“Yapma” diyor içimdeki ses “Yeter! Bugüne kadar uyguladığın seni hiç yere götürmeyen davranışlarından artık vazgeç. Görmüyor musun? Durum her geçen gün biraz daha sarpa sarıyor.” Onunla tartışacak bir halde değilim. “Sus” diyorum “Sus, ne olur yine başlama. Senin hiç bir şey bildiğin, hiç bir şeyden anladığın yok.”
“Sandığından fazlasını biliyor, bildiğinden fazlasını düşünüyorum” diyor. “Bırak artık mantıklı, bilinen ve risksiz çözümlerin kısır döngüsünde inatla dolanıp durmayı, biraz risk al rahat ettiğin bölgeden dışarı çık. Bağımlılıklarından kurtul.”
"Kolay mı sanıyorsun...?" diyorum. "Geçmişten ruhuna ve beynine saplanmış, zamanla sana kaynamış, seninle bir bütün haline gelmiş o kancalardan kurtulmayı denemek. Seni her zaman süratle korkularına ulaştıran, şüphe ve endişelerine gülümseyerek sırt çevirebilmek. Soğuk kanlı bir şekilde kabullendiğin korkularının, karşı konulamaz ızdıraplarından kolayca vazgeçebilmek. Yıllardır biriktirdiğin, geçmişin o çok özel pişmanlıklarına bir kerede elveda diyebilmek.
Kolay mı sanıyorsun...? Beynine sabit kalemle yazdığın, önyargılarını, sabit fikirlerini hiç bir iz kalmaksızın silebilmek. Kendini içinde güvende hissediğin sınırları tamamen ortadan kaldırabilmek. Düşlerinin yıllardır kırık kanatlarını iyileştirip, onlarla yeniden uçmaya cesaret edebilmek. Beynindeki, kime ait bilemediğin onca parmak izini, fütursuzca temizleyebilmek.
Kolay mı sanıyorsun...? Her tarafa dağılmış benliğini toplayıp yeniden birleştirmek. Onları tam ve bütün bir hale getirebilmek. Onaylanmış düşünceler gettosundan, düşünce köleliğinden vazgeçebilmek. Yeniden kendi kendinin efendisi olabilmek. Hiç kimseye yaslanmadan, tek başına dimdik ayakta durabilmek.
Kolay mı sanıyorsun...? Özgür olabilmek! Bağımlılıklarından kolayca vazgeçebilmek!"
“Hadi” diyor “Rahatla artık biraz. İçinde çözüm ol! Dışarıda ise özgür! Ortada ne çözülecek bir sorun, ne kendini korunman gereken kötü bir şey, ne de savaşman gereken bir düşman var. Eğer rol almak için doğduğun bu anlaşılmaz “hikaye” ‘ye kuşbakışı bakabilirsen, evrenin her zaman senin yanında olduğunu keşfedeceksin. İçinde ortaya çıkan her deliliğin, her çatışmanın ve her suçluluğun tek kaynağı sensin. Eğer yüreğinde kendini iyileştirebilir, koruyabilir ve sevebilirsen, seni yine senin, evet bir tek senin iyileştirebileceğini, koruyabileceğini ve sevebileceğini fark edeceksin.”
Kucağımdaki kitabın(*) yere düşmesi ile beni alıp götürdüğü düşten uyanıp içinde bulunduğum an'a geri geliyorum. Eğilip kitabı yerden almaya çalışırken, gözüm kitabın yerde açılmış olan sayfasındaki bir cümleye takılıyor.
“Yaşadığın dünya sen böyle olduğun için bu halde; bunun tersi olamaz”
13 Şubat 2008
Haşim Arıkan
(*) Tanrılar Okulu - Stefano Elio D'Anna
“Sandığından fazlasını biliyor, bildiğinden fazlasını düşünüyorum” diyor. “Bırak artık mantıklı, bilinen ve risksiz çözümlerin kısır döngüsünde inatla dolanıp durmayı, biraz risk al rahat ettiğin bölgeden dışarı çık. Bağımlılıklarından kurtul.”
"Kolay mı sanıyorsun...?" diyorum. "Geçmişten ruhuna ve beynine saplanmış, zamanla sana kaynamış, seninle bir bütün haline gelmiş o kancalardan kurtulmayı denemek. Seni her zaman süratle korkularına ulaştıran, şüphe ve endişelerine gülümseyerek sırt çevirebilmek. Soğuk kanlı bir şekilde kabullendiğin korkularının, karşı konulamaz ızdıraplarından kolayca vazgeçebilmek. Yıllardır biriktirdiğin, geçmişin o çok özel pişmanlıklarına bir kerede elveda diyebilmek.
Kolay mı sanıyorsun...? Beynine sabit kalemle yazdığın, önyargılarını, sabit fikirlerini hiç bir iz kalmaksızın silebilmek. Kendini içinde güvende hissediğin sınırları tamamen ortadan kaldırabilmek. Düşlerinin yıllardır kırık kanatlarını iyileştirip, onlarla yeniden uçmaya cesaret edebilmek. Beynindeki, kime ait bilemediğin onca parmak izini, fütursuzca temizleyebilmek.
Kolay mı sanıyorsun...? Her tarafa dağılmış benliğini toplayıp yeniden birleştirmek. Onları tam ve bütün bir hale getirebilmek. Onaylanmış düşünceler gettosundan, düşünce köleliğinden vazgeçebilmek. Yeniden kendi kendinin efendisi olabilmek. Hiç kimseye yaslanmadan, tek başına dimdik ayakta durabilmek.
Kolay mı sanıyorsun...? Özgür olabilmek! Bağımlılıklarından kolayca vazgeçebilmek!"
“Hadi” diyor “Rahatla artık biraz. İçinde çözüm ol! Dışarıda ise özgür! Ortada ne çözülecek bir sorun, ne kendini korunman gereken kötü bir şey, ne de savaşman gereken bir düşman var. Eğer rol almak için doğduğun bu anlaşılmaz “hikaye” ‘ye kuşbakışı bakabilirsen, evrenin her zaman senin yanında olduğunu keşfedeceksin. İçinde ortaya çıkan her deliliğin, her çatışmanın ve her suçluluğun tek kaynağı sensin. Eğer yüreğinde kendini iyileştirebilir, koruyabilir ve sevebilirsen, seni yine senin, evet bir tek senin iyileştirebileceğini, koruyabileceğini ve sevebileceğini fark edeceksin.”
Kucağımdaki kitabın(*) yere düşmesi ile beni alıp götürdüğü düşten uyanıp içinde bulunduğum an'a geri geliyorum. Eğilip kitabı yerden almaya çalışırken, gözüm kitabın yerde açılmış olan sayfasındaki bir cümleye takılıyor.
“Yaşadığın dünya sen böyle olduğun için bu halde; bunun tersi olamaz”
13 Şubat 2008
Haşim Arıkan
(*) Tanrılar Okulu - Stefano Elio D'Anna
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder