İçindeki ses “Bitir onu” diyordu sürekli. ”Bitir onu”. “Yeter artık ne olur sus” dedi. “Ne olur sus artık. Nasıl bitireceğimi henüz ben de bilmiyorum” Gözlerini kapattı. Kapanan gözkapakları yanaklarından aşağıya doğru iki damla gözyaşı bıraktı. Yerinden kalktı ve komodinin gözünden o ateş kırmızısı çok özel defterini çıkardı ve iki eliyle kenarlarından tutup göğsüne doğru iyice bastırdı.
Acaba bugüne kadar kaç kadın yakalanmıştı böyle vakitsiz gelen bir aşka. Kaçına demişti aşık olduğu adam “Benimle gel” diye. Kimbilir kaç kadın bu iki kelimenin hayatında bir kere olsun kendisine söylenmesi için neler yapardı. Acaba kaçı hiç beklenmedik bir zamanda gelip “benimle gel” diyen biriyle birlikte gitmeye cesaret edebilirdi? Kaçı feda ederdi, sevdiği erkeği, aşkını, sırf vakitsiz geldi diye? Ama ailesi, ama çocukları, ama toplum baskısı nedeniyle.
Vakitsiz gelen aşkın zorunlu kıldığı seçimler ve katlanılması gereken sonuçlar!
Bugüne kadar, inşallah böyle duygular yaşayacağım birisiyle karşılaşmam diye düşünmüştü hep. Nitekim bunun bir şans mı yoksa şansızlık mı olduğuna karar veremese de yaşamamıştı bugüne kadar böylesi bir duygu. Ta ki bu kısacık öyküyü yazmaya kalkana kadar. Kimbilir belki de kendine itiraf etmese de yaşamak isteyipte yaşayamaması yazdırmıştı bu kısa öyküyü ona. Yazma sebebi her ne olursa olsun bir gerçek vardı ki zorlanıyordu, vakitsiz gelip onunla birlikte gitmesini isteyen bir aşk karşısında, duygularıyla bir karar verip öyküsünü sonlandırmaya.
İçindeki ses bir kez daha “Bitir onu” dedi ona. Ama o bu sefer onu dinlemedi bile. Göğsünde sımsıkı tuttuğu ateş kırmızısı defterini, içindeki öyküyü bir kez daha tamamlayamadan koydu baş ucundaki komodinin ilk çekmecesine...
21 Şubat 2008
Haşim A.
2 yorum:
O defterin aynısından bende de var. Gözüm gibi bakıyorum ona.
Yorum çok kısa. Defteri ne anlamda değerlendirdiniz anlayamadım. Bu yüzden de ne cevap yazacağımı bilemedim. Yine okudunuz ya en azından bunun için teşekkür edebilirim. Sevgilerimle:))
Yorum Gönder