Düşünüyor(d)um,
O ezbere bildiğim, şartlı bir reflex gibi her daim dile getirdiğim, yıllardır kullanılmaktan aşınmış cümleler, tükenmiş kelimelerle...
Otomatikleşmiş, önceden kolaylıkla tahmin edilebilir düşüncelerimle...
Yapamadıklarımı…
Yapmadıklarımı…
Her niyetlenişimde, kendimi büyük bir başarıyla yapamayacağıma inandırdıklarımı…
Sürekli;
Kaçtıklarımı…
Saklandıklarımı…
Dışladıklarımı…
Unutmaya çalıştıklarımı…
Ertelediklerimi…
Vazgeçtiklerimi…
Bir türlü tamamlayamadıklarımı…
Göstermek isteyip gösteremediklerimi…
Söylemek isteyip, sadece susup kaldıklarımı…
Sırf istemediğim için kendimi mahrum bıraktıklarımı…
İnancımı yitirdiğim için kendime yaşattığım hayal kırıklarını…
İçimde itinayla gizlediğim yoksulluklarımı, zorbalarımı.
Mütemadiyen tekrar eden ruh hallerimi.
Her geçen gün biraz daha yorgunlaşan yorgunluğumu.
Hatırlıyorum.
Bildiğim ne varsa, hepsini vermek için yüreğimde hissettiğim o yoğun isteği.
Sadece bilmediklerimle kalabilmeyi arzulayışımı.
Kişiliğim diyerek kendimi içine kapattığım o hapishaneyi...
Öğreniyorum.
Daha önce fark etmediğim o muhteşem yepyeni kelimeleri.
Onlarla bana ve hayata dair farklı, yeni cümleler kurabilmeyi.
Yavaş yavaş ruhumun daha derinlerine inebilmeyi...
Fark ediyorum.
Eskiden kurtulmadan, yeninin kendini gösteremediğini, içimdeki çatışmaların bir türlü bitmediğini.
Düşünüyorum.
İnsan, zihnindeki onu etkisiz hale getiren eskimiş sözcüklerinden vazgeçip, “olması gereken” e hiç bulaşmadan, yeni harfler, yeni kelimelerle, olan’a dair yeni cümleler kurmaya başladığında herşeyin anlamının nasıl da değiştiğini.
Hayatı geçmişin bir anımsaması olarak yaşamaktan vazgeçip, zihninde, -kendine, hayata, başkalarına dair- oluşturduğu imgelerden arındığında kendine neler yaşatabileceğini...
16 Kasım 2008 - 16 Temmuz 2009
O ezbere bildiğim, şartlı bir reflex gibi her daim dile getirdiğim, yıllardır kullanılmaktan aşınmış cümleler, tükenmiş kelimelerle...
Otomatikleşmiş, önceden kolaylıkla tahmin edilebilir düşüncelerimle...
Yapamadıklarımı…
Yapmadıklarımı…
Her niyetlenişimde, kendimi büyük bir başarıyla yapamayacağıma inandırdıklarımı…
Sürekli;
Kaçtıklarımı…
Saklandıklarımı…
Dışladıklarımı…
Unutmaya çalıştıklarımı…
Ertelediklerimi…
Vazgeçtiklerimi…
Bir türlü tamamlayamadıklarımı…
Göstermek isteyip gösteremediklerimi…
Söylemek isteyip, sadece susup kaldıklarımı…
Sırf istemediğim için kendimi mahrum bıraktıklarımı…
İnancımı yitirdiğim için kendime yaşattığım hayal kırıklarını…
İçimde itinayla gizlediğim yoksulluklarımı, zorbalarımı.
Mütemadiyen tekrar eden ruh hallerimi.
Her geçen gün biraz daha yorgunlaşan yorgunluğumu.
Hatırlıyorum.
Bildiğim ne varsa, hepsini vermek için yüreğimde hissettiğim o yoğun isteği.
Sadece bilmediklerimle kalabilmeyi arzulayışımı.
Kişiliğim diyerek kendimi içine kapattığım o hapishaneyi...
Öğreniyorum.
Daha önce fark etmediğim o muhteşem yepyeni kelimeleri.
Onlarla bana ve hayata dair farklı, yeni cümleler kurabilmeyi.
Yavaş yavaş ruhumun daha derinlerine inebilmeyi...
Fark ediyorum.
Eskiden kurtulmadan, yeninin kendini gösteremediğini, içimdeki çatışmaların bir türlü bitmediğini.
Düşünüyorum.
İnsan, zihnindeki onu etkisiz hale getiren eskimiş sözcüklerinden vazgeçip, “olması gereken” e hiç bulaşmadan, yeni harfler, yeni kelimelerle, olan’a dair yeni cümleler kurmaya başladığında herşeyin anlamının nasıl da değiştiğini.
Hayatı geçmişin bir anımsaması olarak yaşamaktan vazgeçip, zihninde, -kendine, hayata, başkalarına dair- oluşturduğu imgelerden arındığında kendine neler yaşatabileceğini...
16 Kasım 2008 - 16 Temmuz 2009
7 yorum:
sonra bir gün bir kelime duyarsınız
çok duymuş
çok söylemişsinizdir
ama ilk gibi gelir
ilk kez
o tonda
o anlamda
o duyguyla size söylendiğini bilirsiniz
sarsılırsınız...
yazmıştım bir seferinde...
yeni değildi hiçbir harfi ve yeni kelimeler kurulmuş yepyeni cümleler de değildi ama duygusu, anlamı işte onlar yepyeniydi...
sevgiler...
İnsan, muhteşem bir potansiyeldir! "Bir elmanın yüreğinde gizlenen tohum görülmez bir elma bahçesidir. Ama bu tohum bir kavgaya rast gelirse, ondan hiç bir şey çıkmaz"(*) Halil Cibran
Yenilenmeli ve yeniden var olmanın o dayanılmaz hafifliği içinde özgürlüğün tadına varmalı insan...(*)esmir
...ve O. V. Kanık'ın dediği gibi!
" İçinde kötülüğü yok, biliyorum;
Yok, benim de yok ama...
Olmaz ki!
Böyle de yatılmaz ki :)
Duygu ve düşüncelerinizi çok güzel dile getirmişiniz,ben bu yazıya bir alıntıyla yorum yapmak istiyorum...
Düşünceler zihinde dış dünyaya değil de kendine döndüğü zaman, “ neden böyle?” sorusu yerine “nasıl yapabilirim?” sorusu sorulduğu zaman, zihin çözüm üretmeye başlar. İnsan kendi gücüne güvendiği andan itibaren, mucizeleri beklemez, yaratır. “ama”lardan, “keşke”lerden kurtuldukça özgürleşir. Özgürleştikçe, kendi seçimlerinin sorumluluğunu alır ve gücünü kullanma becerisine ulaşır.
yazılarınızın devamı dileği ile sevgiyle kalın.
=) Ellerine sağlık, söyleyemediklerimi dile getirmişsin...
Jorges Luis Borgesr'ın şiirini anımsattı bana...
eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
ikincisinde daha çok hata yapardım.
kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar.
Yine yeniden, kaleminize, yüreğinize sağlık, sevgilerimle...
"Kişiliğim diyerek kendimi içine hapsettiğim hapishaneyi"
son günlerde bunu çok düşünüyorum. İnsan neler yapıyor kendine farkında olmadan.
Çok güzel bir yazı olmuş yine ellerinize yüreğinize sağlık..
Ellerinize sağlık, hepimizin içinden geçirdiği düşünceleri duyguları öle güzel yansıtıosunuz ki...Harika yazılar çıkıo ortaya. İnanın kendisini arayan her insan için öle değerli ki yazılarınızz...Bunları bizimle paylaştığınız için çok tşekkür ederim size...
Yorum Gönder