3 Eylül 2008

Gerçek diye kabul ettiğimiz şey gerçekten de gerçeğin kendisi mi?


Düşünüyorum da;
Günümüzde hangimizin ruhu acaba çırılçıplak ortada? Hangimiz saklamadan, saklanmadan, başka kalıpların arkasına gizlenme ihtiyacı hissetmeden, gerçekten olduğumuz gibi görünebiliyoruz? Hangimiz hayatı, hiç bir zaman sahte replikler kullanmadan, başka bir insanı oynamadan, kendimizi farklı tanıtmadan yaşayabilecek kadar cesur olabiliyoruz?

Meşhur bir masal vardır belki siz de bilirsiniz.

Çooook eskiden, kaf dağının ardındaki bir ülke de bir prens yaşarmış. Evlenme çağına gelen bu prense bulunan bütün kızların, sabah ölüsü çıkarmış gelin odasından. Çünkü prens bir yılanmış ve sokar öldürürmüş bütün eşlerini. Ülke de evlenecek yaşta kız kalmamış neredeyse. Ve en sonunda sıra öksüz bir kıza gelmiş. Kızcağız annesinin mezarı başına gitmiş ve derdini annesine anlatmış. Çok korkmaktaymış ölümden. Annesi ona korkmamasını, düğün gecesi kırk kat giyinmesini ve odaya girdiğinde, prensten, karşılıklı olarak birer gömlek çıkarmalarını istemesini söylemiş. Çünkü yılanların üzerlerinde kırk kat gömlek olduğu biliyormuş. Masal bu ya. Kız annesinin dediği gibi giymiş kırk kat gömleği girmiş gelin odasına. Demiş ki “ Prensim sizden bir ricam olacak. Soyunurken, bir gömlek ben çıkarayım, bir gömlek siz.” Kabul etmiş bu teklifini prens. Kırkıncı gömleğin altından yakışıklı, genç bir prens çıkmış. Bir insan olarak. Sonrasında ise mutlu mesut yaşamışlar hayatlarının sonuna kadar.

Mutluluğun sırrı belki de gerçekten de burada.
Beğendiğin –sana göre! insanların hoşuna gidecek olan- özelliklerle bezeyip kendine giydirdiğin o kimlik yerine, herşeyinle kendin olabilmek. Olmak istediğin gibi değil, olduğun gibi olabilmek.Kendine giydirmiş olduğun aslında üzerine pek de oturmayan özellikleri kendini güçlü ve hazır hissettiğinde tek tek çıkartıp atarak, ruhunu çırılçıplak açıkta bırakabilmek. Eğrisiyle, doğrusuyla, katıksız,herşeyinle tamamen doğal, yüzde yüz kendin olabilmek.

Bunun sana getireceği rahatlığı, konforu, özgürlüğü doya doya yaşayabilmek. Dilediğince ve korkusuzca sadece içinden geldiği gibi, kaynağı tamamen sen olan arzularınla hayatı yaşayabilmek.

Hayatı, iliğine, kemiğine kadar emebilmek.

16 Mayıs 2007
Madamex(Dr Zeynur hanım)&Haşim A.

Eski yazılarımı karıştırken çıktı bu yazı karşıma. Okuyunca da doğal olarak Madamex geldi aklıma.Üzerinde biraz değişiklik yaparak yayınlamak istedim onu tekrar. Aramızdan ayrılan Madamex’e allahtan rahmet diliyorum. Ruhu şad, toprağı bol olsun.

2 yorum:

Seyyah dedi ki...

Ruhumuza giydirdiklerimizin hep kalkan olduğunu düşünürüm. Kırılmamak incinmemek adına örtülen örtüler... İnsan ancak kendisini rahat hissettiği insanların yanında bu örtülerden kurtulur diye düşünürüm sonra. Bu yazı iz bıraktı, bir çok da soru işareti... Şimdi mutluluk, incinmeyi göze alarak ruhunu çıplak bırakmak mı yoksa etrafında ruhunu çıplak bırakabilecek kadar güveneceğin insanların olması mı? Çok konuştum galiba:)

MeaCulpa dedi ki...

Sorularının cevapları senin içinde, ona kulak verdiğinde senin için en doğrusunu o söylecektir. Bazıları için doğru zamanın gelmesini bekleyecektir. Bu anlattıklarım benim masallarım. Senin masalların seninle. Sevgilerimle:))