7 Temmuz 2025

Çok geç alıştım ben yaşamaya!


Hayatın, neyi-neden yaşadığımın anlamını çözmek, kendimi keşfetmek isteyen benken! O büyük anları yaşayan, acılarını çeken, üzülen, mutsuz olan, korkan, endişelenen benken!
Neden hayatı(mı) yorumlayacak birilerine duyduğum bu ihtiyaç?
 
Hayatı(mı) benim yerime yorumlayacak biri gerçekten var olabilir mi ? 
Zihnindeki düşüncelerin, kendi geçmişinin filtresinden süzülebilenlerinden başka, bana ne söyleyebilir ki?
 
Oysa ben!
Hayatı(mı) ben’den dinlemeyi seçersem, kendime karşı dürüst, samimi, içten olabilirsem, kendimin farkındalığıyla yaşamdan öğreneceklerim bir sonu olabilir mi?
 
Neden bu kadar zor benim için? Kendi kendimin ışığı olabileceğime, yürüdüğüm yolu kendi ışığımla aydınlatabileceğime inanmak? Kendini yetiştirenin de , kendini inşa edenin de, kendine öğretenin de ben olduğumu neden göremiyorum?
 
Her şeyin anlamını bana ihbar edenin yaşam olduğunu, neden anlayamıyorum?
 
Bir duyguyu nasıl yaşadığımın farkındalığı, acaba kendime dair aradığım hangi cevapları veriyor bana? Kendime ilgili tüm bilginin, benim davranışlarımda, tavırlarımda, tutumlarımda saklı olduğunu ben neden hala fark edemiyorum?
 
Düşünüyorum!
Acaba, masumiyetin, saflığın bana verdiği o özgüveni, ben nerede, ne zaman yitirdim?
Bir insanın ruhunun kendine yeterliliğine olan inancımı nasıl kaybettim?
 
Ben, ne zamandan beri, başkalarının beni beslemesini bekleyen ruhsal bir dilenciyim?
 
Benim ihtiyacım olan şey, bir guru, bir inanç, bir ideoloji, bir felsefe mi?
Yoksa alışkanlıklarına saplanıp kalmayan, geleceği sürekli bildiği, alıştığı geçmişe dönüştürmeyen, zihnin getirebildiği sınırın ötesine geçip, bilinmeyenin enginliğine dalabilen saf bir bilinç mi?
 
Ben, bugüne kadar, kendime değer verip, kendime dürüst, samimi sorular sorup, onların bir süre içimde mayalanmalarına izin verip, hayatı(mı) kendimden dinlemeyi hiç denemedim ki!
 
Haşim Arıkan


Fotoğraf : Unsplash / Slava Jamm
 

6 Temmuz 2025

Kimse için hazır bir yol yok! Hepimiz yürüyerek kendimize bir yol yapıyoruz.


Bir gün, dünya ile arasındaki o güçlü ilişkisinin hayatını nasıl etkilediğini fark edip de dönüp kendine bakmaya başladığında, değişmeye başlıyor insanın içinde bir şeyler.

Dünyayı keşfederken, dünyaya varlığını kanıtlamak için büyük bir mücadele verirken o kadar çok uzaklaşıyor ki kendinden, kendini yeniden görmek, fark etmek heyecanlandırıyor onu!

Uyanmaya başlıyor insan!

O güne kadar ona anlatılan, ona miras bırakılan düşünceler onu artık tatmin etmiyor. Daha farklı şeylerin varlığını hissediyor.
Daha net görmeye başlıyor kendini! 
Kendi gerçeğine uyanıyor.
Yıllardır ol(dur)maya çalıştığı “ben’’ den uzaklaşmaya başlayınca içindeki gerçek “ben” ortaya çıkmaya, onu rahatlatmaya başlıyor.
Diğer insanlarda gördüğü her şeyin aslında kendi içinde de var olduğunu fark ediyor.
Bugüne kadar o hep dışarıda bıraktıklarının da aslında kendine dahil olduğunu,
Kendine ait bir şeyleri dışarıda bırakarak, bir tarafını yok sayarak asla mutlu olamayacağını fark ediyor.
Kendi doğasını keşfediyor.
 
Öğrenmeye başlıyor insan! 

Kendinle baş başa kalabilmeyi, kendinle dürüstçe konuşabilmeyi, kendine anlayış gösterebilmeyi öğreniyor. 
Kendini sevebilmeyi, kendinle arkadaş olabilmeyi,
Kalbini gerçek duygularının enerjisine açabilmeyi, içindeki tutkulara, isteklere, arzulara kulak verebilmeyi, 
Düşüncelerinin arkasından önüne geçebilmeyi öğreniyor insan.
İçindeki gerçek “ben”i  özgürleştirdikçe, sarılmalarının daha sıkı, öpüşlerinin daha tutkulu, “seni seviyorum” larının çok daha güçlü olduğunu hissediyor.
İnsanın, duygularını sürekli kontrol etmeye çalışmak yerine, duygu doğasına saygı göstermesinin ne kadar özgürleştirici bir şey olduğunu keşfediyor.
Duygularına, üzerinden akıp gitmeleri için izin verdiğinde, onların da geride hiç bir iz bırakmadan nasıl kolayca kaybolduğunu, yenilerinin onların yerlerini nasıl da coşkuyla  doldurduklarını hissediyor!  
 
Kendine doğru, sevgiyle yürümeye başladığında tamamlanıyor insanın içinde bir şeyler.

Uyanarak, fark ederek, keşfederek, öğrenerek, hissederek, kabullenerek...

Özbenliğinin etrafa dağılmış parçaları yeniden bir araya gelip, harika bir bütün oluşturmaya başlıyorlar insanın içinde…

Haşim Arıkan



Fotoğraf : Unsplash / Alex Wigan

5 Temmuz 2025

Okuduğu bir kitabın ya da yazının içindeki hangi duygunun kilidini açacağını kestiremez ki insan!

 


“Tenhalığı seviyorum.” diyor… 
“Yalnızlığı seviyorum.” diyorum!
 
“Sık görüşülmeyen ama bağı da koparılmayan dostluklar.” diyor…
“Az ama güvenilir, gerçek dostlar.” diyorum!
 
“Sakin mekanlar.” diyor…
“Doğa.” diyorum!
 
Okuduğum satırlarla yaptığım sohbete ara verip okuduklarımın bana neler hissettirdiğini düşünüyorum. 

O an benimle konuşmaya başlayan huzurlu, sakin bir ses duyuyorum içimde!
 
Unutma! 
Kendini tanımak için senin insanlara ihtiyacın var!
Yaşam(ak) demek; insanlarla ilişkide olmak demektir.
Diğer insanlarla ilişkilerimiz hepimiz için bir kendini açığa vurma sürecidir!
Bize kendimiz hakkındaki bilgileri, ilişkilerimizde ortaya çıkan duygularımızın, davranışlarımızın, tutumlarımızın, düşüncelerimizin farkındalığı verir.
Hiç birimiz bir başımıza tamamlanamayız, bizi tamamlayan şey diğer insanlarla ilişkilerimizdir.
 
Sen,
İnsanların seninle ilgili bir şeyleri fark etmelerinden mi?
Kendini açığa vurup, kendini, kendine ele vermekten mi kaçıyorsun?
 
Bu zor soruya bir itirafla karşılık vermeye karar veriyorum!

“Her ne kadar yol kat etsem de, terk edilme ve haksızlığa uğrama yaralarım hala tam iyileşmedi. Yalnız ve kendi dünyamda yaşayarak, acı çekme, kendimi değersiz hissetme olasılıklarını kendimce ortadan kaldırmaya çalışıyorum.”
 
Bu yüzleşme anıyla birlikte, fark ediyorum ki bu kitabı okumaya başlayan ben ile artık aynı ben değilim!
 
Düşünüyorum…

Okuduğumuz kitaplar bize yeni bir şey mi öğretiyor, yoksa onlar aracılığıyla biz içimizde var olanı mı görmeye başlıyoruz?

Yaşamı seyrederek, yorumlayarak yaptığımız çıkarımlar mı hayatımızda bir değişim yaratıyor? Yaşamımızı değiştirecek şekilde bizde ortaya çıkanlarla mı, daha yüksek gerçekliklere ulaşıyoruz?

Yaşantıya dönüştüremediğim bir bilgi, hayatımda acaba nasıl bir fark yaratıyor!

Düşünüyorum…

Haşim Arıkan


Fotoğraf : Unsplash / Nguyen Thu Hoai

4 Temmuz 2025

Yaşayamadığın hayat hızla akıp giderken, sen de bir kenarda öylece durmuyor musun?

Bakışların öyle derin ki, sanki yaralarımı, senden saklamak için üzerime giydiğim tüm imajları yırtıp açıyor, beni tüm cesaretsizliğimle, korkularımla, zayıflıklarımla, sevgi açlığımla görüyormuşsun gibi…

Ama ben….

Senin karşında böyle, tüm duygusal çıplaklığımla duramam ki!

Korkarım beni böyle görürsen, beni;
İstemeyeceğinden,
Sevmeyeceğinden,
İnciteceğinden,
Yaralayacağından.
Hiç beklemediğim anlarda senden gelebilecek darbelerden…
 
Ne kadar gerçek duygularımı sana  belli etmeden, sevgi açlığımı sana hissettirmeden karşında var olabilirsem, o kadar rahat ve güvende hissederim kendimi ben.
 
Ne olur, çek artık beni en çıplak halimle görüyormuş gibi bakan o gözlerini üzerimden.
 
İzin ver bana,
Gerçek duygularımı, yaralarımı senden saklamama. 
Zihnimdeki imajlarla, yargılarla, inançlarla, şablonlarla oluşturduğum bir kimlik modelinin içinde sanki iyiymişim, mutluymuşum gibi senin karşında durmama.
 
Her ne kadar bu şekilde yaşayıp, gerçekte kim olduğumu ve gerçek ihtiyaçlarımın ne olduğunu kaybediyor, gitgide kendime yabancılaşıp, “sahte kişilik taşıyıcısı” olarak her gün biraz daha uzmanlaşıyor olsam da, 

Bu sahte kişiliklerin ardına saklanarak yaşadığım bu “yarım hayat”, benim kendi seçimim sonuçta. 

Kimimiz kurtarıcısıyız, kimimiz kurbanıyız kendimizin bu hayatta, 

Lütfen saygı duy sen de benim kendi özgür irademle verdiğim bu karara!

Haşim Arıkan



Fotoğraf : Unsplash / Maksym Mazur


3 Temmuz 2025

Dünü değiştirecek bir yarının yaklaştığını, bugünden kim kestirebilir ki?

 

Zaman değişiyor…
Ben değişiyorum.

Değişerek kendimi mi inkar ediyorum?
Yoksa özüme geri mi dönüyorum?

Kimdim ben?
Şimdi kim oluyorum?

Hangi ben’e güvenmeliyim düşünüyorum?

Hayat akıp gidiyor…
Ömür dediğimiz süre, her gün bir gün daha azalıyor.

Yolu hayatıma çıkanların, hikayem de durup biraz soluklananların dokunuşları, duygu ve düşüncelerimi sürekli değiştiriyor.
Farklı farklı ruh hallerim, düşüncelerim durmaksızın birbirini takip ediyor.

Acaba unuttuklarım mı eriyip, özüme karışıp gerçek ben’in eksik reçetesini tamamlıyor?
Yoksa anılarımda yaşayanlar mı gerçek beni, bana unutturmayıp, hatırlatıyor?
Unutmalı mıyım, hatırlamalı mıyım bir türlü karar veremiyorum?

Bugün dün oluyor, yarın bugüne dönüşüyor.
Dün bugüne sızıp yarınlara ulaşmak için çabalıyor.
Yarın sürekli tekrar eden bir dün olmayı hiç istemiyor.
Dün ve yarının bugünle ilişkileri, ben onları bugünde hatırlamaktan vazgeçmediğim sürece asla sona ermiyor.

Acaba hangisi bugünü geriye döndürüyor, hangisi bugünü daha ileriye götürüyor?

Bugünün ihtiyacı olan ipucunu ya da öğüdü acaba ona hangisi veriyor.

Düşünüyorum…

Haşim Arıkan


Fotoğraf :  Unsplash / Leandra Rieger

2 Temmuz 2025

Ona yüklediğin anlam, belki de senin ona ihtiyacın kadardır!


Sana yaşattıklarımdan dolayı belki hala canın yanıyor.
Belki de artık benden nefret ediyorsun!

Kendi kendime düşünüyorum da!

Ben gerçekten bunu mu hak ediyorum?

Lütfen kabul et!
Ben senin hayatına izinsiz girmedim.
Girmeme, hayatında bir süre konaklamama sen müsaade ettin.
Sen de, bu ilişkide payına düşecek ne varsa benimle birlikte yaşamayı seçtin.
Yaşadın. Yaşattın.
Keşfettin. Keşfettirdin.

Adına hayat dediğimiz, karşılıklı oynadığımız bu oyunda, ben belki de tıpkı senin gibi, kendin ve hayatınla ilgili bazı gerçekleri sana göstermekle görevliydim.

Söyler misin?
Eğer ben olmasaydım;
Yaşadıklarımız sonucu farkına vardıklarının farkına varabilir miydin?
Benimle keşfettiklerini tek başına da keşfedebilir miydin?

Lütfen kendini, yaşadığın geçmişi, o geçmişin senin üzerindeki etkilerini kabul et ve onları anla.

Hayatın sana yolladığı mektubu getiren postacıya bu kadar çok kızma!

"Bir ilişki tesadüfen de başlasa, bizim ona devam etmemiz, bizim geçmişimizle, kişiliğimizle alakalıdır. Seçtiğimiz her insan mutlaka bizden bir parça taşır. Ya bizde eksik olanı ya da eksiğe neden olanı bize hatırlatır. İyileştiremediğimiz geçmişimiz, bizi yaralayan davranışları yaşatanı bularak, kendini bize tedavi ettirmeye çalışır."

Unutma!

"Bizi yıpratan ilişkileri şansızlığımız, kaderimiz yüzünden değil, geçmişimize bir çözüm bulamadığımız için yaşarız. Kendimizle ilgili hangi düşünceye sahipsek, bize o gerçeği onaylayacak insanları hep hayatımıza sokarız."

Kabul et artık bu gerçeği, onunla yüzleşmekten daha fazla kaçma!

Çözüm tamamen senin elindeyken, ruhunda benim ağırlığımı yıllarca boşu boşuna taşıma…

"Ben bugün, yaşadıklarımızı artık değiştiremem ama sen bugün onları farklı yorumlamayı seçersen, onların senin hayatın üzerindeki etkileri değişecek"

Beni değil sadece bu gerçeği hatırla…

Haşim Arıkan


Fotoğraf: Unsplash / Micah Sammie Chaffin

1 Temmuz 2025

Dıştan içe doğru sessiz bir yolculuk bu!


Heyecanlanıyorsun!
Çünkü yeniden kendini önemsemeye, kendine değer vermeye başlıyorsun. Zaman içinde o kadar çok uzaklaştı(rıldı)n ki kendinden, kendine ilgi göstermek, kendin için bir şeyler yapmayı istemek heyecanlandırıyor seni. Kendin için heyecanlandığını görmekse, iyi geliyor sana...
 
Uyanıyorsun!
Kendi otantik benliğini, duygu doğanı hatırlıyorsun. Kendinle ilgili yıllardır başka ağızlarda aradığın cevapların, aslında hep senin içinde saklı olduğunu keşfediyorsun. Kendi gerçeğini hatırlamaya uyanıyorsun. Hatırladıkça daha iyi anlıyor, anladıkça daha çok seviyorsun kendini…
 
Fark ediyorsun! 
Gölge tarafının da, aydınlık yanın gibi sen olduğunu. Dışladıklarının, reddettiklerinin de sana dahil olduğunu. Onları bastırarak, yok sayarak asla tam ve bütün olamayacağını fark ediyorsun. Sahiplenmenin ışığı düşüyor üzerine, gölge tarafını da artık rahatça görüp yönetebiliyorsun…
 
Öğreniyorsun! 
Kendine sesini duyurabilmeyi. Kendini dinleyebilmeyi. Kendinden utanmadan, geçmişte olduğun sen yüzünden kendini suçlamadan yaşayabilmeyi. Kendine anlayış ve şefkat gösterebilmeyi öğreniyorsun. Kendine gösterdiğin şefkat rahatlatıyor seni ve sen artık kendi başında nöbet tutmayı bırakıyorsun…
 
Hissediyorsun! 
İçindeki “gerçek ben” i destekledikçe, sarılmalarının çok daha sıkı, “seni seviyorum” larının çok daha güçlü olduğunu. Duygu doğana saygı göstermenin senin için ne kadar özgürleştirici olduğunu hissediyorsun. Sen gerçek duyguların güçlü enerjisiyle aydınlanınca, insanlar ışığa koşan bir pervaneye dönüşüyorlar etrafında…

Tamamen sana özel, dıştan içe doğru yaptığın bu yolculukta, her şey sana bağlı olarak, senin istediğin hızda gerçekleşiyor.

Uyanarak, öğrenerek, fark ederek, keşfederek, hissederek, kabullenerek... 
 
Yıllardır özlemini çektiğin “sen” oldukça, bildiğin “sen”i bırakıyorsun.

Bildiğin “sen”i bıraktıkça özgürleşiyor, özgürleştikçe hayatla gerçek “sen” olarak buluşuyorsun.
 
Haşim Arıkan


Fotoğraf : Unsplash / Luiz Rogerio Nunes

30 Haziran 2025

Herkes hissettiği duygunun renginde yaşıyor an’ı, o rengi bulaştırıyor hep o anlara, o an’ı paylaştıklarına…


Herkes hayatın farklı gerçeklik derelerinde yürüyor.
Herkes insan olmanın farklı, farklı hallerini deneyimliyor.
Yaşadığı her şeyi kendi düşüncelerine göre anlamlandırıp, renklendiriyor...

Farklı yaşam deneyimlerine sahip bu hayatlar, her karşılaşmalarında birbirine farklı, farklı duyguları yaşatıyor, tattırıyor. 

Birbirini bir ruh halinden alıyor, diğerine koyuyor. 
Bu geçici ruh halleri arasında gidip gelirken herkes aynı zamanda kendi hayat örgünü dokuyor.
 
"Hayat örgümde bugüne kadar acaba nasıl bir desen yarattım?

Hangi duygu ne renk?

Mutluluğun ipi ne renk?
Acının ipi renk? 
Bugüne kadar oluşturduğum desenimde hangi renkler daha çok, hangi renklerse hiç yok?
 
O duyguları da yaşamak, bunun için kendime izin vermek istiyor muyum?

O renkleri de desenine katmak, desenimi onlarla daha da zenginleştirmek, renklendirmek istiyor muyum?"
 
Diye, belki de hiç sorgulayamıyor!
 
Haşim Arıkan



Fotoğraf:  Unsplash / Juanca Paulino

29 Haziran 2025

Gerçek hayat nerede başlıyor?

 


Her şeyi kontrol etmeye çalışmaktan hala yorulmadın mı?

Olacakları önceden bilme isteğinden…
Yanlış yapmaktan, kaybetmekten, yetersiz kalmaktan korkmaktan...

Bir şeyleri kontrol edebilirsen, 
Kendini daha güvende hissediyorsun değil mi?

Ama farkında mısın?
Sen ne kadar sıkı tutmaya çalışansa, hayat kayıp gidiyor sürekli avuçlarından.

Sen kontrol etmeye çalıştıkça daha çok daralıyor zaman,
Olasılıklar azalıyor, seçenekler senin düşüncelerinle sınırlanıyor.

Oysa hayat, senin düşünebildiklerin kadar değil, hissedebildiğin kadar akıyor.

Düşündün mü hiç?
Neyi yönetmeye çalışıyorsun?
İnsanları mı? 
Duyguları mı? 
Zamanı mı?
Yoksa…

Bir dur ve sor kendine:
Ne olurdu, eğer her şeyi bilmek zorunda olmasaydın?
Ne olurdu bazen de sadece olacak olanı yaşasaydın...
Beklentisiz, yorumsuz…
Bir şeyi yaşamak için hiç bir sonuca ihtiyaç duymasaydın…

Bırakmak mı zor geliyor sana?
Bırakınca neyle karşılaşacağını bilmemekten mi korkuyorsun?
Yoksa karşına çıkacak olan, senin öngöremediğin seçeneklere sahip olmayı mı istemiyorsun?

Bilinmezlik, gerçek yaşamın vazgeçilmezi!

Ve sen, bilinmezlikten kaçarken, kendinden de kaçıyorsun.
Belki hikayende henüz fark etmediklerinden, belki kendinle ilgili bilip yüzleşmek istemediklerinden.
Belki de…

Teslimiyet, asla pes etmek değil.
Aksine, kendine güvenebilmek!

İnsan her şeyi kontrol etmeye çalışırken,
Yaşadıklarını hissetmeden yaşıyor, 
Yaşamadan bir şeyleri anlamlandırmaya çalışıyor.

Belki de,
Yaptıklarımızı haklı gösterecek yeni mazeretler peşinde koşmak yerine,

Sessizliğin, bilinmezliğin içinde kalabilmeyi öğrenmek,
Gerçek hayatın, kontrolü elden bıraktığımız yerde başladığını kabullenmek gerekiyor…

Haşim Arıkan



Fotoğraf: Unsplash / Nikita Pishchugin

28 Haziran 2025

Sana gereksinimi olmaksızın seninle birlikte olmayı seçen.

Birlikte,
Ama aynı zamanda da bir başına.

Biz,
Ama “sen” ve “ben” de, her daim içinde.

Kalabalığın ortasında,
Ama yalnızca "sen" inle.

Geçmişin bağlarıyla düğümlemeden,
Önüne geçip gölgelemeden,
Hiçbir eylemi bir zorunlulukmuş gibi hissetmeden,
Yaptıklarını bir görev olarak addetmeden,
Kazanırken diğer tarafa kaybettirmeden,
Aldığı tüm zevkleri, verdiği zevklerle karşılarken,
 
Etkin bir şekilde bağlanıp,
Birlikteyken daha cesur ve bağımsız hale gelirken,

Tamamen içten gelen bir duygu ile,

“Seni seviyorum”

Diyebildiğinde mi?
 
“Aşk”
Gerçek aşktır?


Haşim Arıkan



Fotoğraf: Unsplash / Angelika Agibalova



 

27 Haziran 2025

Bedenin diliyle, ruhun hikayesi!


Bedenim sanki sürekli konuşuyor benimle.
Kimi zaman nazikçe fısıldıyor söylemek istediklerini,
Kimi zamansa bir hastalıkla haykırıyor yüzüme. 
 
Kendimize yaşamak için izin vermediğimiz duyguların yankısı sürekli birikiyor, birikiyor, birikiyor bedenimizde…
Çoğunlukla da hep damarlarımızın içinde...
 
Çünkü yaşam oradan akıyor.
Kalp ondan besleniyor.
Ruhumuzun bir yerinde bir şeyler sıkıştığında, ilk bu akış bozuluyor.
Sevgimiz yüreğimizde rahatça dolaşamadıkça, kanımızda damarlarımızda rahatça akamıyor.
 
Bir türlü sona erdiremediğimiz öfkelerimiz, affedemediğimiz kırgınlıklarımız, akıtamadığımız gözyaşlarımız, söyleyemediğimiz cümlelerimiz, yaşamak isteyip de yaşayamadıklarımız sanki damarlarımızda birikiyor.
 
Hayatımız tıkandığında,
Sanki damarlarımız da ona eşlik ediyor.
Biriktirdiklerimizle sertleşen ruh, sanki yağ olup damarlarda birikmeye başlıyor!
 
Düşünüyorum…
Belki de damarlarımda bir sorun yaşadığımda kendime;
Hayatımın hangi alanında akamıyorum?
Ben hangi duyguda, hangi yükün altında sıkışıp kaldım?
Kime kırıldım, neyi affedemiyorum?
Tutunduğum neyi bırakamıyorum?
Diye sormam gerekiyor!
 
İnsan özellikle de erken yaş deneyimlerinde bazı kaldıramayacağı yükleri yüklenirken, kimseye 
“Benim gücüm bu kadar” diyemiyor!
 
Taşıyabileceğinden çok daha fazlasını,
Belki “sorumluluk” sahibi olduğunu kanıtlamak adına yükleniyor.
Belki de, sevilmek için bu yükleri taşıması gerektiğine kendini inandırıyor.
 
Sırtında biriktirdiği bu yükler sanki damarlarında da birikiyor.
 
Sanki ruh ilerlemek istedikçe, zihin bundan korkuyor, onu durduruyor.
Güvende kalmak istiyor, yeniyi göze alamıyor, bildiklerinden vazgeçemiyor!
Geçmiş damarlarda donup, sıkışıp, birikiyor.
 
Bedenim benimle sürekli konuşarak, sanki bana;
Bırakmanın güçsüzlük değil, iyileşmek olduğunu anlatmak istiyor.
 
Ben bırakmayı öğrendikçe,
Damarlarımdaki o yorgun kan da serbestçe akmaya başlıyor.
 
Çünkü rahatça akabilmek için, önce tutunmaktan vazgeçmek, bırakmak gerekiyor.
Bırakmak içinse, 
Önce neyi, neden yaşadığımızı fark etmek...
 
Haşim Arıkan 


Fotoğraf : Haşim Arıkan


26 Haziran 2025

İnsan, hayat, hep biraz eksik, her zaman!

 


Dolu, dolu yaşamak istiyorum hayatı?
Duyusal varoluşu arzuluyorum.

Arzularım  beni yeni deneyimlere doğru götürüyor.
Her yeni deneyimse, kendimle ilgili yeni bir keşfe, kendimi bilişe.
Her seferinde sanki biraz daha açılıyorum kendime.
 
Bazen dünyayı keşfetmek adına kendimi göz ardı ediyorum, 
Bazen kendimi keşfetmek için dünyadan uzaklaşıyorum.

Gece gündüz gibi sürekli birbirini takip eden bu, kendini hatırlama ve unutma halleri arasında belki de hayatım boyunca sürecek olan bir  med-cezir yaşıyorum.

Kimi zaman gerçeğin çekim gücüne kaptırıyorum kendimi, kendim hakkındaki gerçeğin peşine düşüyorum.
Kimi zamansa kendimde sahte olanı fark edip, ondan uzaklaşmaya çabalıyorum.

Bu dönüşümlü olarak birbirini takip eden, geçici zihin ve ruh halleri arasında sürekli sallanıyorum.

Yaşadığım tüm git-gel'lerimle herkes gibi ben de kendi hayat örgümü her gün biraz daha dokuyorum.

Ve o en son gün geldiğinde, ortaya nasıl bir desen çıkacağını ben de merak ediyorum!

Haşim Arıkan



Fotoğraf: Unsplash / İurii Melentsov

25 Haziran 2025

İçimdeki Dört Yolcu!


Bu bedende dört yolcu ile yürüyorum uzunca bir süredir.

Her biri benimle farklı bir dilde konuşup, bana farklı bir yönü işaret ediyor!
 
İlki, bir yazar.
Duygularımı, düşüncelerimi kelimelere döküyor,
Kırıldığım yerleri, geçmişte susup söyleyemediklerimi paragraflarla sarıyor.
Bana aşka, sevgiye, özleme, yalnızlığa, insana, hayata dair cümleler kurduruyor.
Her yazdığımla kendimi biraz daha ifşa ettiğimi bile, bile…
Sürekli yazmak istiyor.
 
İkincisi, bir düşünür.
Hayatı, insanı, dünyayı, düzeni sorguluyor,
Belirsizlikten, çaresizlikten, düşüncelerin bir zincire dönüşmesinden hiç hoşlanmıyor,
Cesur, güçlü ve özgür olmak, hayatta sürekli yol almak istiyor.
İtiraf etmekten, kendisiyle yüzleşmekten korkmuyor.
“Ya sen olursun ya hiç kimse,” diyor.
Ve içimdeki gerçek “ben”i o ayakta tutuyor.
 
Üçüncüsü, bir suskun.
Konuşmayı çok sevmiyor.
Ne söylesem “O sadece bir düşünce.” diyor.
Zihnimin yarattığı tüm tanımları, yargıları, kalıpları yıkıyor içimde.
Beni yeniye aç, değişime, dönüşüme, öğrenmeye her zaman hazır tutuyor.
Ve ben, dünsüz, yarınsız, tanımsız bir hiç olabilmeyi öğreniyorum onunlayken.
Hiçe dönüştüğümde, ne çok şey olabilme potansiyeline sahip olduğumu fark ediyorum.
 
Dördüncüsü, bir bilge.
Hayatla, doğayla konuşuyor.
“Dünya, evren seninle oyun oynuyor, sen farkında değilsin” diyor.
Zamansız cümlelerle anlatıyor bana söylemek istediklerini.
Ruhumun sezgilerine, bilincimin enginliğine kapı aralıyor.
 
Bu dört yolcuyla yıllardır aynı bedende yaşıyorum.
Kimi zaman biri direksiyona geçiyor,
Kimi zaman hepsi aynı anda konuşuyor.
Tartışıp, susuyorlar …
 
Ama hepsi de beni daha çok ben yapıyorlar, 
Beni benden alıp, sürekli benden daha öteye taşıyorlar...
 
Haşim Arıkan


Fotoğraf : Haşim Arıkan


 

24 Haziran 2025

Bir hayat kaç karar, kaç seçim eder?

 

Bebek büyüdü, doğduğu günden beri içinde taşıdığı o yaşlıyla sonunda tanıştı!
Zihninde eskinin görüntüleri daha fazla canlanmaya başladı.
İlk nefesinden bugüne, gün be gün yazdığı öyküsünü düşündü.
Bir kez daha düşüncelerinin ağına düştü.
Yine üzüldü…

Düşünceleri ile arasındaki bağ koptu.
Dünyanın kenarından sonsuzluğa yuvarlandı.
Gerçek sandıkları, bir düşe dönüştü.
Ben zannettiği beden ardında, dünyada kaldı.

Hayat adı verilen düş'ün anlamını o zaman kavradı.
Aslında kim olduğunu yeniden hatırladı.

Olabilecekken olamamışların farkına vardı.
Hayatın içindeki sınırsız sayıdaki olanağı ilk defa o an gördü ve şaşırdı.
 
Hayat, düşleyemeyeceği kadar çok seçeneği yaşamı boyunca onun karşısına çıkarmıştı.
Ama o da, herkes gibi,
Yaşamını düşünceleriyle sınırlamış,
 
Hayatın,
Sadece gördüğü, bildiği kadarını arzulamış,
Ancak düşünebildiği kadarını kendine yaşatmıştı.
 
Haşim Arıkan


Fotoğraf : Unsplash / Tim Partridge



23 Haziran 2025

Hayatınızın kalan kısmında bir insan olarak kendinizi ne kadar kullanmayı düşünüyorsunuz?


“Yaşamdaki gerçek haz budur, sizin tarafınızdan yüce olarak kabul edilen bir amaç için kullanılmak, doğanın bir kuvveti olmak; dünyanın sizi mutlu etmeye kendini adamadığı için şikayet eden küçük ateşli bir keyifsizlik budalası olmaktansa. Öldüğüm zaman tamamen kullanılmış olmak istiyorum.Yaşam benim için kısa bir mum değil. O benim için bu an tutma hakkını elde ettiğim muhteşem bir meşale ve ben gelecek nesillere aktarmadan önce onun alabildiğince parlak yanmasını istiyorum.”

George Bernard Shaw’a ait bu satırları okuyunca ne hissettiniz?

Bir an durup düşündünüz mü?
Acaba benim meşalem ne kadar parlak yanıyor diye!
Peki ya bu yaşa kadar geldiniz, kendinizi ne kadar kullandığınızı düşünüyorsunuz?
Elinizde tuttuğunuz meşalenin daha parlak yanabilmesi, onu gelecek nesillere daha parlak devredebilmek için bir şeyler yapıyor musunuz?
Hayatınızın kalan kısmında bir insan olarak kendinizi ne kadar kullanmayı düşünüyorsunuz?

Düşünüyorum!
Bir birey olarak acaba hayatın ne kadar içindeyiz, ne kadar dışındayız?
Mutluluğun hayatın içinde olmakla, mutsuzluğun hayatın dışında kalmakla ilişkisini kendimizce hiç sorguluyor muyuz?

İnsanı insan yapan değerleri sadece bilmek yeterli mi sizce?
Acaba o değerlerin ne kadarını, yaşadığımız hayatla, eylemlerimizle çevremizdeki insanlara göstermeye cesaret edebiliyoruz?

Bilgi dediğimiz hazineyi zihnimizde, hep kendimize mi saklıyoruz?
Yoksa bugüne kadar ulaştığımız bilgilerin, davranışlarımızda, tavırlarımızda, tutumlarımızda ortaya çıkmalarına, hayata karışmalarına, hayatın bir gerçeği olmalarına, başka zihinlere de dokunmalarına izin mi veriyoruz?

Acaba varlığımızı başka insanlar için, hediye paketlerine koyabiliyor muyuz?

Düşünüyorum!


Haşim Arıkan


Fotoğraf:  Unsplash / Junior Reis

22 Haziran 2025

Esas mesele ona neler verdiğinde değil, senin ona neleri veremediğinde!

Adına hayat dediğimiz, Tanrı’nın bizi de içine dahil ederek tasarladığı bu öğrenme yolculuğunda, her şey gibi, ebeveyn olmayı da, anne ve babandan, onların sana yaptıklarından ya da yap(a)madıklarından, yaşayarak, hissederek öğrenir ve içselleştirirsin. 

Bir gün sen de anne/baba olduğunda bu öğrendiklerini sana göre daha farklı bir şekilde paketleyip, ona istediğin makyajı yaparak kendi çocuğuna verebilirsin. Ama paketin içindekiler, zaman içinde sen bir şeyleri fark edip değiştirmediysen asla değişmez. 

Sen anne ve babandan hangi duyguları alabildiysen çocuğuna da ancak o duyguları verebilirsin. 

Bazı duyguların çekmecesi boştur sende, annen ve baban çocukken sana onları ver(e)medikleri için. 

Sen bir yetişkin olarak, hangi çekmecelerinin boş olduğunu fark edip, onlara kendin ne zaman bir şeyler koymayı başarabilirsen ancak ondan sonra çocuğuna o duyguları verebilir, kendi ebeveynlerinden daha farklı bir anne/baba olabilirsin. 

Ya da sadece sözlerine ve davranışlarına bakarak, ebeveynlerin gibi olmadığını iddia edip, senin onlardan farklı bir ebeveyn olduğuna kendini inandırabilir, insanın çocukken içselleştirdiği bilgileri, söz ve davranışlardan değil, ebeveyni ile arasında kurabildikleri duygusal bağdan ona akan duygular aracılığıyla aldığı gerçeğini es geçebilirsin.

Bir gün hayat, çocuğunun da seninle aynı yaraları taşıdığını vurur senin de yüzüne.

Sorgularsın kendi ebeveynliğini, ben kendimce her şeyi farklı yaptım, nasıl oldu da yine böyle kendimden bir suret daha yarattım diye…

Haşim Arıkan



Fotoğraf : Pexels / Pixabay





21 Haziran 2025

Her aşkın tanımı kendi içinde saklıdır.


Aşk tanımsızdır. 
Tanımladığında artık aşk olmaz!

“Aşk nedir?” 
Diye soruyorum.

“Bence bunu düşünmemelisin.” diyor.

Eğer zihnini aşk’a dair düşüncelerle doldurursan, sürekli o düşüncelerin oluşturduğu bariyerlere takılır gerçek aşka ulaşamazsın. 

Aşk nedir? diye düşünmek, zihnin arşivinden, aşka dair seçtiklerini ya da reddettiklerini cümlelere dönüştürmektir.

Kurduğun o cümleler zihninde senin için bir model, bir çerçeve oluşturur, aşkı o modelin, çerçevenin içine hapsedersin.

Oysa aşk hakkında söylenmiş tüm sözler, o yaşanmadan yalandır. Çünkü aşk her seferinde kendi yasalarına göre kendini yeniden yaratır.

Hiç bir gerçek aşk, kendinden önceki aşklardan oluşmaz. 
Her aşkın tanımı kendi içinde saklıdır.

Haşim Arıkan


Fotoğraf :  Pexels / Pixabay

20 Haziran 2025

Doğru kararlar tecrübeden gelir ama tecrübe de kötü kararlardan oluşur unutma!

 

Keşke ile başlayan cümlelerimi terk ediyorum artık.

Bırak diyorum tecrübe olsun yaşadıkların sana.
Doğru kararlar tecrübeden gelir ama, tecrübe de kötü kararlardan oluşur unutma!

Sen ne yaparsan yap, başka hayatlarda gördüğün her şeyin senin de başına gelme ihtimali var, hayata kızıp kendini bu kadar çok hırpalama.

Hayatta olması gerekenler, bugüne kadar hep oldu, oluyor, olmaya devam edecekler sen ne kadar onlara engel olmaya çalışsan da.

Olması gerekenler her zaman hiç hesapta yokken olmalarıyla meşhurdurlar, insana ait hiç bir şeyi kendinden çok uzaklarda sanma.

Hayatının yönetebildiğin tarafında olsun aklın, gözlerin;

Seni görmek istemeyenlere görünmek için çalışma!

Seni duymak istemeyenlere konuşma!

Seni aşağıya çekenlerin ipiyle inme kuyuya!

Sevmiyorlarsa seni onlara kendini zorla sevdirmek için çabalama!

Yok sayıyorlarsa seni onların yanında durma!


Aidiyeti, ait olmadığın yerlerde arama!

Senin de kusurların var elbet her insan gibi.

Kabul et, 
Bugün sahip olduğun anlam, 
Bugün seni herkesten farklı yapan şeyler, 
Bugün sahip olduğun yetenekler, 
Belki de hepsi senin bu kusurlarında.

Kusursuz olmaya çalışırsan sen de çoğunluklara benzeyeceksin.
Bu gerçeği sakın unutma.


Haşim Arıkan




Fotoğraf : Unsplash / Mr Tiger




19 Haziran 2025

Acaba ne kadar oldu, olmayalı?


Bugün kendimi kimseyle kıyaslamasam diyorum…

Ne kadar yol aldıklarını bilemediğim hayatlarla, aynı çizgide yürümek için kendimi bu kadar zorlamasam!

Onların elde ettiğini düşündüğüm başarılar, benim içimde bir eksikliğe yol açmasa!
Gülümseyen fotoğraflarla karşılaştığım da, kendi mutluluğumu sorgulamasam!
“Ben neden böyle değilim?” yerine,
“Ben nasılım?” diye sorsam kendime.

Kendimi aslında varolmayan bir yarışın içine hiç sokmasam.

Sorsam kendime;
Benim gerçekten kendimi birilerine kanıtlamaya ihtiyacım var mı?
İnsan hiçbir ödüle koşmadan, hayatı olduğu gibi yaşayamaz mı?

Yavaş yürümek,
Yanlış yollara girmek,
Bazen de durup biraz nefeslenmek,
Benim de hakkım!

Ben her zaman aynı tempoda koşmak zorunda değilim!

Ben kimsenin hikayesine yetişmek zorunda da değilim!

Belki de sadece kendime yetişmeliyim!
Bir şeyleri yaşamamak uğruna yorduğum ruhumun, biraz dinlenmesine izin vermeliyim!

Yıllardır beni takip eden, “olmam gerektiğine inandığım kişi” ile artık vedalaşabilmeliyim!

Ben artık kendi gözlerimle, kendi saf bilincimle bakmak istiyorum kendime.
Kendimi daha iyi duymak için susmak istiyorum!

Ben artık hayatımı başka bir hayatla kıyaslamadan yaşamayı seçiyorum.
Başkalarının ışığında yaşamak değil, kendi gölgemde dinlenmek istiyorum!

Başkalarının ışığı mı, benim gölgem mi bana daha iyi gelecek düşünüyorum…
Düşünmek zor değil aslında, düşünememekte bütün mesele, biliyorum…

Haşim Arıkan


Fotoğraf : Unsplash / We are: The Chaffins

18 Haziran 2025

… bilirsin ki sensindir onların hepsi!


Cahil ve de bilgeyim. 

Anlayışlı olduğu kadar bencil. 
Sakin olduğu kadar öfkeli. 
Cesur olduğu kadar korkak. 
Mutlulukları kadar acı çeken. 
İç savaşlarında galip olduğu kadar mağlup da olan.

Kısacası insanım ben de tıpkı senin gibi, sadece insan.

Dünya sahnesinde hep birlikte oynadığımız hayat oyununu, bir insan olarak nasıl bir tasarıma sahip olduğunu, gerçek ben’in kim olduğunu, onun kendi hikayesine ne kadarlık bir etkisinin olduğunu çözmeye çalışan.

Dedim ya insanım ben de tıpkı senin gibi, sadece insan.

Otantik benliğine, duygu doğasına, düşünsel özgürlüğüne saygı duyan. 
Kendi bilincinden doğan düşüncelerden, kendi yüreğinden taşan duygulardan korkmayan. 
Onları hiç bir fark gözetmeksizin dinlemeye, anlamaya, nedenlerini, ilk tohumlarını içine kimin, ne zaman attığını, onları filizlendiren iklimi yaratmayı nasıl başardığını keşfetmeye çalışan.
İnsana ait hiç bir şeyi kendine yabancı, uzak bulmayan.

Karanlığını keşfederek aydınlanmaya, kendi ruhunun kaybettiği samimiyetini bulmaya çalışan.

İnsani büyümenin, içindeki bir şeyleri dışarıda bırakarak değil, bir insan olarak kendine ait her şeyi uyumlu bir şekilde bir araya getirebildiğinde gerçekleştiğine inanan. 

Hayat’ın, bize hem cahilliğimizi, hem de bilgeliğimizi fark ettiren ve onların sağlıklı iletişimiyle çok daha hızlı yol alabildiğimizi fark ettiren keyifli bir keşif yolculuğu olduğunu savunan.
Yaşamda nereye kadar gidebileceğini keşfedebilmek için heyecanlanan.
Bir gün perde kapandığında gerçek ben’i hala doğuramamış olmayı değil, bir insan olarak, bir ömüre sığdırabildiği kadarıyla, sahip olduğu özellikleri kullanabilmiş olmayı arzulayan.

Dünya dediğimiz bu koskoca sahnede sergilenen hayat gösterisinde performansını sergileyen milyarlarcası gibi, sadece insanım ben de, sadece insan.

Sonu olmayan anlam arayışlarına devam ederken, sürekli öğrenmek, keşfetmek, mutlu olmak için çabalarken, doğarak başladığı bu müthiş keşif yolculuğunun da kendince keyfini çıkarmaya çalışan…

Haşim Arıkan



Fotoğraf : Unsplash / Gaspar Zaldo