8 Mart 2007

Yıllar süren amansız takip.

Zaman zaman sizde izlendiğiniz hissine kapılırmısınız benim gibi?
Hani peşinizde biri olduğunu, sizi gizli gizli takip ettiğini hissedersiniz de asla onu bir türlü göremezsiniz.

Benim bu duyguyla ilk tanışmam ilkokul üçüncü sınıfta okuduğum zamana denk gelir. Tam annemle babamın ayrılmaya karar verdikleri ve annemin eşyalarını toplayıp bizi terk ettiği günlere.

O günlerde bunun aslında uzunca bir sürecin başlangıcı olduğunun, onunla birlikte geçireceğimiz yılların başı olduğunun asla farkında bile değildim.
Onu hiç bir zaman görememiş olmama rağmen, onun varlığını hissediyor olmak bile beni huzursuz etmeye yetiyordu.
Sanki sürekli fırsat kolluyor ve harekete geçip beni ele geçirmek için benim en güçsüz olduğum anı bekliyordu.
Bazen bir karabasan gibi rüyalarıma giriyordu. Onu hep silüet halinde, tam benim onu fark ettiğimi anlayıp herhangi bir tarafa doğru kendini atıp saklanırken son anda görüyordum. Kendimi mutsuz ve yalnız hissettiğim gecelerde gördüğüm rüyalarda onunla aramızdaki mesafe biraz daha kısalıyor, o bana her seferinde daha da çok yaklaşıyordu. Yüzü her zaman simsiyahtı. Bu yüzden yüzünü asla göremiyordum.

Taaaki onunla tanıştığım o son geceye kadar.

Her şey bir sabah uyandığımızda annemizi evde bir türlü bulamamızla başlamıştı. Dört kardeş evdeki bütün odalara tek tek bakmıştık ama annemiz evde yoktu. Sonrasında salondaki aynalı büyük konsolun üzerinde bulduğumuz mektup bize herşeyi açıklıyordu. Annemiz bu mektubu bizim için bırakmıştı konsolun üzerine. Babamla ayrılmaya karar verdiklerini bu yüzden evi, bizleri terk etmek zorunda kaldığını yazıyordu mektubunda. Tabi mektubunun en sonuna bizi çok sevdiğini de eklemeyi unutmuyordu!

O mektupla birlikte kendimi içinde bulduğum çukurda bir anda ne çok soru uçuşmuştu kafamda.

Peki ne demek oluyordu şimdi bu?
Nasıl bir hayatım olacaktı benim bundan sonra?
Annesiz bir yaşam nasıl bir yaşamdı acaba?
Kim sevecekti onun gibi bizi bundan sonra?
Bir daha hiç göremeyecek miydim ben annemi?
Nasıl bırakıp gidebilmişti annem bizi böyle?
...........................................................

Yaşadığım kısa süreli şok sonrası, dokuz yaşında annesiz ve hiç bilmediğim bir hayata merhaba diyordum. O da sanki bunu bekliyormuş gibi ilk o gün benim peşime takılıyor, onun varlığını ilk defa o gün hissediyordum.

O sabah benim de içinde yer aldığım, bir baba, iki kız ve iki erkek çocuğun hikayesi böyle başlıyordu işte İstanbul’da.

Büyüdükçe kendime örnek alıp çok sevdiğim babamla aramızda o yıllarda saygılı ve mesafeli bir ilişki vardı. Bizi sevdiğini hiçbir zaman söylemedi bize. Şöyle kucaklayıp sıkı sıkı sarmadı bizi sevgiyle. Kimbilir belkide ona böyle davranması gerektiğini ögretmişti birileri.

Babam her sabah erkenden işine gider, akşam yorgun argın bir vaziyette eve dönerdi.
Dört kardeş hepimiz onu kapıda karşılar, birimiz terliklerini hazır eder, diğerimiz elinde bir poşeti varsa hemen alır, sırayla elinden öperdik.
Onun bize olan sevgisini hiç hissedemesek te, biz ona saygıda asla kusur etmezdik.

Onun işte olduğu saatler ise, benim özgürlüğü dibine kadar yaşadığım saatlerdi . En güzelide hiç bir karışanın olmaksızın, okuldan eve gelince çantayı bir tarafa atıp, soluğu hemen sokakta almaktı. Tabi bu madalyonun belki de benim için tek güzel olan yüzü idi.

Madalyonun diğer yüzünde ise durum hiçde parlak değildi. Bu yüzde;
sokakta çocuklar ve annelerini, mutlu aileleri gördüğümde hissettiğim eksiklik, duyduğum acı, annemin, kokusunu, sevgisini özlediğim anlardaki çaresizliğim, onun bizi terk edip gitmesine karşı geçmek bilmeyen kızgınlığım ve içimde bir türlü bastıramadığım öfke, ileriye baktığımda kendim için gördüğüm belirsizlik, en kötüsüde sevgisizlik, kalabalıklarda karşıma çıkan mutlu aileleri görünce boğazıma düğümlenen, akşam olup yatağa yattığımda yanaklarımdan rahatça süzülebilen gözyaşlarım vardı.

İşte hep böyle duygusal olarak kötü olduğum zamanlarda hissediyordum onu peşimde.
Kendimi ne kadar mutsuz hissediyorsam “o” da o kadar çok yaklaşıyordu bana.
Hatta daha da çok yaklaşabilmek için, bu küçük yaşta içinde bulunduğum bu kötü durum yüzünden, ben de dahil, herkesi, herşeyi suçluyor, içimdeki nefreti sürekli körüklüyordu.

Hayatım onunla birlikte kimi zaman mutlu, kimi zaman mutsuz devam etti. Yıllar yılları tüketti. O da beni kah çok yakından, kah uzaktan sürekli takip etti.

Ben büyüdüm, hayatım şekillendi.
Ben büyüdüm, ben hayatı , hayatta beni sevdi.
Ben büyüdüm, babam ile ilişkimiz güçlendi ve keyiflendi.
Ben büyüdüm, annem yıllar sonra hayatıma geri geldi ve beni yine eskisi gibi sevdi.
Ben büyüdüm, ruhum dengelendi.
Ben büyüdüm, o tükendi ve beni ancak çookkkk gerilerden ağır adımlarla takip edebildi.

Yıllar sonra bir gece tekrar rüyamda çıktı karşıma. Yine benden çooook gerilerde, ağır ağır yürüyor, sesi kulağıma çok uzaklardan hayal meyal geliyordu. Bekle diyordu bekle beni bir hele. Durdum bekledim onu bu sefer çok uzaklardan ağır ağır yaklaşırken bana. Sanki eskisi gibi karanlık değildi yüzü bu defa. O bana yaklaştı, yaklaştıkça yüzünü gördüm, yüzünü gördüm ve onu tanıdım, onu tanıdım bir tuhaf oldum, bir tuhaf oldum çünkü yıllarca peşimde gizli gizli dolaşan, beni alt etmek için fırsat kollayan kim diye baktığımda, karşımda yine kendimi, aslında hepimizin içinde var olan, asla kontrolsüz bırakmamamız, her zaman başa çıkmamız gereken sevgisiz tarafımı buldum.

Yıllarca içimde biriktirdiğim sevgiyle onu tüketip, onunla olan birlikteliğime ben sonunda noktayı koydum.


08 Mart 2007
Haşim A.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

bu şaka mı ?