Yalnızlığın lüksü içinde yaşadığı dairesinin camından, akşam karanlığının yavaş yavaş çökmekte olduğu şehire doğru baktı. Binaların yavaş, yavaş yanan ışıklarının, şehrin sülietini oluşturmalarını izledi bir süre, keyifle. Elindeki şarap kadehinden bir yudum alıp, müzik setine doğru yöneldi. Son bir kaç gündür değişmeyen cd’yi bir kez daha kutusundan çıkartıp, cd çalara yerleştirdi ve sesini çok hafif açtı. Odanın içine yayılmaya başlayan müziğin tınıları, onun kulaklarına ulaştığında büyük bir keyifle gözlerini kapadı. Çalan parçanın o inanılmaz güzellikteki giriş bölümü bitene kadar, sanki bestesine karşı bir saygı duruşunda bulunurcasına, olduğu yerde hiç kıpırdamadan durdu ve içten gelen bir arzuyla gülümsedi.
Parçanın giriş bölümünün sona ermesi ile birlikte, şehrin sülietine bakan koltuğuna oturdu. Çöken karanlıkla birlikte, binalardan kaldırımlara dökülmeye başlayan ışıkların altında, her yöne doğru akmakta olan insan kalabalıklarını izledi bir süre. Günün cumartesi, mevsimin bahar, havanın harika olması kaldırımlardaki kalabalığı iyice artırmıştı. Elele yürümekte olan çiftleri takip etti gözleri. Yaşadıkları, yaşamakta oldukları aşkları, aşklarına yükledikleri ya da onlara yüklettirilen anlamı düşündü. Bu düşüncesinin sonuçsuzluğunu fark edince de, gülümsedi ve başkalarının yaşadıklarını anlamaya çalışmak yerine, kendisinin uzun süredir uzak kaldığı bu harika duyguyu kendince tanımlamaya çalıştı. Uzun zamandır aşık olamadığı için mi aşka çıkar karıştırıldığını düşündüğünü, yoksa aşkın içinde var olan çıkar ilişkisi yüzünden mi artık aşık olamadığını düşündü. Karar veremedi. Kimbilir dedi. Belki de, ikisi de doğru.
Anlamını onu yaşayanların verdiği, yaşayanlara bir anlam katmayan bir duygu hayal etti. Katıksız, saf ve ortaya çıktığı anda kendinden başka hiç bir duyguya yer bırakmayan bir duygu. Onu yaşarken alınan bütün zevklerin, verilen zevklerle karşılandığı yoğun bir duygu. Bir tarafın zevkinin, diğer tarafın acısıyla elde edilmediği, bir tarafa kazandırırken, diğer tarafa kaybettirmeyen bir duygu.
Parçanın giriş bölümünün sona ermesi ile birlikte, şehrin sülietine bakan koltuğuna oturdu. Çöken karanlıkla birlikte, binalardan kaldırımlara dökülmeye başlayan ışıkların altında, her yöne doğru akmakta olan insan kalabalıklarını izledi bir süre. Günün cumartesi, mevsimin bahar, havanın harika olması kaldırımlardaki kalabalığı iyice artırmıştı. Elele yürümekte olan çiftleri takip etti gözleri. Yaşadıkları, yaşamakta oldukları aşkları, aşklarına yükledikleri ya da onlara yüklettirilen anlamı düşündü. Bu düşüncesinin sonuçsuzluğunu fark edince de, gülümsedi ve başkalarının yaşadıklarını anlamaya çalışmak yerine, kendisinin uzun süredir uzak kaldığı bu harika duyguyu kendince tanımlamaya çalıştı. Uzun zamandır aşık olamadığı için mi aşka çıkar karıştırıldığını düşündüğünü, yoksa aşkın içinde var olan çıkar ilişkisi yüzünden mi artık aşık olamadığını düşündü. Karar veremedi. Kimbilir dedi. Belki de, ikisi de doğru.
Anlamını onu yaşayanların verdiği, yaşayanlara bir anlam katmayan bir duygu hayal etti. Katıksız, saf ve ortaya çıktığı anda kendinden başka hiç bir duyguya yer bırakmayan bir duygu. Onu yaşarken alınan bütün zevklerin, verilen zevklerle karşılandığı yoğun bir duygu. Bir tarafın zevkinin, diğer tarafın acısıyla elde edilmediği, bir tarafa kazandırırken, diğer tarafa kaybettirmeyen bir duygu.
Bu duyguyu yaşayan insanların, birbirlerine bağımlı olmadıklarını, birbirlerinin vereceklerine ihtiyaçları olmadığını, tam ve bütün olduklarını düşündü. Bu haldeyken birlikte olmayı arzuladıklarını. Amacı, birbirlerini bir şeylere sahip etmek olmayan şeyleri, birbirlerine verdiklerinde alacakları hazzı hayal etmeye çalıştı. Bir şeyin sadece içten gelen arzuyla verildiğinde hissedilecek olan o büyük hazzı....
05 Şubat 2009
Haşim Arıkan
Haşim Arıkan
Fotograf: Coco Chanel & Igor Stravinsky
9 yorum:
Bu kadar olur bu sabah yazdığım yazıya bu fotoğrafı seçmiştim aslında. Sonra başlığı değiştirince fotoğraf da değişti ki isabet olmuş. Senin yazına daha çok yakışmış. Özlemiştim. Hoş geldin...
Sabah yazını görünce nasıl sevindim anlatamam. Ne güzel hayaller bunlar: insanlar tam ve bütün, birlikte olmayı arzuladıkları için birlikteler...., olur mu ki????
Evren@ Aslında bu arayı çok açmamak için araya sıkıştırdığım bir yazı oldu. İşler hala dağ gibi ardımda. Bitecek bir süre sonra inşaallah:)) Sevgiler
Guguk kuşu@ Neden olmasın:)) Çok teşekkürler. Sevgilerimle:))
Öyle birşey gerçekten var. Çocuklukta yaşanan ve daha sonrasında hiç görüşmeden geçen bir 22 sene ve ardından tekrar birliktelik. Bir gün anlatacağım kısmet olursa. :)
Sizce, böylesi bir duyguyu yaşayabilmek mümkün mü?
Elbette ki mümkün ama bir müddet sonra araya başka duygular ve davranışlar giriyor ve anlamını yitiriyor.
Katıksız, saf ve ortaya çıktığı anda kendinden başka hiç bir duyguya yer bırakmayan bir duygu gibi yaşansa...
tutsak@ Okumaktan büyük bir keyif alacağız. Bekliyoruz:)) Sevgilerimle
Elif..den@ Keşke hep birlikte hayatı birbirinden bağımsız anlar olarak yaşayabilsek. Balık akıllı olarak:)) Sevgilerimle
"gelecek korkusu ile bugünlerinize ipotek koyuyor ve eksiltiyorsunuz" diye okumuştum bir kitapta... çok çarptı, çok düşündürdü bu söz... tüm ilişkilerde, alacak - verecek - gelecek - gidecek hesapları değilmi dir ki ilişkiyi ilişki olmaktan çıkarıp çatışmaya dönüştüren...
"Bir şeyin sadece içten gelen arzuyla verildiğinde hissedilecek olan o büyük hazzı...." evet, bu AŞK, hem de çok doğru bir AŞK... çok şey var söylenecek ama sanırm burası dar gelecek, ben de birara söylerim kısmet olursa :))
O yogun duyguyu yasamak tam anlamıyla kaybetmemek iliski surdugu muddetce..
Guxel bi yazıydı gercekten herzamanki gibi.. eline yuregine saglık
Nilambara@ Çok teşekkürler. Umarım birgün kısmet olur, bizde onu okuma şansı buluruz:)) Sevgilerimle
Fatih Altay@ Çok teşekkürler. Sevgilerimle:))
Yorum Gönder