17 Aralık 2025

Büyük aşklar mı vardır yoksa aşklarını büyütebilen insanlar mı?


Ne tuhaf değil mi?

İkimiz de duramıyoruz, sürekli zihnimize kayıt etmeden birbirimizi! 
Zihnimizde biriktirmekten vazgeçemiyoruz,
Paylaştığımız anları, anıları, birbirimizle ilgili hissettiklerimizi, düşüncelerimizi!

Mutluluklarımızı kaydediyoruz.
Tartışmalarımızı, öfkemizi kaydediyoruz.
Neşemizi kaydediyoruz.
Üzüntülerimizi, acımızı kaydediyoruz.

Zamanla birbirimiz hakkında ne kadar çok şeyi imgeleştirip zihnimize yığıyoruz.

Sonrası ise;

Birbirimizi, 
Yaşanacak olanı,
Onlarla karşılıyoruz.
Onlarla karşılaştırıyoruz.

Yaşadıklarımıza onları tekrar, tekrar onaylatıyoruz.
Yaşadıklarımızı onlarla sınırlayıp, onlarla tanımlıyoruz.

Esas meselenin ilişkinin nasıl olduğu değil, bizim nasıl biri olduğumuz olduğunu hep unutuyoruz.

Bir duyguyu bizim nasıl yaşamakta olduğumuzu, onun bize neyi göstermekte olduğu belki de hiç fark etmiyoruz.

Bölünüyoruz, çatışıyoruz, yoruyoruz, yıpratıyoruz, zaten sağlıklı bir şekilde kuramadığımız aramızdaki o narin, hassas bağı. 

Engelliyoruz her seferinde yeni, farklı olanı. 
Dinlemiyoruz, göremiyoruz, es geçiyoruz, kısıtlıyoruz, kırıyoruz, döküyoruz, yaralıyoruz.

Neden yaşadığımız ilişkileri düşüncenin yörüngesine oturtmayı biz bu kadar çok seviyoruz?

Neden düşüncelerin bağından kurtarıp karşımızdakini, ilişkimizi bir türlü özgür bırakamıyoruz?
Eskiyi tekrar tekrar onaylatmayı, yeni, farklı olanı görmeye çalışmaktan neden daha fazla önemsiyoruz?

Zihnimizin bize kurduğu bu klasik tuzağa nasıl oluyor da bu kadar kolay düşüyoruz?

İçimizde hissettiğimiz sevginin tek başına nasıl bir önemi var acaba?

İlişkilerimizde esas belirleyici olanın bizim karşımızdakine ne yaşattığımız, ona ne hissettirdiğimiz olduğunu neden bir türlü göremiyoruz?

Haşim Arıkan


Fotoğraf: Unsplash / JD Mason

Hiç yorum yok: