Bugün 10 Kasım. Ona olan büyük sevgimizi, onun yokluğunun bize yüklediği acıyı, kalbimizde çok daha yoğun hissettiğimiz bir gün, bugün. Onun, bu millete, bu ülkeye kazandırmış olduklarını, bu ülke, bu millet için göze aldıklarını hiç bir şekilde değiştirmeyecek olan insani yönünün tartışıldığı bugünlerde, onun farklılığını, farkını daha iyi anlayabilmek için ondan bize kalmış bir kaç küçük hatırayı daha size aktarmak istiyorum.
Atatürk, yurdumuzu ziyaret etmekte olan Yugoslav Kralı Aleksandr ile, İstanbul'da Dolmabahçe Sarayında konuşurken, konuk kral:
'Ekselans' dedi. 'Biz Türkler'i çok severiz. O kadar çok ki, zamanında Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Lloyd George Batı Anadolu'yu Yunanistan'a önermeden önce bize önermişti. Fakat biz Yugoslavlar, Türkler'i çok sevdiğimiz için Lloyd George'un bu önerisini kabul edip Anadolu seferine çıkmadık.'
Atatürk, kralın bu sözlerine şu yanıtı verdi:
'Haşmetmaap, önce bize karşı olan sevginize teşekkür ederiz. Sonra, büyük geçmiş olsun…
Atatürk Çankaya’da hemen her akşam fikir ziyafetleri düzenler ve bu ziyafetlerde de leziz tartışmalar açarak söyler, söyletir, çevresindekilerin aynı konudaki çeşitli düşüncelerini öğrenmeye pek çok önem verirdi.
Kişiliği, ender ve olgun düşüncelerin yaratıcı kaynağı halinde parıldayan Atatürk’ün bu hususta gösterdiği dikkat ve özen, eski ve samimi arkadaşının merakını, biraz da hayretini çeker. Kalkıp sorar:
“Sanki ihtiyacınız varmış gibi, herkesin düşüncesini bu kadar gayretle sorup anlamanızdaki amaç nedir?.. Size ne yararı olabilir yani...”
Arkadaşının sorusuna Atatürk gülerek şu yanıtı verdi:
“Ne düşündüklerini anlamaya çalıştığım kimselerin düşünceleri, benimkilerin aynı ise ala... Düşündüklerim daha güç kazanmış olur. Yok eğer benimkinin aynı değil de farklı ise gene mükemmel, fena mı? Ben de çeşitli fikirler elde etmiş olurum, aynı zamanda kendimi her iki durumda da kazançlı kabul ediyorum. Dikkat ettim. Bazen hiç olmadık adamlardan, ben çok şeyler öğrenmişimdir. Hiçbir kanıyı küçük görmemek gereklidir. En sonunda kendi düşüncemi uygulasam bile, herkesi ayrı ayrı dinlemekten zevk alırım.
İzmir’deki suikast girişiminden sonra Atatürk, kendisini öldürmeye kalkışan iki kişiden birini, sorgusu tamamlandıktan sonra yanına çağırdı. Odada kimse yoktu. Atatürk adama sordu:
– Sen Mustafa Kemal’i öldürecekmişsin, öyle mi?
– Evet.
– Mustafa Kemal ne yapmış ki onu öldürecektin?
– Fena bir adammış... Memlekete çok kötülük yapmış... Sonra bize onu öldürmek için para da vereceklerdi.
– Sen Mustafa Kemal’i tanıyor musun?
– Hayır
– O halde tanımadığın bir adamı nasıl öldüreceksin?
– Geçerken işaret edecekler, “Mustafa Kemal işte budur” diyeceklerdi... Ben de ateş edip, öldürecektim.
Atatürk birden cebinden tabancasını çıkartarak adama uzattı:
– Mustafa Kemal benim! İşte şu anda da karşında duruyorum. Haydi, al eline tabancayı ve öldür beni!...
Adam bu yanıtı alınca bir süre şaşkın şaşkın Ata’nın yüzüne baktı baktı, sonra kendini yüzüstü yere attı ve... Yüksek sesle, içini çeke çeke ağlamaya başladı.
Atatürk, yurdumuzu ziyaret etmekte olan Yugoslav Kralı Aleksandr ile, İstanbul'da Dolmabahçe Sarayında konuşurken, konuk kral:
'Ekselans' dedi. 'Biz Türkler'i çok severiz. O kadar çok ki, zamanında Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Lloyd George Batı Anadolu'yu Yunanistan'a önermeden önce bize önermişti. Fakat biz Yugoslavlar, Türkler'i çok sevdiğimiz için Lloyd George'un bu önerisini kabul edip Anadolu seferine çıkmadık.'
Atatürk, kralın bu sözlerine şu yanıtı verdi:
'Haşmetmaap, önce bize karşı olan sevginize teşekkür ederiz. Sonra, büyük geçmiş olsun…
Atatürk Çankaya’da hemen her akşam fikir ziyafetleri düzenler ve bu ziyafetlerde de leziz tartışmalar açarak söyler, söyletir, çevresindekilerin aynı konudaki çeşitli düşüncelerini öğrenmeye pek çok önem verirdi.
Kişiliği, ender ve olgun düşüncelerin yaratıcı kaynağı halinde parıldayan Atatürk’ün bu hususta gösterdiği dikkat ve özen, eski ve samimi arkadaşının merakını, biraz da hayretini çeker. Kalkıp sorar:
“Sanki ihtiyacınız varmış gibi, herkesin düşüncesini bu kadar gayretle sorup anlamanızdaki amaç nedir?.. Size ne yararı olabilir yani...”
Arkadaşının sorusuna Atatürk gülerek şu yanıtı verdi:
“Ne düşündüklerini anlamaya çalıştığım kimselerin düşünceleri, benimkilerin aynı ise ala... Düşündüklerim daha güç kazanmış olur. Yok eğer benimkinin aynı değil de farklı ise gene mükemmel, fena mı? Ben de çeşitli fikirler elde etmiş olurum, aynı zamanda kendimi her iki durumda da kazançlı kabul ediyorum. Dikkat ettim. Bazen hiç olmadık adamlardan, ben çok şeyler öğrenmişimdir. Hiçbir kanıyı küçük görmemek gereklidir. En sonunda kendi düşüncemi uygulasam bile, herkesi ayrı ayrı dinlemekten zevk alırım.
İzmir’deki suikast girişiminden sonra Atatürk, kendisini öldürmeye kalkışan iki kişiden birini, sorgusu tamamlandıktan sonra yanına çağırdı. Odada kimse yoktu. Atatürk adama sordu:
– Sen Mustafa Kemal’i öldürecekmişsin, öyle mi?
– Evet.
– Mustafa Kemal ne yapmış ki onu öldürecektin?
– Fena bir adammış... Memlekete çok kötülük yapmış... Sonra bize onu öldürmek için para da vereceklerdi.
– Sen Mustafa Kemal’i tanıyor musun?
– Hayır
– O halde tanımadığın bir adamı nasıl öldüreceksin?
– Geçerken işaret edecekler, “Mustafa Kemal işte budur” diyeceklerdi... Ben de ateş edip, öldürecektim.
Atatürk birden cebinden tabancasını çıkartarak adama uzattı:
– Mustafa Kemal benim! İşte şu anda da karşında duruyorum. Haydi, al eline tabancayı ve öldür beni!...
Adam bu yanıtı alınca bir süre şaşkın şaşkın Ata’nın yüzüne baktı baktı, sonra kendini yüzüstü yere attı ve... Yüksek sesle, içini çeke çeke ağlamaya başladı.
Sene 1938, 10 Kasım... İstanbul Üniversitesi’nde saat 9’u 5 geçenin meşum haberi duyulmuş... Bir Alman profesör var, hukuk fakültesinde, o da duymuş, şaşırmış. Derse girsin mi, girmesin mi bir türlü karar veremiyor. O sırada aklına rektöre müracaat etmek gelir. Kalkar, yanına gider. Aralarında şu konuşma geçer: “Efendim, mütereddidim. Acaba ne yapsam?” “Sizde böyle büyük bir adam ölünce ne yaparlarsa, onu yapın.” İşte o zaman Alman profesör kollarını iki yana sarkıtarak “Bizde bu kadar büyük bir adam ölmedi ki” der.
Seni ve bizim için göze aldıklarını, gerçekleştirdiklerini, bizlere emanet ettiklerini hiç bir zaman unutmayacağız. Toprağın bol, ruhun şad, mekanın cennet olsun Atam...
10 Kasım 2008
Haşim A.
Seni ve bizim için göze aldıklarını, gerçekleştirdiklerini, bizlere emanet ettiklerini hiç bir zaman unutmayacağız. Toprağın bol, ruhun şad, mekanın cennet olsun Atam...
10 Kasım 2008
Haşim A.
Atatürk'le ilgili diğer bloglarıma ulaşmak için aşağıdaki tarihlere tıklayabilirsiniz
Alıntı (Kaynak): Bütün Dünya Dergisi
4 yorum:
Anılar ve Atatürk.
O kadar dolu ki yüreğimiz O'nunla...
Sevgilerimle...
Aksi mümkün mü ki? Sevgilerimle:))
ATAM SEN ÖLMEDİN KALBİMİZDE YAŞIYORSUN...
ATAM SENİ ÇOK SEVİYORUM.
BEN ANTALYA'NIN GÜNDOĞMUŞ İLÇESİNDEN MERKEZ İLKÖĞRETİM OKULUNUN 6. SINIFINDA OKUYORUM.
ATAM SEN ÖLMEDİN VE ÖLEMEZSİN...
Canım benim heyecanını, coşkunu bizimle ne güzel paylaşmışsın. Umarım hayatın boyunca hep devam eder bu coşkun, bu yoğun sevgin. Yanaklarından öpüyorum senin:)) Sevgilerimle
Yorum Gönder