31 Mayıs 2025

Esas mesele ona neler verdiğinde değil, senin ona neleri veremediğinde!

 


Adına hayat dediğimiz, Tanrı’nın bizi de içine dahil ederek tasarladığı bu öğrenme yolculuğunda, her şey gibi, ebeveyn olmayı da, anne ve babandan, onların sana yaptıklarından ya da yap(a)madıklarından, hissederek öğrenir ve içselleştirirsin. 


Bir gün sen de anne/baba olduğunda bu öğrendiklerini sana göre daha farklı bir şekilde paketleyip, ona istediğin makyajı yaparak kendi çocuğuna verebilirsin. Ama paketin içindekiler, zaman içinde sen bir şeyleri fark edip değiştirmezsen asla değişmez. Sen anne ve babandan hangi duyguları aldınsa çocuğuna da ancak o duyguları verebilirsin. 


Bazı duyguların çekmecesi boştur sende, annen ve baban çocukken sana onları ver(e)medikleri için. Sen bir yetişkin olarak, hangi çekmecelerinin boş olduğunu fark edip, onları ne zaman kendin doldurmayı başarabilirsen ondan sonra çocuğuna da o duyguları verebilir, kendi ebeveynlerinden daha farklı bir anne/baba olabilirsin. 


Ya da sadece davranış ve cümlelerine bakarak, ebeveynlerin gibi olmadığını iddia edip, senin onlardan farklı bir ebeveyn olduğuna kendini inandırabilirsin. İnsanın çocukken gerçek bilgiyi, söz ve davranışlardan değil, ebeveyni ile arasında kurabildikleri duygusal bağdan ona akan duygular aracılığıyla aldığı gerçeğini es geçebilirsin.


Bir gün hayat, çocuğunun da seninle aynı yaraları taşıdığını vurur senin de yüzüne. Sorgularsın kendi ebeveynliğini, ben kendimce her şeyi farklı yaptım, nasıl oldu da yine böyle kendimden bir suret daha yarattım diye…


Haşim Arıkan


Fotoğraf : Unsplash / David Peters

30 Mayıs 2025

Bilgi dediğimiz hazineyi zihnimizde, kendimize mi saklıyoruz?

 


“Yaşamdaki gerçek haz budur, sizin tarafınızdan yüce olarak kabul edilen bir amaç için kullanılmak, doğanın bir kuvveti olmak; dünyanın sizi mutlu etmeye kendini adamadığı için şikayet eden küçük ateşli bir keyifsizlik budalası olmaktansa. Öldüğüm zaman tamamen kullanılmış olmak istiyorum.Yaşam benim için kısa bir mum değil. O benim için bu an tutma hakkını elde ettiğim muhteşem bir meşale ve ben gelecek nesillere aktarmadan önce onun alabildiğince parlak yanmasını istiyorum.”


George Bernard Shaw’a ait bu satırları okuyunca ne hissettiniz?


Bir an durup düşündünüz mü?

Acaba benim meşalem ne kadar parlak yanıyor diye!

Peki ya bu yaşa kadar geldiniz, kendinizi ne kadar kullandığınızı düşünüyorsunuz?

Elinizde tuttuğunuz meşalenin daha parlak yanabilmesi, onu gelecek nesillere daha parlak devredebilmek için bir şeyler yapıyor musunuz?

Hayatınızın kalan kısmında kendinizi daha fazla kullanmayı düşünüyorsunuz?


Düşünüyorum!

Bir birey olarak acaba hayatın ne kadar içindeyiz, ne kadar dışındayız?

Mutluluğun hayatın içinde olmakla, mutsuzluğun hayatın dışında kalmakla ilişkisini kendimizce hiç sorguluyor muyuz?


İnsanı insan yapan değerleri sadece bilmek yeterli mi sizce?

Acaba o değerleri yaşadığımız hayatla, eylemlerimizle çevremizdeki insanlara ne kadar gösterebiliyoruz?


Bilgi dediğimiz hazineyi zihnimizde, kendimize mi saklıyoruz?

Yoksa elde ettiğimiz bilgilerin davranışlarımızda, tavırlarımızda, tutumlarımızda ortaya çıkmalarına izin mi veriyoruz?


Varlığımızı en azından yakın çevremizdeki insanlar için, hediye paketlerine koyabiliyor muyuz?


Haşim Arıkan


Fotoğraf: Unsplash / Kate Kozyrka

29 Mayıs 2025

Kadere inanır mısın?




Az önce yapmış olduğu tercihle, hayat bulma şansı tanımadan ardında yok olmaya mahkum bıraktığı diğer ihtimallere baktı.

Acaba bugüne kadar yaptığı seçimlerle, ardında böyle kaç tane o olabilme ihtimalini hiç doğmadan ölüme mahkum bırakmıştı?

Hayat bugüne kadar kaç tane farklı o olabilme ihtimalini, bir seçenek olarak onun karşısına çıkarmıştı?

Her anın insana sadece bir sonraki anın seçeneğini sunduğunu düşününce ihtimaller denizinde kayboldu.

 

İnsan bu kadar çok seçenek arasında yaptığı tercihlerle hayatını, adım, adım kendisi inşa ederken peki kader denilen şey hangi seçeneğin ardındaydı?

Her ihtimalin ya da yaptığı her seçimin ardında insanı bekleyen farklı kaderler mi vardı?

 

Yoksa insanın mutlak kaderi, yaptığı seçimlerle kendi kaderini kendisinin yaratması mıydı?


Haşim Arıkan


Fotoğraf : Unsplash / Vitaliy Shevchenko 


28 Mayıs 2025

Kendinin cahili olmaktan acaba ne zaman, nasıl kurtuluyor insan?

 


Hayatı kimi zaman gerçekten yaşıyor, kimi zaman hayatta sadece var oluyorum!

Hem kolaylıkla incinebiliyor hem sağlam kalabiliyorum!

Hem yapıyorum, hem bozuyorum!

Hem seviyorum, hem kırıyorum!

Ben de herkes gibi kendimi inandırdığım kadar mutluyum!

 

“Kişiliğim” diye bahsettiğim bir hapishanem var.

Duvarlarını zihnimin benim için yarattığı imajlar, roller, tanımlar oluşturuyor.

Yargılarım, duygularım hep birbirine karışıyor!

İçimde yaşadığım bunca karmaşaya rağmen, kendimden hep, açık ve net ifadelerle, bütünlük taşıyan bir nesneymişim gibi söz ediyorum.

Öte yandan dışarı da başka bir ben var, evde yalnızken başka bir ben’i yaşıyorum.

Dürüst olmam gerekirse, kendimi korumak adına, kendime ihanet ediyorum!

 

Özgür olabilmekten dem vuran bir sansürcüyüm!

Kendi zincirlerimi, özgürce kendim yaratıyorum!

Zihnimde yaşattığım yargıç sayesinde neyi yapıp, neyi yapmamam, neyi bastırıp, neyi bastırmamam gerektiğini kendime sürekli dikte ediyorum!

Ne korkaklığımı, ne de sevgi ihtiyacımı belli etmeme izin veriyorum!

 

Bazen sakladıklarımla, bazen açığa vurduklarımla mutlu oluyorum!

Geleceğimin tohumlarını hep, bugün, bazı şeyleri en derinlerime gömmeye çalışarak atıyorum!

 

Bazen düşünüyorum!

Çokluğum, bilgeliğim mi beni kendimi ileriye taşımam için daha çok zorluyor?

Azlığım, cahilliğim mi beni daha fazla yoruyor?

İçimdeki bu karmaşa, bendeki eksiklikten mi, bir insan olarak sahip olduğum o büyük potansiyelden mi kaynaklanıyor?

 

İnsan acaba, kendinin cahili olmaktan ne zaman, nasıl kurtuluyor?

 

Hayat, bana göre ikisini de yapmak için o kadar kısa ki, ben hayatı hem yaşayıp hem anlayamıyorum…

 

Haşim Arıkan


Fotoğraf: Unsplash / Darius Bashar

27 Mayıs 2025

Hikayenin bugüne kadar nasıl geldiği mi, hikayeni bugünde nasıl değiştirebileceğin mi?

 


Okuduğun her kitap, izlediğin her film, yaptığın her sohbet, sinir sistemin üzerinde mikroskobik izler bırakıyor ve bu izler zaman içinde birikerek seni sen yapan bütünü oluşturup nasıl birine dönüşeceğinin sınırlarını belirliyor. 


Bilinçli veya bilinçsizce yaptığımız bu seçimler, aslında hayatımızın üzerine yağan yağmur gibiler. Bugün zihnimizde yer çekiminin etkisinden kurtulup, bizi zaman zaman şaşırtan bir şekilde ortaya çıkan kaynak suları da yıllar önce hayatlarımızın üzerine yine yağmur olarak düşmüşlerdi. Çocukken hayatımıza yağan, ruhumuzun en derin katmanlarına kadar sızan o yağmur suları hakkında hiç bir şey bilmiyorduk, ıslanmak istemediğimiz yağmurlardan korunmak için bilinç şemsiyelerimizi henüz kullanamıyorduk.


Ama artık hepimiz bir yetişkiniz ve hayatımızın direksiyonunda artık biz oturuyoruz. Ne olduğumuza, kim olacağımıza seçtiğimiz, içinden geçtiğimiz yollar, bu yollarda durup konakladığımız hayatlar ve insanlarla biz karar veriyoruz!


Dostumuzu arkadaşımızı, izleyeceğimiz filmi, okuyacağımız bir kitabı, bir makaleyi, bir yazıyı, insanlarla yaptığımız sohbetlerin içeriğini seçerken aslında gelecekte kim olacağımızın, kendimize hangi sınırların içinde bir hayat yaşatacağımızın kararını da vermiş oluyoruz!


Şimdi bir an için durup geride bıraktığın son haftayı bir düşünsen!

Geçtiğimiz hafta izlediğin filmlerden, okuduğun satırlardan, yaptığın sohbetlerden, onların ruhunda bıraktıkları etkilerden, şu an onları düşündüğünde sende yarattıkları duygudan memnun musun?


Haşim Arıkan


Fotoğraf: Unsplash / Emmanuel Ogbonnaya 


6 Mayıs 2025

… bilirsin ki sensindir onların hepsi!

 


Cahil ve de bilgeyim. 

Anlayışlı olduğu kadar bencil. 

Sakin olduğu kadar öfkeli. 

Cesur olduğu kadar korkak. 

Mutlulukları kadar acı çeken. 

İç savaşlarında galip olduğu kadar mağlup da olan.


Kısacası insanım ben de tıpkı senin gibi, sadece insan.

Dünya sahnesinde hep birlikte oynadığımız hayat oyununu, bir insan olarak nasıl bir tasarıma sahip olduğunu, gerçek ben’in kim olduğunu, onun kendi hikayesine ne kadarlık bir etkisinin olduğunu anlamaya çalışan.


Az önce de dedim ya insanım ben de tıpkı senin gibi, sadece insan.

Otantik benliğine, duygu doğasına, düşünsel özgürlüğüne saygı duyan. 

Kendi bilincinden doğan düşüncelerden, kendi yüreğinden taşan duygulardan korkmayan. 

Onları hiç bir fark gözetmeksizin dinlemeye, anlamaya, nedenlerini, ilk tohumlarını içine kimin, ne zaman attığını, onları filizlendiren iklimi yaratmayı nasıl başardığını keşfetmeye çalışan.

İnsana ait hiç bir şeyi kendine yabancı, uzak bulmayan.


Dedim ya insanım ben de tıpkı senin gibi, sadece insan.

Karanlığını keşfederek aydınlanmaya, kendi ruhunun kaybettiği samimiyetini bulmaya çalışan.

İnsani büyümenin, içindeki bir şeyleri dışarıda bırakarak değil, bir insan olarak kendine ait her şeyi uyumlu bir şekilde bir araya getirebildiğinde gerçekleştiğine inanan. 


Hayat’ın, bize hem cahilliğimizi, hem de bilgeliğimizi fark ettiren ve onların sağlıklı iletişimiyle çok daha hızlı yol alabildiğimizi fark ettiren keyifli bir keşif yolculuğu olduğunu savunan.

Yaşamda nereye kadar gidebileceğini keşfedebilmek için heyecanlanan.

Bir gün perde kapandığında gerçek ben’i hala doğuramamış olmayı değil, bir insan olarak, bir ömüre sığdırabildiği kadarıyla, sahip olduğu özellikleri kullanabilmiş olmayı arzulayan.


Dünya dediğimiz bu koskoca sahnede sergilenen hayat gösterisinde performansını sergileyen milyarlarcası gibi, sadece insanım ben de, sadece insan.

Sonu olmayan anlam arayışlarına devam ederken, sürekli öğrenmek, keşfetmek, mutlu olmak için çabalarken, doğarak başladığı bu müthiş keşif yolculuğunun da kendince tadını çıkarmaya çalışan…


Haşim Arıkan


Fotoğraf : Unsplash / Jairo Alzate

5 Mayıs 2025

İnsani büyüme zor bir iş olduğu için mi bu kadar yorgunum?

 


Düşünüyorum!

Acaba neyin peşindeyim?

Kimi, neden kovalıyorum?

Hangi hayata, hangi ben’e, hangi duyguya yetişmeye çalışıyorum?

 

Her seferinde kendime, belki bu defa farklı yaşanır her şey diyorum…

 

Zaman eşlik ediyor bana…

Hikayeme birkaç mevsim, birkaç insan, birkaç anı, birkaç acı daha ekliyorum...

 

Ve bir kez daha fark ediyorum!

Ben sürekli olduğum yerde dönüp duruyorum!

Tekrar, tekrar aynı deneyimleri yaşıyor, hep benzer insanları hayatımda ağırlıyorum.

Her seferinde de biraz daha eksilerek kendime, yalnızlığıma geri dönüyorum.

Onlarda aradığım ne?

Hikayemde kiminle, yarım kalmış neyi, onlarla tamamlamaya, onlarla yaşamaya çalışıyorum?

 

Düşünüyorum!

İnsanlar mı bu kadar çok benzedi birbirlerine?

Yoksa ben mi iç dünyamda üşüdükçe, dış dünyada hep alıştıklarıma, ezbere bildiklerime sarılıyorum?

Çocukluğumdan beri peşinde olduğum o duyguların yüzünden mi kendime hayatı bu kadar zorlaştırıyorum!

Ben acaba içimde, bir başkasının doldurmasını beklediğim hangi boşlukla yaşıyorum?

 

Yorgunum!

İnsani büyüme zor bir iş olduğu için mi bu kadar yorgunum?

Kendime yardım etme gücünü kendimde bulamadığım, büyüyebilmek için başkalarını kullanmak zorunda bırakıldığım için mi yorgunum?

 

İyileşmek istiyorum.

Hayat denizinde deliklerinden su alan teknemde sürekli suyu boşaltmaya çabalamak yerine o delikleri tıkamak, artık hayatta kalmayı, normal olmayı yeterli görmekten vazgeçmek istiyorum.

 

Hala neden iyileşemediğimi sorguluyorum.

Beni iyileştirecek şeyler görüşlerimin, seçimlerimin dışında mı kalıyor?

Mantıken anladıklarımı, duygularımla mı anlayamıyorum?

 

Yoksa o ilk darbelerimi aldığım ilişkinin benzerlerini, beni ilk yaralayana benzeyenlerle tekrar, tekrar yaşamaktan vazgeçemediğim için mi iyileşemiyorum?

 

Keşke yeniden başlayabilme şansım olsa, diyorum, bazen kendime…

 

Ama… Nasıl? Nereden? Kiminle?

Başlamak istiyorum, onu da bulamıyorum…

 

Haşim Arıkan


Fotoğraf : Unsplash / Afiq Fatah

4 Mayıs 2025

Ne gönlün hazırdır buna ne zihnin…

 


Hiç hesapta yokken, ansızın baş verir zihninde bir düşünce!

Belki bir kırgınlık, belki bir hayal kırıklığı, belki de bir anlık öfkeyle, .…,

Nedenini, niçinini tam anlayamadan bir bakarsın ki kendini o düşünceye teslim etmişsin.


Sanki sihirli bir güç, seni bu düşünceden etkisinden kurtaracak her şeyi kilit altına alır o dönemde!

Farklı düşünmeye çalışırsın yere düşer.

İlk düşündüğün an’a ulaşmak istersin uçar.

Sana hissettirdiği duyguya dokunmaya çalışırsın kaçar.

Sen o düşüncenin içinde debelendikçe o düşünce sana daha fazla sahip olur, seni 

daha da içine çeker.

 

Ve hayat akıp gider…

Zaman sana eşlik eder…

O düşünce, götürmesi gereken o son noktaya kadar seni önüne katıp sürükler.

Ve sen o süreçte yaşaman gereken her ne varsa hepsini yaşarsın.


Akış bir gün, bir yerde elbet sona erer.

Hayat seni yeniden senin seçimlerine teslim eder.


Sen yaşadığın bu sürece bir anlam yükleyememenin çaresizliğiyle kala kalırsın.

 

Neydi seni hiç hesapta yokken bulunduğun bu noktaya sürükleyen, seni senden hiç beklemeyeceğin bir şekilde davranmaya iten şey bulamazsın!

 

Başka hayatlarda gördüğün şeyleri kendinden ne kadar uzak zannetsen de, insana dair her deneyim zihninde ansızın filizlenip seni teslim alacak bir düşünce kadar uzaktır sana.


Hayat denen oyunda, bir sonraki sahnede, hikayenin hangi kısmını oynayacağını, seni sen yapacak hangi eksik parçayı tamamlayacağını, o sahneyi yaşamadan bilemezsin...

 

Hayat senin varlığınla, hikayenin olmazsa olmazlarını daha en başından birlikte dokur, birlikte işler. Senin için tasarlanmış, seninle ilişkilendirilmiş olan her şey sana rağmen hayatın boyunca, olması gereken zamanda olmaya devam eder.


Hayatta kimi zaman seçimleri sen yaparsın, kimi zaman hayat seçimleriyle seni olduğun kişi yapar.


Senin yaptığın seçimlerin her zaman muallak, hayatın seçtiklerininse her zaman katî olduğu gerçeği, yaşadığın farklı farklı bir çok deneyimde sana kendini defalarca kanıtlar.


Haşim Arıkan


Fotoğraf:  Unsplash / Vlad Zaytsev

3 Mayıs 2025

Belki de sır, senin ne kadar derin görmeyi istediğinde!

 


O en son güne kadar devam edecek, bir anlam arayışı mı bu? 

Gerçekte kim olduğunu, sahip olduğun potansiyelin ne olduğunu, onu nasıl ortaya çıkarabileceğini ve onunla yaşamın nerelerine, nasıl dokunabileceğini keşfetmeye çalıştığın!

 

Sonuçların mı sebep, sebeplerin mi sonuç olduğuna dair karmaşık, gizemli bir denklem mi bu? 

Dünyanın mı senin düşüncelerini yarattığının, yoksa senin düşüncelerinin mi dünyayı tanımladığının sürekli sorgulamasını yaptığın. 

Algılama yönünü her değiştirişinde, yaşamını farklı bir gözle görüp yeniden anlamlandırdığın ve her seferinde geçmişin ve geleceğin bugünde nasıl değiştiğine şahitlik edip, şaşırdığın. 

 

Hayatın mı seni yaşadığına, senin mi hayatını yaşadığına dair bir yüzleşme mi bu? 

Kendini haklı çıkaracak yeni yolları keşfetmek, kurban rolünü sürdürmek yerine, yaşamak için doğduğun hayatı yaşamana engel olan konulara daldığında, niçin olduğun gibi olduğunu, inandıklarına neden inandığını, hissettiklerini neden hissettiğini anladığın.

 

Yalnızca senin hissedebileceklerine, senden başka hiç kimsenin sana öğretemeyeceklerine dair bir farkındalık yolculuğu mu bu? 

Kim olduğunu, yaşadığın hayatı, derinlemesine anlamak için duygularının, anılarının içine dalmak zorunda kaldığın.


Senin kadar ileriye gitme cesaretini gösteremeyenlere, seni gitmekten alıkoyma hakkını vermemek için yapman gereken bir mücadele mi bu?

Kendi koyduklarının dışında insanı kısıtlayan hiç bir sınırının olmadığının farkına vardığın.

İnsanın hayatında bir şeylerin değişmesi için önce yeni bir şeyler bilmesi gerektiğini anladığın.

 

Gerçek sen’le, gerçek sen rolü arasında, olmaya çabaladığın sen’le hayatın yaptığı sen arasındaki karşı koyamadığın bir salınım mı bu?

Seni sen olduğun için mi, seni sen olmadığın için mi sevdiklerini anlayamadığın.

Seni sen yapan özelliklerini fark edip alkışlayanların da, sana has o özellikleri değiştirmeye çalışanların da aynı kişiler olduğunun farkına vardığın.

 

Hayat verilenden hayat verene doğru yaptığın, yol boyu varlığınla bir olarak kalabilmek için çabaladığın, bir insan olarak ne kadar yol aldığını sadece senin anladığın mucizevi bir keşif yolculuğu mu bu?

 

Haşim Arıkan 


Fotoğraf : Unsplash / Richard Jaimes

2 Mayıs 2025

Onca hayal sadece gerçeğe katlanabilmek için miydi?

 


Hatırlıyor musun?

En son ne zaman emindin, doğru yolda yürümekte olduğundan?

En son ne zaman geleceğine dair kocaman bir gülüş vardı yüzünde?

En son ne zaman yarını düşününce kendini rahat, huzurlu, güvende ve mutlu hissettin?


Yarın!

Dünden ona sızmaya çalışan, önyargılar, kuşkular, tereddütler, korkular!

Dün ne kadar zor olursa olsun, insan dünü bugünün öğretmeni yapmayı başarabildiğinde, aslında elinde her gün zenginleşen ne büyük bir hazine var.


Yarın, 

Yeni bir gün.

Her yeni gün, dünden farklı yeni bir şey daha denemek, yeni bir düşün daha peşine takılmak için yeni bir fırsat.


Hayat, hiç bitmeyen bir düşler ve gerçekler yarışı.

Düşler her zaman önden gidiyor yarınlara, gerçeklerse onu takip edip son sözü söylüyor.


Yaşam bir taraftan bizi düş kırıklığına uğratıp diğer taraftan bize sürekli yeni ipuçları veriyor.


Peki o zaman önemli olan ne?

Sadece düşünebilmek, yarını bugünde düşleyebilmek mi?

Yarın olduğunda gerçeğe dönüşmeyen dünün düşünceleri için kızıp öfkelenmek, sürekli yeni, yeni yargılar, korkular üreterek yola devam etmek mi?


Yoksa düşüncelerinle yarının arasındaki ilişkiyi çözebilmek, hangi düşüncelerin yarını kirlettiğini, yaraladığını, hangi düşüncelerin yeni yarınlar yarattığını fark edebilmek , dünün kalıpları yıkarak, her gün yeni bir son daha yaparak, hayatında sürekli yeni yeni gerçekler üretebilmek mi?


İnsan kendine ve hayata olan inancını kaybedip, yarınları sürekli korkarak, hiç bir şey yapmadan harcarsa, elinde boş dünlerden başka ne kalır ki?


Haşim Arıkan


Fotoğraf: Unsplash / Lesly Juarez

1 Mayıs 2025

İnsanlar için bir şeyler yapmaya kalkışmadan önce, bir şeyler yapabilecek bir insan olabilmek!


Düşünmek,

İnsanın harekete geçmesini sağlayan itici bir güç.

İnsanın kendisi ve hayat ile ilgili en doğru, en sağlıklı seçimleri yapabilmesi önemli bir araç.

İnsanın neleri destekleyip, neleri desteklemediğini keşfedebilmesini sağlayan aydınlatıcı bir süreç.

İnsanın, hayatın içinde üstleneceği rolü ve hayat amacını bulmasını sağlayan en büyük yardımcı, o amaca ulaşmasındaki en büyük destek.


Düşünmek,

Öz benliğimize, bizi insan yapan değerlere sahip çıkabilmek için.

Sahip olduğumuz potansiyellerimizi fark edip onları kullanabilmek için.

Kaynağı kendimiz olan duygu ve düşüncelere ulaşabilmek, onlarla sağlıklı bir ilişki kurabilmek, onları hayata aktarabilmek, onları hayatımıza yansıtabilmek için.


Düşünmek,

Zihnimizdeki bir yığın anı ve onlara etiketli kelimelerden anlamlı cümleler, sağlıklı fikirler oluşturabilmek için.

Kendi inandığımız fikirleri başkalarına da anlatabilmek, bunları onlarla da konuşabilmek için.

Başkalarına bağımlı, sürekli onların onayına ihtiyaç duyan gönüllü bir zihinsel köleye dönüşmemek için.

Arzuladığımız bir hayat yerine bize dayatılan ikinci el hayatları yaşamaya mahkum kalmamak için.

Zihnimizdeki çürümüş, dönüşen dünya ile birlikte geçerliliğini çoktan yitirmiş fikirleri, bugün sahip olduğumuz bakış açısıyla yeniden gözden geçirip, onların hayatımız üzerindeki etkilerinden kurtulabilmek için.

Bizi hiçbir yere ulaştırmayan döngülere sıkışıp kaldığımızı idrak edip, farklı ve yeni olana adım atabilme cesaretini toplayabilmek için.


Elimizdeki mevcut verilerle, apaçık karşımızda duran gerçeklerle, en doğru, en sağlıklı tercihleri yaparak, hayatımızın geri kalanının nasıl olacağını belirleyebilmek için.


Düşünmek,

İnsan olmanın en büyük ayrıcalığını kendimize yaşatmak için.

Yaşadığımız hayata dolu dolu "benim hayatım" diyebilmek, çocuklarımızdan emanet aldığımız dünyayı, atalarımızın bize bıraktığından çok daha iyi bir durumda bırakırken, dokunuşlarımızla hep birlikte şekillendirdiğimiz eserimize bakıp gurur duyabilmek için…


Haşim Arıkan


Fotoğraf: Unsplash / Raj Gandhi