Yoğun geçen bir günün akşamında daha, ağır adımlarla iskeleye doğru yürürken, her akşam yaptığı gibi, bir yandan da fark ettirmeden sağından, solundan geçip gitmekte olan insanların yüzlerini inceliyordu.
Bir çoğunun bakışları yorgun ve acı dolu, yüzlerin de ise bu acıların nedenlerini bilmekten kaçınma ifadesi vardı. Sanki kendilerine acı veren bir role soyunmuş ve bunu inkar ediyorlardı. Yaşadıklarının içindeki esas gerçeği yok sayarak, onları hiç yaşanmamış kılmayı arzuluyorlardı. Yaşadıkları acıya ismini koymaları, ona katlanmak zorunda olup olmadıklarını sorgulamaları sanki yasakmış, hiç acı deneyimlemeden, mutluluk için gerekli beceriye ulaşılabilirmiş gibi. Aralarında sürekli konuşuyorlar ama birbirlerine hep aynı ızdırap yüklü cümleleri tekrarlıyorlardı, o cümlelerin her tekrar edilişinde kendilerini daha da sıkı bağlayan kalın zincirlere dönüştüklerini fark edemeden. Yorgundu hep yüzleri bir çoğunun. Sanki seçmedikleri yükleri taşıyormuş, hak etmedikleri cezaları çekiyormuş, ruhlarına bu ağır işkenceyi yaşatmaları oynadıkları oyunun değişmez bir kuralıymış, yaşadıkları sanki onlara, duygularında ve düşüncelerinde neyi desteklediklerini gösterebilmeleri için bir fırsat yaratmıyormuş gibi.
Bir an “Uyanın artık bu hipnotik uykudan!” diyerek tek tek tutup sarsmak istedi onları. Sonra düşündü. Acaba uyanmak isterler miydi? Neden acaba kendilerini bilinçlendirmeyerek, yaşadıkları acılara dair esas gerçekleri öğrenmeden, gerçek dışı bir rüyada yaşamayı seçiyorlardı?
Bir insan, başkaları tarafından kurban edildiğinde hepsi tepki gösterirken, neden kendilerini kendi iradeleriyle kurban ediyorlar, gönüllü bir kurban olmayı seçiyorlardı?
Üstelik hayatın bütün armağanları gözlerinin önünde böylesine seriliyken...
16 Mayıs 2009
Haşim Arıkan
4 yorum:
Sevgili haşim;
İşe giden ya da işten ağır adımlarla dönen ağır gözlük camları ardındaki kişiler hayal aslında arkadaşım. Asılları evlerinde mutlu mesut kalıplarının eve dönmelerini bekliyor.
eğer onları sarsıp da uykularından uyandırırsan görecekleri gerçekler karşısında dayanabilecek güçleri olmadığında büyük bir kaos yaratmış olursun. bırak onlar uykularına devam etsin. uyumayan azınlık kendine yeter.
güzel bir yazı olmuş. tebrik ederim.
Geri dönmüs oldugunu görmek güzel gercekten yazılarını özlemis oldugumu farkettim ..
Hepimiz yasadıklarımızı hakedilmis yada hakedilmemis olarak sınıflandırma ihtiyacı duyarız ama bence asıl soru su yaşadıklarımız acı tatlı hepsi bizi şekillendiren heykeltraşlar değilmi ? hakedilmiside hakedilmemisi de bizleri suanda oldugumuz kişiler kılıyor nede olsa
Eline yüreine saglık
insan karmaşık bir yapı.. aynı soruları kendine de soruyor ama kurban olma kararını veren diğer kendine sözü geçmiyor..
Yorum Gönder