Okuduğu kitapta ki “Her aşkın ardında bir düşüş vardır. Her düşüşün ardında ise bir hata.” cümlesi tetiklemişti herşeyi. Okuduğu bu cümlelerin ardından yüzünde acı bir gülümseme belirdi.
Sussa da dili.
Susmadı bedeni.
Önce sol göğüsünde hafif bir kıpırtı, ardından derin, ince bir sızı hissetti.
Ben mi hapsettim onu oraya, yoksa o mu kendinden bir kopya bıraktı da gitti ardında, diye düşündü.
Sonra kendisinin de bırakmış olabileceği kopyalar geldi bir anda aklına.
Sevmedi bu düşünceyi.
Red etti onu düşünmeyi.
İçinde derinlerden gelen bir ses, ona farklı birşeyler anlatmak istedi.
Ama o, dinlemedi.
Bu defa da önünden çekilmedi.
Kendisine yine izin vermedi.
Vücudunda gömülü bir duyguyu bu defa da sindiremedi.
Yine ne affedebildi, ne çemberi kapatabildi.
Ne onu uğurlayabildi, ne de yasını tutabildi.
Bilmediği bir mekanda , bilmediği bir zamana, hissettiklerini bir daha hissetmek için bir randevu daha verdi.
20 Eylül 2011
Haşim Arıkan
6 yorum:
Neden tekrar randevu verilir ki?
Eğer canım yanmışsa, affetmemişsem, gömmüşsem, neden...
"Affetmemişsem, gömmüşsem" cevap burada değil mi?
Affetmediğin bir insanı gömmüş olmazsın ki...
Affettiğim insanı gömerim gitmek istediği yere ve bir daha randevu vermem ki...
önce kendini affetmeli insan sonra da diğerini, bir başkasını...
geçmiş yaşanmış ve bitmişliğiyle ardımızda kalır belki o zaman...
afetmemek kendini esir tutmakla eş değer...
ruhun özgür olması çemberleri kapatıyor aslında
ve özgür olmadığın sürece ne gidersin ne kalırsın ne ağlarsın ne gülersin sadece derin boşluk ve esaret...
bu duygudan en iyi çaresidir başta kendini sonra diğerlerini affetmek...
randevü ilk önce kendi ruhuna verilmeli ve zamana...
gözden uzak olan
gönülde tutsak kalır
Yorum Gönder