Masanın üzerinde duran, ilgisini bekleyen dosyalara baktı. Hiç birine elini sürmek içinden gelmiyordu. Hiçbiri bir anlam ifade etmiyordu ona şu anda. Bütün işlerini istediği zamana kadar erteleyebilirdi. O ve dün akşam yaşadıkları dönüp duruyordu sürekli zihninde. Kendini bir türlü dün akşamdan uzaklaştırıp bulunduğu zamana taşıyamıyordu.
Hayatında ilk defa bir arzuya teslim oluyordu, bu arzu onun beynini, iradesini, varlığını yok edip ortadan kaldırıyor, onu artık bağımlı bir hale getiriyordu. Üstelik bunu gönüllü olarak kendisi seçiyordu. Ondan koruması gereken yada ondan saklaması gereken hiçbir şeyi hissetmiyordu içinde. Bunun bütün sonuçlarına katlanmaya razıydı. Bugüne kadar hiç kimseye ihtiyaç duymadan yaşamıştı. Ama şu anda ona ihtiyaç duyuyordu.
Dün gece tenlerinin ilk kez birbiri ile tanıştığı o anı düşündü. Neyin kendisine, neyin ona ait olduğunu anlayamadığı, hiç bir şeyin anlamının kalmadığı o anı. Solukları zevkten tıkanmıştı. En sonunda ikisi de dayanması zor bir zevkle sarsılmışlardı. Sanki ikisi de dün gece her karşılaşmalarında hissettikleri ama düne kadar birbirlerine asla itiraf edemedikleri arzularını tamamen serbest bırakmışlar, ikisi de hissettiklerinin artık adını koymayı ve bunu birbirlerine söylemeyi arzulamışlardı.
Tam bu düşüncelerin içinde yüzmekteyken kapı açıldı ve içeriye o girdi. Bütün muhteşemliğiyle işte yine karşısındaydı. Onu görür görmez, nerede olduğunu orada neden bulunduğunu çoktan unutmuş, içindeki o sebepsiz, beklenmedik, keşfedilmemiş neşe ortaya çıkmış, onun dışındaki tüm duygular arkalarında hiç bir posa bırakmadan dağılmışlardı. Bu direnilmesi yada karşı konulması için insana asla fırsat vermeyen bir duyguydu.
Bu duyguyu anlatabilmek için aşk kelimesi kesinlikle tek başına yetersiz kalıyordu. Onların bu yaşadıkları, uzun zamandır birbirlerini beklemekte olan, birbirlerinin varlığından hiç bir zaman kuşku duymayan iki insanın, büyük buluşmasıydı...
17 Ekim 2010
Hayatında ilk defa bir arzuya teslim oluyordu, bu arzu onun beynini, iradesini, varlığını yok edip ortadan kaldırıyor, onu artık bağımlı bir hale getiriyordu. Üstelik bunu gönüllü olarak kendisi seçiyordu. Ondan koruması gereken yada ondan saklaması gereken hiçbir şeyi hissetmiyordu içinde. Bunun bütün sonuçlarına katlanmaya razıydı. Bugüne kadar hiç kimseye ihtiyaç duymadan yaşamıştı. Ama şu anda ona ihtiyaç duyuyordu.
Dün gece tenlerinin ilk kez birbiri ile tanıştığı o anı düşündü. Neyin kendisine, neyin ona ait olduğunu anlayamadığı, hiç bir şeyin anlamının kalmadığı o anı. Solukları zevkten tıkanmıştı. En sonunda ikisi de dayanması zor bir zevkle sarsılmışlardı. Sanki ikisi de dün gece her karşılaşmalarında hissettikleri ama düne kadar birbirlerine asla itiraf edemedikleri arzularını tamamen serbest bırakmışlar, ikisi de hissettiklerinin artık adını koymayı ve bunu birbirlerine söylemeyi arzulamışlardı.
Tam bu düşüncelerin içinde yüzmekteyken kapı açıldı ve içeriye o girdi. Bütün muhteşemliğiyle işte yine karşısındaydı. Onu görür görmez, nerede olduğunu orada neden bulunduğunu çoktan unutmuş, içindeki o sebepsiz, beklenmedik, keşfedilmemiş neşe ortaya çıkmış, onun dışındaki tüm duygular arkalarında hiç bir posa bırakmadan dağılmışlardı. Bu direnilmesi yada karşı konulması için insana asla fırsat vermeyen bir duyguydu.
Bu duyguyu anlatabilmek için aşk kelimesi kesinlikle tek başına yetersiz kalıyordu. Onların bu yaşadıkları, uzun zamandır birbirlerini beklemekte olan, birbirlerinin varlığından hiç bir zaman kuşku duymayan iki insanın, büyük buluşmasıydı...
17 Ekim 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder