Vapur halatlarını toplayıp bağlı olduğu iskeleye veda ederken, başını okuduğu gazeteden kaldırdı ve camdan uzaklaşmakta oldukları iskeleye doğru baktı. Bir süre baktıktan sonra gözü ister istemez cam kenarında oturmakta olan genç kadına takıldı. Genç kadının –her ne kadar kendince gizlemeye çalışsa da- hüzünlü ve yorgun bir hali vardı. “Acaba kafasının içinden neler geçiyor şu an da” diye düşündü. “Acaba şu anda beyninin içinde yankılanmakta olan hangi sesi susturamıyor ne kadar uğraşsa da...” Ona göre hiç bir kadın hayatta hüznü keşfedemeyecek kadar duygusuz olamazdı...
Karşısına oturan genç adamın bir süredir ona yönelmiş olan bakışlarından rahatsız olmuştu genç kadın. Tükenmiş olan gücünün artakalan kırıntılarıyla, son bir hamlede bulunarak kendini iyice cama doğru çevirdi ve başını tamamen önüne eğdi. Ve sonunda dayanamayıp, o an sanki bir cenaze evindeymişcesine gözyaşlarının yanaklarından aşağıya doğru süzülmelerine izin verdi. Keşke o an da yanında acı çektiğini görmesi için izin verebileceği bir dostu, bir arkadaşı olabilseydi. O anı, ne kadar savunmasız bir halde olduğunu hiç çekinmeden, ona göstererek özgürce yaşayabilseydi. Canının ne kadar çok yanmakta olduğunu ona anlatabilseydi. Başını ona doğru yaslayıp, birazcık sakinleşebilseydi.
Günlerdir kaçtığını zannettiği duygular, ansızın saplanan bir bıçak gibi gelip bulmuştu onu işte. Artık ne kaçış, ne de anestezi şansı kalmamıştı. Ve acıdan başka hiç bir şey hissetmiyordu. Çığlık çığlığa bağıran, sınırı olmayan, tarifsiz bir acı. Kaynağının düşünceleri mi, yoksa bedeni mi olduğunu fark edemediği derin bir acı.
Hoşçakal derken ona başka hiç bir seçenek bırakmamıştı. Hayatından onun için en değerli parça kopup giderken, ne sesini çıkarabilmiş, ne bir çıkış yolu arayabilmiş ne de –bencilce de olsa- kendini düşünebilmişti. Sanki bu ayrılığa elleri arkasından bağlı olarak itilmişti. Hayatından önemli bir bölüm kopartılıp alınırken, bundan sonra artık bir sakat gibi yaşamak zorunda kalacağından ona asla söz edilmemişti.
İçinde acı bir yalnızlık hissetti. Daha önce hiç hissetmediği türden bir yanlızlık. Vapurun yanaştığı iskeleyle kucaklaşması onu içine düştüğü bu yalnızlıktan uzaklaştırıp kendine getirdi. Oturduğu koltuktan kalkarken aklına gelen son kelimeler “beklediğim son bu değildi” sözleriydi...
Onunla bugüne hiç hissetmediği ama hissetmek için canını verebileceği duyguları hissedebileceğini zannetmişti...
06 Ekim 2009
Haşim Arıkan
5 yorum:
Hangimiz dört elle sarılmıyoruz ki bizi bizden alabileceğini düşündüğümüz duygulara,
bunu bize yaşatabilir gözüyle baktığımız kişilere de bekli taşıyamayacağı anlamları yüklüyoruz,
aslında hepimiz kandırılmayı istiyoruz,
kandırmak istemeyeni de affedemiyoruz
Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir, gönlümün kıyısına vurur
Aşınan kayalar gibi ruhum
Suskun,yorgun,öylece durur
Islak kumlara yazılmış hikayeler
Ummana karışır, silinir yavaş yavaş
Her dalga ömrümden bir şeyler koparır
Ağır ağır sönen gönlüm,
Sakin koyları özler
Son kum tanesini alana kadar
Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir
Son kum tanesini alana kadar ...
selahattin İçli'nin kürdilihicazkar bir şarkısı..
Aslında bütün kurdugun cümlelerini çok sevdim ,buralardan el salladım hepsine,
istedim ki elim cümlelerdeki yalnızlıga dokunsun...
Cümlelere dokunabiliyorum da yalnızlık kötü iş ,ne dokunabiliyorum,ne
dokunduruyorum.Kulaklarımda veda sesleri çınlasada...Bir tek ben kalsamda o
gelip geçen trenlerin ardından...Gözlerimde üşümüz iki damla yaş yalnızlık...
hiçbir kadın yoktur ki..
söylenmiyor.. söylenemiyor yine yazıyor kalemi ile..
:((
:((
Yorum Gönder