul edilemez, neyin iyi, neyin kötü, neyin güzel, neyin çirkin, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu öğrettiniz. Üstelik bütün bunları daha ben doğmadan önce, benim yerime düşünüp, hazırlamışsınız. Bunun için hepinize teşekkür ediyorum.
Meğer hayatta esas önemli olan, herkesin, tüm dünyanın paylaştığı o geniş kimliğin bir parçası olabilmekmiş. Şu anda bunu başarmış biri olmanın keyfini çıkarıyorum.
Düşünüyorum da, bugüne kadar sizleri ne kadar yanlış tanıyıp, sizlere karşı ne kadar haksızlık etmişim. Bunca zaman boşu boşuna, sizlerle inatlaşıp, kendi gerçeklerimi, kendi inanç sistemimi yaratmaya çalışmışım! Kendi deneyimlerimden yola çıkarak, bireysel beynimin yarattığı özgün düşüncelere kendimi kaptırmış, doğru olanın, bu düşüncelere, bireysel kimliğime sahip çıkmak olduğunu sanmışım!
Belki biraz geç oldu ama; sizlerin sürekli tekrarlarınız, bana uyguladığınız ödülleriniz ve cezalarınız sayesinde, nasıl yaşayacağımı, nasıl bir insan olacağımı artık biliyorum. Bundan sonra bana doğru diye aktardığınız tüm bilgileri, kendi düşüncem, kendi inancım olarak koşulsuzca kabul ediyorum. Bana gösterdiğiniz tüm gerçekleri, kendi gerçeklerim olarak özenle beynime kaydediyorum. Yargılarım artık sizin yargılarınızla birebir uyumlu. Artık tamamen sizin bir kopyanız gibiyim. Yani, tam benden beklediğiniz, olmam gereken kişiyim.
Bunun içinde artık, sizler tarafından kabul gördüğümü, onaylandığımı hissedebiliyorum. Sizleri memnun edebiliyorum. Hele zaman, zaman bana iyi bir insan olduğumu söylüyorsunuz ya, bilseniz bu sözlerinizi duyduğumda kendimle ne kadar gurur duyuyorum. Sizin sevginize, saygınıza layık olabildiğime hala inanamıyorum.
İçimdeki “ben” mi?
“Ben” diye bir şey yok. Bu tamamen bencil ve egoist insanların bir uydurması. Ve acı olan bugüne kadar ben de onların bu yalanına inananlardandım. Tamamen kendime, nasıl düşündüğüme, ne hissettiğime, nelere sahip olup, nelere sahip olmadığıma odaklanmıştım. Ama dünya üzerinde yaratılmış bu mükemmel düzeni ayakta tutan sizlerin sayesinde, sonunda gerçeği gördüm ve bütün bu yanlışlarımdan vazgeçtim. Artık kendimi düşünmüyorum. Bireysel kimliğimi yırtıp attım. Ruhumun adını hafızamdan tamamen kazıdım. Artık mantık da yürütmüyorum. Sadece inanıyorum. Size sonuna kadar katılıyorum.
Meğer hayatta esas önemli olan, herkesin, tüm dünyanın paylaştığı o geniş kimliğin bir parçası olabilmekmiş. Şu anda bunu başarmış biri olmanın keyfini çıkarıyorum.
Mutlu muyum?
Biri bana “Mutlu musun?” diye soruyor. Ona ne diyeyim? Bu şekilde yaşamaktan, mutlu mu olmalıyım?
08 Şubat 2009
Haşim Arıkan
Haşim Arıkan
10 yorum:
''Yani, tam benden beklediğiniz, olmam gereken kişiyim.''diyorsanız o zaman mutlu olamazsınız.Mutluluk başkasının olmasını istedigi kişilige bürünmek olamaz,kendimizi kandırırız...
Mutluluk bir sabah uyandıgınızda güneşe günaydın demek gibi birşeydir(ölmeyip sabah güneşini gördügünüze dair)Çünkü ölümde uyku gibi birşeydir.
Mutlu olmak için ilk önce içimizdekileri tamir edelim...
Ne güzel isyan etmişsin.
Anlayana...
Haşim, merak ediyorum, sence mutluluk ne? Bence hayatın tek amacı, çünkü mutlu olmayacaksak ne işimiz var burda? Peki sen nasıl elde edilebileceğini düşünüyorsun mutluluğun?
ironi hayata neşe katan ender şeylerden, bu yazıyı da güzel kılmış bence. ve mutluluğun sahtelikten uzak olanı gerçeği dillendirebilmektir. biraz acı olsa da şarap gibi rahatlatır dibine kadar içi. gerçek huzur, barındırmaz zihinde hiç bir ukte. ve de ulaştıkça her içten isteğe genişler şarap mahzenimiz.
hepimiz birer bilinciz..Başkaları için yaşamak,başkaları için olmak aslında altında çok daha başka sorunları barındırıyor.Keşke bu kadar kolay inan sıyrılabilse, koyun olma güdüsünden ve hatırlasa birliğini, bir olduğumuzu ama birer birer biri yarattigimizi..
güzel bir isyandı.Yine de neden peki o zaman diye soruyor insan ?
Tasmam o zaman şimdi gelelim asıl meseleye o zaman sen sen olmaktan vazgeçtiysen demekki bizdensin. Kesin öyle olmalısın seni mutluluğa sadece biz götürürüz.Bizden başkası asla sana o anahtarı veremez ki bizde hurilerde var üstelik. Diğerlerine sakın kanmayasın onlar mutluluk görüntüsündeki huzursuzluklardır mutluluk sadece bizden olan 12000 kişinin hakkıdır. Sen kendi kalıbından çıktığına göre bizim kalıbımıza uyma hakkını elde ettin demektir şimdi biz olmanın sırası; bunun içinde hergün 20 defa takla atman gerekecek, bunu yaparken ustaya tabi olacaksın usta ilk önce bakacak mutlu olma kapasitesine sahipmisin diye onun onayı olmadan asla mutlu olamazsın..................................................................:)
Sevgili Haşim,
Neden..? Bu zıt kutuplar arasındaki gidiş gelişlerin sebebi nedir?
Neden, ya tanrı olma sevdası, veya köle olma tutkusu?
Bunun insan olma yanı, herhangi bir ortası yok mu? İlle de, toplumun akıp gittiği yöne, onunla birlikte sürüklenmek mi gerekir? Ya da, toplumun gittiği yerin aksi tarafına gitmek için çırpınmak..?
Yok mudur, bunun başka bir alternatifi..?
Toplumun akıntısına da direnerek, toplumun akışını yara yara, kendi karşı kıyına ulaşmaya çalışmak, bir alternatif değil midir?
Sevgili Haşim, sorularla senin düşüncelerine, kendimden bir mum yakmak istedim. Umarım ışığı sana ulaşmıştır.
Sevgiyle kal... :)
Elif..den@ Biz zaten o işi güzel yapıyoruz, bir de başkaları içimizde tamir isteyen bir şeyler oluşturulmasa fena olmaz mı…Sevgilerimle:))
H.Y. Ergün@Çok teşekkürler. Sevgilerimle:))
guguk kuşu@ Bence mutluluk; kaynağı tamamen kendin olan duygularla,inandığın, sonuna kadar savunabildiğin düşüncelerinle, hayatı dürüst, cesur ve özgür olarak yaşayabilmektir. İnsan olmanın sana sağladığı tüm nimetlerini kullanarak, hayatın iligini, kemiğini emebilmektir. Sevgilerimle:))
Limpidarkk@ Bu ne şiirsel bir yorum böyle. Süper. Teşekkürler:)) Sevgilerimle
Brajeshwari@ Sevgili Burcu sanırım, büyük bir olasılıkla egom yazdırıyor bunları bana. Bütün egolarımdan kurtuldum, bu seferde bütün egolarımdan kurtuldum egosu kaldı üzerimde:))) Sevgilerimle
Tutsak@ Süper:))) Sevgilerimle
Arzu Breda@ Sevgili Arzu biliyor musun, hepimiz hayatın içinde var olmaya çalışırken, her gün, aynı sözcükleri duyuyor, aynı şeyleri okuyoruz, gözlerimiz hep aynı görüntülere eşlik ediyor. Enteresan olan, herşey aynı ama biz onları farklı farklı algılıyoruz yada başka bir deyişle onlara farklı farklı anlamlar kazandırıyoruz. Buna yol açan şey sanırım yılların beynimizde oluşturmuş olduğu kanallar/yargıçlar. Bence önemli olan o kanalları/yargıçları kendi düşüncelerimizle biz mi oluşturuyoruz, yoksa başkalarının bizim adımıza onları oluşturmalarına izin mi veriyoruz. Çünkü bu kanallar/yargıçlar bizim yaşadığımız hayatın kalitesini ve aynı zamanda bizim yetiştirdiğimiz insanların hayatlarının kalitesini etkiliyor. Tabi ki bu benim inandığım masal, ben burada inandığım maslları anlatıyorum, herkes kendisininkini yaşıyor. Bence önemli olan tek şey inandığın masalın sana aradığın, istediğin mutluluğu verebilmesi. Herkes farklı farklı masallarda aradığı mutluluğu bulabilir. Bana göre doğru hiç bir zaman tek değildir.:))Sevgilerimle:))
Sevgili Haşim, bana cevaben yazdıklarından hiç birine hayır demem imkansız. Elbette sözlerinin hepsine katılıyorum. Sadece, bir genellemene katılmayorum. Aynı verileri herkesin farklı algıladığı ve farklı anlamlar yüklediği şeklinde özetlediğin genellemene katılamayacağım. Öyle olmuş olsaydı; İnsanlar nasıl olurda aynı duyguları, aynı hisleri paylaşarak bir araya gelebilirdi? Mutlaka farklı algılamalar olabilecektir. Ancak bunu genele yaymak, bizi yanlış değerlendirmelere, dolayısıyla da, yanlış sonuçlara ulaştırabilir.
Bu farklı yaklaşım ve algılamalar, senin de belirttiğin gibi, tamamı kendi beynimizin oluşturduğu bir düşünce sistemi değidir elbette. Bu düşünce sistemimizin oluşmasında mutlaka, bize genlerimizle ulaşan bilgiler, algılama ve değerlendirme yetenekleri, yaşadığımız ortam ve bunların bize yaptığı etkileşimler, hepsi birer benliğimizin oluşmasında birer faktör oluşturuyor.
Bence, insanların tümünün yaşamında, benlikleri ile yaratıcıları arasında gidiş/gelişler olmaktadır. Kimi bu gidiş/gelişleri sadece içinde hissedip, dışa vurmuyor. Kimi de, bunları yüksek sesle seslendirme cesaretine sahip olabiliyor. Bazen de, bu benliğini aşırı yükselten kişilerde, isyan derecesine ulaşıyor. İşte bu durumda, buna hazır olmayan toplumlar, bu kişiyi "kendini tanrı yerine koyuyor" gerekçesiyle cezalandırıyorlar. Tarih bunun bir çok örnekleri ile doludur.
"Doğru hiç bir zaman tek değildir." sözüne katılıyorum. Ancak; Doğru dünyada yaşayan tüm insanların sayısı kadar da değildir.
Sevgiyle ve kendi doğrularınla kal... :))
Arzu breda@ Sevgili Arzu öncelikle yazılarıma yorumlarınla kattığın farklı açış açıları için teşekkür ederim. Amacı sadece muhalefet yada eleştiri olmayan. İnandığı bir fikri olup, bu fikrini sonuna kadar savunacak derinliği, gücü ve cesareti olan insanlarla tartışabilmek gerçekten keyif verici. Anlaşmamız hem fikir olmamız kesinlikle gerekmiyor. Ama birbirimize olumlu katkı sağlayacağımız kaçınılmaz. Sana son söz olarak sadece şunu söylemek istiyorum. Biz kendince bir şeyler yazmaya, yazılarıyla fikirlerini başkalarına aktarmaya çalışsan insanlar maalesef anlattığımız kadar değil, sadece anlaşıldığımız kadarız. Yorumların için çok teşekkürler. Sevgilerimle:))
Yorum Gönder