Önceden öğrenenler, indirimli fiyattan öğrenirler.
Otoriteden öğrenenler, özgürlük bedeliyle öğrenirler.
Deneyerek öğrenenler, etiket fiyatından öğrenirler.
Yaşamdan öğrenenler, gecikme zammıyla öğrenirler.
Yaşamdan da öğrenemeyenler, boşa gitmiş yaşamlarıyla öğrenirler.
Arthur Miller
Öğrenmek....
Sanki insanın hayata geliş nedeni!
Ya da adına hayat dediğimiz sürecin ta kendisi!
Öğrenmek, fark etmek, keşfetmek…
Belki bir kere. Belki de denildiği gibi, bir daha, bir daha, bir daha...
Farklı, farklı bedenler de, farklı, farklı zamanlar da.
Ta ki sen öğrenmen gerekeni öğrenene dek.
Peki hayattan öğrenmemiz gereken ne?
Buna karşılık dünya bize ne öğretiyor?
Acaba ikisi birbiriyle örtüşüyor mu?
Düşünün bir isterseniz.
Hepimizin düşündüğünde heyecanlandığı, üzerine hayaller kurduğu bir gelecek।
Öte yandan içinde yaşadığımız dünyanın, başımıza gelecekler üzerine yıllardır beynimize ektiği korkular, şüpheler, öfkeler, endişeler, düş kırıklıkları.
Acaba bizi bekleyen gelecek gerçekten de dünyanın bize anlattığı, bu ızdırap yüklü geçmişte mi saklı?
Yaşayacaklarımız her zaman yaşanmış olanların bir tekrarı mı?
Dünyanın sürekli kulağımıza fısıldadığı bu ızdırap yüklü geçmiş ezgisi, geleceğimizi böylesine etkileyip bizi bu kadar sınırlandırmalı, gelecek ufkumuzu rehin almalı mı?
Geleceği geçmiş‘le sınırlamak sürekli tekrarlanan bir geçmişin sonucu mu, yoksa onun asıl nedeni mi?
Hayattan öğrenmemiz gereken;
Dünyanın bize öğretmeye çalıştığı gibi; “gelecek, yinelenen bir geçmiş mi?" Yoksa, “gelecek, sınırsız, sana özel olan mı?"
İşin aslı, inanmak için daha önce yaşanmış olmasına bakmak değil, yaşamak için önce inanmak mı?
10 Şubat 2008
Haşim A.
2 yorum:
benim yirmi yaşıma bastığım gün:)
armak,aramak armak Tolsoy yeşil dalı arıyorum der...
Yorum Gönder