Sabah herkesten önce erkenden uyanmıştı, sessizce giyinip kahvaltı için bir şeyler almak üzere hemen kendini sokaklara attı. Niyeti karısına ve kızına şöyle güzel bir pazar kahvaltısı hazırlayıp sürpriz yapmaktı. Dışarıdaki hava muhteşemdi. Güneş yavaş yavaş kendini hissettirmeye başlamıştı. Tam çingenenin önünden geçerken demetlenmiş taze papatyaları gördü ve durdu. Karısına en son ne zaman çiçek almış olduğunu düşününce utandı. Epey uzun bir zaman olmuştu.
- Günaydın, kaça papatyalar?
- Günaydın abiiiii siftah için sana 15 YTL olur. Daha siftah etmedim be abi. Şimdi demetledim daha onları tazecikler. İki demet yetermi abi?
- Valla 10 YTL ye verirsen bir demet alırım.
- Olurmu be abicim 10 YTL’ye bana girişi vardır bunların zaten.
- Peki hayırlı işler sana o zaman.
- Tamam be abicim gel adi senin o güzel atırınımı kırcam. Siftah senden bereket Allah’tan.
- Hadi hayırlı işler sana. İnşaallah hepsini satarsın çiçeklerinin bugün.
Burnuna götürüp içine çekti kokusunu papatyaların. Kendilerine özel ne güzel bir kokuları var diye düşündü. En son ne zaman onlarla kırlarda başbaşa kaldığını düşündü. Düşününce sadece papatyaları değil, tüm doğayı ne kadar özlediğini farketti. Sağ tarafında fırının kapısını görünce, düşünürken fırına kadar gelmiş olduğunu farketti ve içeri girdi. Karısı için, onun çok sevdiği peynirli su böreği, kızı içinde açma ile ay çöreği aldı. Hepside fırından daha yeni çıkmış oldukları için sıcacıklardı.
- Hocam sen bana birde şu fırından yeni çıkmışlardan iki tane ekmek ver.
- Emrin olur abicim hemen veriyorum.
- Estafurullah. Borcum ne kadar?
- Hepsi 6 YTL yaptı abicim.
Elini cebine attı. Eline bir tomar para gelince hatırladı. Dün akşam ATM’den para çekerken 70 YTL yerine 700 YTL yazınca. Bir tomar nakit parası olmuştu cebinde.
- İçlerinden 6 YTL seçip fırıncıya doğru uzattı. Hayırlı işler.
- Sağolasın abicim, sanada iyi günler.
Onlar uyanmadan bir an önce eve yetişmek için adımlarını hızlandırdı. Daha çay demleyecek, sofrayı hazırlayacak, omlet yapacaktı. Kahvaltının kesinlikle mükemmel olmasını istiyordu. Uzunca bir süreden beri işlerinin yoğunluğu yüzünden pek ailecek kahvaltı yapma şansı bulamıyorlardı. Tam köşeyi dönmek üzereyken. Bir ses duydu herkes gibi o da sesin geldiği yöne doğru baktığında bir mağaza açılışı için gelmiş olan palyaçoyu gördü. Tam palyaço ile gözgöze gelip gülümsediği anda sağ tarafında derin bir acı duydu. Ardından ayaklarının çözüldüğünü ve fenalaştığını hissetti. Yere doğru düşerken cebine giren çelimsiz bir el paralarını cebinden çekip çıkarıyordu. Başını yere çarptığı anda, paniklemiş bir vaziyette elindeki bıçağı kaldırıma fırlatıp kaçan, -cebine giren o çelimsiz elin sahibi- esmer cılız delikanlıyı gördü. O an başına gelen acı gerçeğinde farkına vardı.
- Hayır Allahım. Hayır. Şimdi değil. Henuz değil. Dedi.
Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordu ama bu isteği bir türlü gözlerine ulaşmıyordu. Yüreği gözyaşları içinde boğulurken, gözlerinde tek bir hareket yoktu. Beyninin içinde sanki sadece sürekli ertelediği şeyler dolanıyordu. Şu anda çok pişmandı.
Hayır diyordu içinden avaz avaz.
- Allahım hayır. Daha zamanı değil. Şimdi değil. Henüz değil.Daha yapacaklarım var.
Onunda yüreğinde henüz söylenmemiş sevgi sözcükleri vardı. Onunda dar zamanlarda paylaşmayıp, geniş zamanlara sakladığı duyguları vardı. Onunda yüreğindeki gizli bahçede yetiştirdiği, vermek istediği nadide çiçekleri vardı.
O kuvvetli ışığa doğru yavaş yavaş yaklaşırken son bir umut, yerde hareketsiz duran elini yakalayıp, tutunmaya çabaladı. Eli, ellerinin arasından kayıp giderken, kendini yukarıya doğru çeken o büyük güce artık daha fazla karşı koyamadı.
Onunda, niceleri gibi, bir türlü bitmeyen işleri yüzünden, kalbini dolduran bütün o güzel duygular, kalbinde kaldı. Ya vermeye az buldu, yahut vakit olmadı.
28 Nisan 2007
Haşim A.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder