27 Ağustos 2010

En son ne zaman kendinle başbaşa kaldın?

En son ne zaman kendinle başbaşa kaldın?
En son ne zaman, kendi içinde bir yolculuğa çıktın?
Sadece sen…., düşüncelerin…., duyguların….
Bugüne kadar hiç kimseye söyleyemediğin sırların.
Yalnız senin görebildiklerin, yalnız senin şahit oldukların.
İçinde sakladığın yoksulların, zorbaların, toplum dışına atılmışlıkların.
Suçluluk duyguların, kendine acımaların…
Kaçıp kurtulamadıkların.
Zaman zaman onları hapsettiğin mağaralarından kaçıp seni zor durumda bırakan canavarların.

Yüreğinde çalan mutluluk şarkılarını dinlemek yerine, bastırılmış duyguların yüreğini çınlatan çığlıklarına daha ne kadar katlanacaksın?
Onlar özgür olmak, dışarı çıkmak, kabul görmek için çırpınırlarken, sen onları daha ne kadar bastıracaksın?
Onlar bilinç altında her geçen gün biraz daha güçlenirken, sen onlara daha ne kadar yokmuş gibi davranacaksın?

Hayatının sonuna kadar mükemmellik maskesiyle, etrafına sürekli ışık saçmaya çalışarak mı yaşayacaksın?
Yoksa aydınlık tarafın gibi bir de karanlık tarafın olduğunu kabullenip, dışarıda bıraktıklarını kendine dahil edip, dönüşümünü başlatıp kendin gibi mi olacaksın?

Sen mi onları kullanacaksın?
Güçsüz kaldığın, kontrolünü kaybettiğin anlarda kendini onlara mı kullandıracaksın?

Hayat, insanlığımız ve ilahiliğimiz arasında denge kurabilmemizi, her ikisi ile de barışmamızı gerektiren sihirli bir yolculuk sanki…

Kabul etmelisin ki, sen de bir insansın.
Başkalarında gördüğün her türlü insani özelliği sen de içinde taşırsın.
Sen de herkes gibi, hem bir aziz, hem de bir zorbasın.
İyi olduğunu düşündüklerin kadar, kötü olduklarını düşündüklerinde sensin.

Hayat dediğimiz masal bu zıt çiftlerin birlikte varoluşu, dengesi üzerine kurulmuş…

Söyler misin?
Korku olmasa, cesur olmak ister miydin?
Hiç üzüntü yaşamasan, mutluluğa bu kadar değer verir miydin?
Karanlıkta kalmasan, ışıkla tanışabilir miydin?
İçinde yaşayan cahilin soruları olmasa, derinlerindeki o bilge tarafını fark edebilir miydin?

Bir gün,
Vücudunda gömülü olan o sindiremediğin duygularla iletişime geçip onları çözümleyebildiğinde ve zihninde biriken stresinde yok olduğunun fark edeceksin.
Bunu yaptığında farkındalık ışığının, senin dönüşümünü de başlattığını, o yıllardır içinde sakladıklarının nasıl da çözülmeye başladığını hissedeceksin.
En parlak ışığına, o karanlıkta bıraktığın, yok saydığın tarafını kabul ettiğinde ulaşabildiğine şahit olacaksın.

Korkularından kurtulup kendini özgür bıraktığında varlığın otomatik olarak çevrendeki insanları da özgür kılacak.
Senin ışığın parlamaya başladığında etrafındaki diğer insalarında bunu yapmalarına imkan vermiş olacaksın.

Sen mutluluğun tadını çıkartırken, çevrendekilere hissettirdiklerinle onları da kendi mutlulukları için umutlandıracaksın.

26 Ağustos 2010
Haşim Arıkan

Fotograf: Night watch

8 yorum:

Evren dedi ki...

ah! haşim, diyor ve gidiyorum, kendime kendimi de alarak. sevgiler...

MeaCulpa dedi ki...

:) Sevgiler...

Adsız dedi ki...

Tekrar tekrar okunabilecek güzellikte,derin anlamları olan ve de incelikle yazılmış bir yazı okudum.

MeaCulpa dedi ki...

Çok teşekkürler...

sadeceselin dedi ki...

kendimle kalmaya uçuorum sayende. Yüreğine sağlık

Ecehan dedi ki...

Çok güzeldi, hem de çok.
(İzle butonunuz çalışmıyor defalarca denedim)

Sazan dedi ki...

Yüreğinize, kaleminize sağlık...

Çok okudum, daha da okuyacağım...

İyi akşamlar...

Güngör Ekinci Saglik dedi ki...

En son bayram sabahı, sabaha karşı kendi ile başbaşa kalmış biri olarak yazınızı çok beğendiğim.
sevgiler.