İnanın onunla ilk ne zaman karşılaştığımı hiç hatırlamıyorum. Aslında onun gerçekten var olup, olmadığı konusunda zaman zaman tereddütler yaşamıyor da değilim! Kimi zaman en az ben kadar gerçek, en az benim kadar güçlüymüş gibi hissediyorum, kimi zaman ise acaba onu ben mi yarattım düşüncesine kapılıveriyorum.
Ama bildiğim ve emin olduğum tek bir şey var ki, o da; her zaman onun için en uygun olan, benim için ise hiç uygun olmayan zamanı çok iyi hissediyor olması. Sanki pusuda bekleyen sinsi bir düşman gibi, saldırıya geçmek için hep benim en zor da olduğum anları kolluyor. Bu yüzden de onunla her karşılaşmam ister istemez aramızda bir düelloya dönüşüyor. Beyine ulaştığı an da tüm sinirleri alt üst eden o acımasız, en sivri kelimelerin tetiklerinin çekildiği düellolara.
Kendimi bildim bileli yakaladığı hiç bir fırsatı kaçırmadı üzerime çullanmak için bugüne kadar. Bana karşı her zaman zalim, her zaman tehdit ve tahrik edici, her zaman acımasız. Bende ki her boşluğu, her eksikliği, her zayıflığı, her korkuyu bana göstermek, günahlarımı, hatalarımı, kendime koyduğum sınırları yüzüme vurmak sanki onun birincil görevi. Bilmediğim yada bilmek istemediğim karanlık bölgelerimi gözüme sokmak ona büyük bir zevk veriyor sanki.
Biliyor musunuz? Onunla birlikte geçirdiğimiz bunca yıla, bunca olumsuzluğa rağmen, hala onun, müttefikim mi yoksa düşmanım mı olduğu çözemedim. Amacı canımı mı yakmak, yoksa ayna tutarak bana yardımcı mı olmak, ben onsuz, o bensiz yaşayabilir miyiz bilemiyorum. Ne o bensiz ne de ben onsuz olmazmışız gibi geliyor bana.
Sakin düşündüğüm de “o” sanki sürekli, kendimde neyi değiştirmek, neleri elden geçirmek, hissetmek ve bilmek istemediğimin sinyalini veriyor bana. Benim duymak istemediğim gerçekleri, tüm çıplaklığıyla yüzüme haykırırcasına. Sanırım bana karşı bu kadar acımasız olmasının sebebi, benim onu sevgisiz bölgemde yaşatmam. Benim onunla sürekli düellolar yapmak zorunda kalmamın sebebi ise, galiba kendimi yüreğimde bağışlamayı daha yeni yeni öğreniyor olmam..
Hey, içimdeki gizemli sesin acımasız! sahibi, sana söylüyorum. Galiba seni artık yavaş yavaş tanıyorum. Seninle nasıl başa çıkabileceğimi az biraz keşfediyorum. Ben kendimi her koşulda yürekten bağışlamayı ve sevmeyi öğrendikçe, senin gitgide güçsüzleşeceğini hissediyorum. İşin en enteresan tarafı ne biliyor musun? Bunca yıldan sonra sanki…….. sanki……… ben seni sevmeye başlıyorum.
17 Şubat 2008
Ama bildiğim ve emin olduğum tek bir şey var ki, o da; her zaman onun için en uygun olan, benim için ise hiç uygun olmayan zamanı çok iyi hissediyor olması. Sanki pusuda bekleyen sinsi bir düşman gibi, saldırıya geçmek için hep benim en zor da olduğum anları kolluyor. Bu yüzden de onunla her karşılaşmam ister istemez aramızda bir düelloya dönüşüyor. Beyine ulaştığı an da tüm sinirleri alt üst eden o acımasız, en sivri kelimelerin tetiklerinin çekildiği düellolara.
Kendimi bildim bileli yakaladığı hiç bir fırsatı kaçırmadı üzerime çullanmak için bugüne kadar. Bana karşı her zaman zalim, her zaman tehdit ve tahrik edici, her zaman acımasız. Bende ki her boşluğu, her eksikliği, her zayıflığı, her korkuyu bana göstermek, günahlarımı, hatalarımı, kendime koyduğum sınırları yüzüme vurmak sanki onun birincil görevi. Bilmediğim yada bilmek istemediğim karanlık bölgelerimi gözüme sokmak ona büyük bir zevk veriyor sanki.
Biliyor musunuz? Onunla birlikte geçirdiğimiz bunca yıla, bunca olumsuzluğa rağmen, hala onun, müttefikim mi yoksa düşmanım mı olduğu çözemedim. Amacı canımı mı yakmak, yoksa ayna tutarak bana yardımcı mı olmak, ben onsuz, o bensiz yaşayabilir miyiz bilemiyorum. Ne o bensiz ne de ben onsuz olmazmışız gibi geliyor bana.
Sakin düşündüğüm de “o” sanki sürekli, kendimde neyi değiştirmek, neleri elden geçirmek, hissetmek ve bilmek istemediğimin sinyalini veriyor bana. Benim duymak istemediğim gerçekleri, tüm çıplaklığıyla yüzüme haykırırcasına. Sanırım bana karşı bu kadar acımasız olmasının sebebi, benim onu sevgisiz bölgemde yaşatmam. Benim onunla sürekli düellolar yapmak zorunda kalmamın sebebi ise, galiba kendimi yüreğimde bağışlamayı daha yeni yeni öğreniyor olmam..
Hey, içimdeki gizemli sesin acımasız! sahibi, sana söylüyorum. Galiba seni artık yavaş yavaş tanıyorum. Seninle nasıl başa çıkabileceğimi az biraz keşfediyorum. Ben kendimi her koşulda yürekten bağışlamayı ve sevmeyi öğrendikçe, senin gitgide güçsüzleşeceğini hissediyorum. İşin en enteresan tarafı ne biliyor musun? Bunca yıldan sonra sanki…….. sanki……… ben seni sevmeye başlıyorum.
17 Şubat 2008
Haşim A.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder