Gitmek mi?
Kalmak mı?
Hatırlamak mı?
Unutmak mı?
Bir bağ kurmak, ait olmak mı?
Ayrışmak mı?
Düşünüyorum!
Aslında hepsi yaşamla ödüllendirilmiş evrenin şanslı, ayrıcalıklı birer çocuğuydular.
Üzerlerine giydikleri bedenlerle, indikleri dünya sahnesinde, hep birlikte oynadıkları hayat oyununun tadını çıkaracak, dünyanın onlara sunduğu nimetlerinden faydalanıp, an’ları, duyguları paylaşarak, mutlu hayatlar yaşayıp, yaşatacaktılar…
Hayatın onlara sunduğu sonsuz seçenekler sayesinde farklı farklı gerçeklik derelerinde yürümek istediler. Evrimsel gelişimlerinin farklı farklı biçimlerini deneyimlediler. İnsan olarak sahip oldukları farklı özelikleri keşfettiler.- Geliyoruuuuuum...
Az önce siparişlerini getiren marketin çırağının yine ona para üstünü vermediğini hatırladı.
- Yine unuttun değil mi bana para üstünü vermeyi?
Gülümseyerek açtı kapıyı.
Kapıyı açmasıyla birlikte, onu karşısında görünce kala kaldı kapının önünde. İnanamadı, inanmak istemedi onu karşısında gördüğüne. Bilemedi o an da ellerini nereye koyacağını… Bilemedi o an da hangi tarafa doğru bakacağını… İki eli de fazla geldi ona. Sol eli kapının pervazına tutunmaya çalışırken, sağ eli önce yanağında sonra alnına doğru dökülen saçlarında dolaştı amaçsız, şaşkın bir halde! Bakışları kah yere kaydı, kah onun gözlerine takıldı. Yaşadığı şokun içinde hapsoldu kaldı bir süre kapının önünde, sessizce….
- Neden geldin?
Hayata karşı bir zarafeti, bir edası, bir duruşu olmalı değil mi insanın?
Ruhunun kendine has, kendine özgü, doğal bir üslubu, bir dili.
Hayata, isyan ve öfkenin dışında verebileceği kendine has şefkatli, samimi cevapları…
Bütün ormanın ahenginde, hem o ahengi tamamlayarak hem de ferdiyetinden hiçbir şey kaybetmeyerek hayatı yaşayabilmeli,
Orman onu, o ormanı güzelleştirebilmeli…"
Haşim Arıkan
Fotoğraf: Pexels / Kampus Production
Kaçınılacak bir durum mudur senin için yalnızlık, yoksa gizli bir krallık mıdır?
Çok mu gürültülüdür senin yalnızlığın, kafanı çok mu şişirir, başını çok mu döndürür?