Genellikle nerende oluyor?
Seni suçlayıp, sana kızarken.
Sana, yine yapamadığın, mükemmel olanı yine gerçekleştiremediğin için avaz avaz bağırırken.
Seni bir kez daha, seni üzen, endişelendiren, sana acı veren o an’a tekrar geri iterken.
Ne tuhaf değil mi?
Sadece senin duyabildiğin, aynı bedeni giydiğin, o sesin sana hissettirdikleri! Sende yarattığı bu etki!
Ona ne kadar kızsan da, onu ne kadar acımasız bulsan da, kendini yine de her seferinde onun sözlerine kaptırıyorsun değil mi?
Sana avaz avaz bağırarak söylediği o sözlerle birlikte ruhun, geri dönüp değiştiremeyeceğin, artık düzeltemeyeceğin şeylerin acısıyla, üzüntüsüyle tekrar tekrar yanıp kavruluyor değil mi?
Düşündün mü hiç?
Bugüne kadar onun sana yanlış, hatalısın dediği şeyler gerçekten de senin için hep yanlış ve hatalı mıydı?
Yaptığın yada yapamadığın şeylerden dolayı, yanlış yada hatalı olduğunu gösteren kesin, tartışmasız bir kanıt ortada gerçekten var mıydı?
Yoksa o yaşadıkların zaman içinde senin için farklı anlamlar mı kazandı?
Ne garip değil mi?
İnsan o sese kendini kaptırdığında bir anda yaşamdan nasıl da uzaklaşıyor.
Onun kurduğu o hain “olması gereken” tuzağına düştüğünde, olmakta olandan nasıl da kopuveriyor?
Olması gerekene dair düşüncelere kendini kaptırdığında, yaşadığı bedenden, bulunduğu andan uzaklaşıp, sırf göremediği için önünden kimbilir ne çok fırsatı ıskalıyor.
Acaba insan, kendini onun o acımasız sözlerinin etkisine kaptırmışken, yaşananların aslında kime ne fark ettirdiğini ne kadar görebiliyor?
Yaşananların kimin üzerinde nasıl bir uyanma yarattığını gerçekte ne kadar fark edebiliyor?
Acaba insan, yapamadıkları, değiştiremedikleri, pişman oldukları için sürekli kendine kızıp, bağırıp, olmadığı şey olmaya çalıştığında mı, yoksa tamamen olduğu şey haline geldiğinde, içindeki acıyan yaraları, onu bu kadar duyusal yapan o hassas noktaları yaratan düşüncelerini fark edip, onları kabul ettiğinde mi yaşamında gerçek bir farklılık yaratabiliyor?
22 Şubat 2010
Seni suçlayıp, sana kızarken.
Sana, yine yapamadığın, mükemmel olanı yine gerçekleştiremediğin için avaz avaz bağırırken.
Seni bir kez daha, seni üzen, endişelendiren, sana acı veren o an’a tekrar geri iterken.
Ne tuhaf değil mi?
Sadece senin duyabildiğin, aynı bedeni giydiğin, o sesin sana hissettirdikleri! Sende yarattığı bu etki!
Ona ne kadar kızsan da, onu ne kadar acımasız bulsan da, kendini yine de her seferinde onun sözlerine kaptırıyorsun değil mi?
Sana avaz avaz bağırarak söylediği o sözlerle birlikte ruhun, geri dönüp değiştiremeyeceğin, artık düzeltemeyeceğin şeylerin acısıyla, üzüntüsüyle tekrar tekrar yanıp kavruluyor değil mi?
Düşündün mü hiç?
Bugüne kadar onun sana yanlış, hatalısın dediği şeyler gerçekten de senin için hep yanlış ve hatalı mıydı?
Yaptığın yada yapamadığın şeylerden dolayı, yanlış yada hatalı olduğunu gösteren kesin, tartışmasız bir kanıt ortada gerçekten var mıydı?
Yoksa o yaşadıkların zaman içinde senin için farklı anlamlar mı kazandı?
Ne garip değil mi?
İnsan o sese kendini kaptırdığında bir anda yaşamdan nasıl da uzaklaşıyor.
Onun kurduğu o hain “olması gereken” tuzağına düştüğünde, olmakta olandan nasıl da kopuveriyor?
Olması gerekene dair düşüncelere kendini kaptırdığında, yaşadığı bedenden, bulunduğu andan uzaklaşıp, sırf göremediği için önünden kimbilir ne çok fırsatı ıskalıyor.
Acaba insan, kendini onun o acımasız sözlerinin etkisine kaptırmışken, yaşananların aslında kime ne fark ettirdiğini ne kadar görebiliyor?
Yaşananların kimin üzerinde nasıl bir uyanma yarattığını gerçekte ne kadar fark edebiliyor?
Acaba insan, yapamadıkları, değiştiremedikleri, pişman oldukları için sürekli kendine kızıp, bağırıp, olmadığı şey olmaya çalıştığında mı, yoksa tamamen olduğu şey haline geldiğinde, içindeki acıyan yaraları, onu bu kadar duyusal yapan o hassas noktaları yaratan düşüncelerini fark edip, onları kabul ettiğinde mi yaşamında gerçek bir farklılık yaratabiliyor?
22 Şubat 2010
1 yorum:
Olmak istediğimiz şey,olmayı düşlediğimiz şeymidir?
Yada nasıl olsun istiyoruz ''kendimizi'...
Kendimizden yola çıkıp yine kendimize dönmüyormuyuz...
Yalan yada gerçek oyunlar çiziyoruz,hayal dünyamızda .
Gerçek dünyadan çıkıp, özgür insanlar yaratmıyormuyuz,eksik yanlarımızı ,orada tamamlamıyormuyuz.
Hayallerimizin sınırlarını zorlayıcı düşler peşinde savruluyoruz..
Bakalım yol ayrımı nerede bulacak bizi,seni,beni...
Yada o ayrımlarda neleri feda etmemizi isteyecekler...
Yorum Gönder