27 Aralık 2009

İçimde bir ses bağırıyor, bu boşluğun adı “hayal kırıklığı”....

Düşünüyorum...
Herşey ilk nerede ve ne zaman başladı!
Beni yürüdüğüm bu yola ilk kim çıkardı, ileriye doğru kimler taşıdı?
Kimler bana bugün söylediğim sözcüklerin suflelerini verdi?
Nelerin toplamıyım ben?
Hatırlayamadığım ama o toplama dahil neler var içimde?

Yorgunum biraz...
Sanırım yılların taşıdığı yorgunluk en sonunda beni de yakaladı.
Nedense zihnim hep aynı yıllarda dolanıyor.
Hep o aynı yorgun yüzle karşılaştığım yıllar!
Sanki o yılların arasında kalan yıllar bir ekspresin durmadan geçtiği ara istasyonlar.
Hızlı geçildiği için net olarak hatırlanmayanlar.

Susuyorum...
Bir yargılamanın sonuçlanmasını bekliyormuş gibi.
Sanki içimde bir şeyler yıkılıyor.
Yıkılan şeylerin yarattığı boşluğu hissediyorum.
O boşlukta acı kokan, yarı görüntü, yarı sözcük parçacıkları uçuşuyor.
İçimde bir ses bağırıyor, bu boşluğun adı “hayal kırıklığı” diye.
Bu kelimeyi duymak hoşuma gitmiyor.
Bence insan acının o ağır peçesini yıllar sonra kaldırabiliyorsa, mutluluğun yüzü ile karşılaşır.
Bağırıyorum ona, sessizce.
Aslında bu bir boşluk değil, sessizlik diyorum.
Bu bir umutsuzluk değil, sadece hareketsizlik.
Bu cümlelerin ardından, içimde yıkılmakta olan şey sanki hiç yıkılmamış, sadece durmuş yada donmuş gibi hissediyorum.
Yada öyle hissetmeyi istiyorum.
Bir yandan da beni neşelendirecek bir şeyler arıyorum sürekli içimde.
Keyifli bir şeyi görüp, onu yeniden seyredip neşelenirim diye hevesleniyorum.
Neşe herkes gibi benim de enerji kaynağım.
Biliyorum.

Düşünüyorum...
Kendi mutluluğumun hareketlendirici gücü kim?
Artık, ben olmak istiyorum!

26 Aralık 2009
Haşim Arıkan

24 Aralık 2009

Belki de hayatın çekim gücü seni olman gereken yöne doğru çekiyordur, sen ona ne kadar dirensen de…


Yine dinlemekte olduğum parçanın, insana kendini sorgulatan sözlerine kendimi kaptırıp düşüncelere daldığım an da gelip buluyor beni.

“Nasıl düşüneceğini değil, ne düşüneceğini öğreten bir eğitim sisteminin ürünüsün sen.” diyerek başlıyor her zamanki gibi sükunetle anlatmaya. “Bu sistemde öncelikle sana aktarılan verileri ezberlemen gerekir. Ne düşüneceğine dair her türlü bilgiye sahip olursun böylece. Ama o bilgiler sana nasıl düşüneceğinle ilgili hiç bir şey öğretmez. Hayat, o bilgilerin sende yarattığı yanılsamalarla akıp giderken, bir gün, içinde güçlü bir ses yükselmeye başlar. Seni, bir şeyi gerçekleştirmek, bir şeyi başarmak, bir katkıda bulunmak için çağırmaya başlar sürekli. O sesi duymaya başladığın an, hayatın anlam safhasına gelmişsin demektir. Bu çağrı yalnızca senin hissedebileceğin, senden başka hiç kimsenin sana anlatamayacağı bir şeydir. Düşünmeye başlarsın hayata geliş amacının ne olduğunu, senin kim olduğunu. Neyi gerçekleştireceğini, evrenin o mükemmel kurgusuna nasıl bir katkıda bulunacağını.

Ama beyninde biriken o veriler sağlıklı düşünmene engel olur. Önce onların etkilerinden kurtulman gerekir. Ancak o zaman herkes gibi senin de içinde doğal olarak var olan bilgeliğe ulaşabilirsin. Bunu yapabilmek çok zormuş gibi gelir sana ama aslında çok basittir. Beynindeki o verilere ihtiyacının olmadığına kendini ikna etmen yeterlidir. Bunu kabul ettiğinde onların düşüncelerine hiç bir etkileri kalmaz. O andan sonra da baktığın herşeyi artık kendi gözlerinle görmeye başlarsın. Kendi doğana güvenebileceğini, onun mücadele yada kontrol edilmesi gereken bir şey olmadığını keşfedersin. Ve onu yaşamak için artık kendine izin verirsin.

Biliyor musun? Hepimiz bir nedenden dolayı yaratılırız. Hepimizin evrenin akışında üstlendiği bir rol vardır. Bunun ne olduğunu anlamamız zaman alabilir. Gençken düşündüğümüz şeye hiç benzemeyebilir. Ona ulaşabilmek için hepimizin seçtiği yollar farklı olabilir.

Bizler zaman zaman bunun tam aksini düşünsekte. Tanrı içinde yaşadığımız bu evrende her zaman bizimle birliktedir. Sabırla bizim hayata geliş nedenimizi bulmamızı, yeteneklerimizi keşfetmemizi, hayallerimize sahip çıkmamızı, korkularımızı fark etmemizi bekler. Onu anlayıp, tüm benliğimizle ona katılabildiğimizde içimizde akmakta olan büyük bir nehir hissetmeye başlarız, o muhteşem nehirin gücü bize hayat verir.

Ve sen başka bir yere gitmeni gerektirmeyecek yere vardığını hissettiğin gün, artık hayatının amacına da bulmuşsun demektir.”


Sustuğunda, "Bir gün böyle bir yere ulaşabilecek miyim acaba?" diye düşünüyorum kendi kendime. Bu düşüncemi fark edince, konuşmasına son bir cümle ile noktayı koyup, yeniden gömülüyor sessizliğine.

“Hiç düşündün mü, belki de hayatın çekim gücü seni sürekli olman gereken yöne doğru çekiyordur, sen her ne kadar ona dirensen de onun çekim gücü senin amacının dışına çıkmana engel oluyordur…”

24 Aralık 2009
Haşim Arıkan


Fotograf: Ses

19 Aralık 2009

Sözcükler, sen onların gerçekliğinin farkına varana kadar senin için çok az şey ifade eder…

Korkuyor musun?
İçinde hapsolduğun, hücre parmaklıkları olmayan, kapısında kilidi bulunmayan bu hapishaneden kaçıp kurtulmaktan.
Düşüncelerini değiştirdiğinde seçeneklerinin değişmesi mi korkutuyor seni?
Yoksa seçeneklerini değiştirdiğinde hayatının değişmesi mi!
Hiç birine tutunamadığın iki dünya arasında bir sarkaç gibi sürekli gidip gelmek mi sence en iyisi?
Bir içindeki dünyaya, bir dışarıdaki dünyaya...

Düşündün mü hiç?
İnsan sürekli geçmişin beyninde bıraktığı ayak izlerini takip ederek farklı bir geleceğe ulaşabilir mi?
Otomatikleşmiş, önceden kolaylıkla tahmin edilebilir duyguları ve düşünceleriyle "ben hayatı dolu dolu, dibine kadar yaşadım/yaşıyorum" diyebilir mi?

Söyler misin?

Her gün aynı duyguları tekrar, tekrar deneyimleyip, seçim yapma yetini her gün biraz daha yitirirken, arzuladığın şeylere ulaşabilir misin?
Bağımlılıkların yüzünden, bir türlü sona erdiremediğin ilişkilerle, isteyipte yapamadığın tercihlerle yaşamaya devam ederken "ben mutluyum" diyebilir misin?

Acaba neden, hiç doğmamış duyguları, hiç yaşanmamış gerçekleri yaratabilme potansiyeli insanı harekete geçiremez?

Yoksa!

Rastgele ve kontrolsüz düşüncelerin istila etmesine izin verdiği zihni midir insanın böylesi bir yaşamda hapis kalmasının sebebi?
Zihnini bir türlü aradan çıkaramadığı için midir, duygularıyla bir türlü bağlantıya geçememesi?
Kalbimde gerçek duyguların enerjisini bir türlü hissedememesi…

19 Aralık 2009
Haşim Arıkan

Fotograf: The Double Hour

15 Aralık 2009

Hayat dediğin şey, gerçekliğin olası zaman dilimleridir. Sen içlerinden birini seçene kadar…

Düşündün mü hiç?
Enerjini daha çok hangisi için harcıyorsun?
İstediklerini gerçekleştirebilmek için mi?
İstemediklerini kendinden uzak tutabilmek için mi?
Tatiller sence neden mutlu ediyor acaba seni?
Sana sürekli ertelediklerini, isteklerini gerçekleştirme şansı verdiği için mi?
Katlandıklarından, tolere ettiklerinden seni uzaklaştırdığı için mi?

Zaman zaman aklına takıldığı oluyor mu hiç?
Seni her sabah yatağından neyin uyandırdığı.
Nereye doğru gitmekte olduğun.
Bu hayatın ne için yaşandığı.

Sorguyor musun hiç kendi kendine?
Gerçeklerin neden senin hayallerine bir türlü uymadığını.
Yaşamının bir yerinde birşeylerin hiç değişip değişmediğini.
Görüşünü bulanıklaştıran anılarının hangileri olduğunu.

Ara sıra yoğun bir istek hissediyor musun içinde?
Bağımlılıkların müdahalesi olmadan, nefret olmadan, sınama olmadan, kalbini gerçek duyguların enerjisine açmak için.
Bedenini gerilimden arındırmak için.

Düşüncelerinin beyninde ateşlediği fırtınadan kendini kurtarıp;
Hayat öykünün sana ne anlatmakta olduğunu,
Mutluluğun belki de senin o hiç dönmediğin köşenin başında olabileceğini,
Yaşadıklarına dair bir çok farklı yorum yapabileceğin gibi, bugününü değiştirmek için de bir çok seçeneğinin olduğunu,
Aslında seni bekleyen ne çok gelecek ihtimalinin bulunduğunu,

Düşündüğün oluyor mu hiç?

13 Aralık 2009
Haşim Arıkan

Fotograf: Australia

6 Aralık 2009

Gözlerinden akmakta olan yaşları silerken...



“İyi olmak için son şansım bu.” dedi gözlerinden akmakta olan yaşları silerken. ” O bugüne kadar kadar başıma gelmiş olan her şeyin tam tersi. Geçmişimi silebilmek için, her gün iyi biri olmaya çalışıyorum. Ama nasıl iyi ve yeni bir kişi olacağımı bilmiyorum. Yeni bir stil öğrenen dansçı gibi beynimi sürekli buna şartlandırıyorum. İyi biri olmalısın diyorum kendime. Bunu yapmalısın, bunu öğrenmek zorundasın...”

“Neden çıktın karşıma” dedi gözlerinden akmakta olan yaşları silerken. “Tam da artık bir daha olmayacak dediğim bir zamanda. Sanki benim için bir test gibi. Korkuyorum... Bir kez daha geriye doğru kaymak istemiyorum. Sen benimleyken kendini güvende hissetmek için beni kontrol etmek, benden daha fazlasını almak istedikçe ben kendimi bir kez daha tehdit altında hissediyorum. Herşeyi ardımda bırakıp kaçmak istiyorum. Korkuyorum...”

“Bence aşktan çok fazla şey bekliyoruz.” dedi gözlerinden akmakta olan yaşları silerken. “Birbirimizi seviyoruz ama sürekli birbirimizin en kötü yanlarını ortaya çıkarıyoruz. Dediğin gibi belki birbirimizi tanıyoruz, birbirimizi anlıyoruz ama her seferinde hemen sesimizi yükseltiyoruz. Bunu istemiyorum ben. Birbirimizde hoşlanmadığımız şeyleri aşkın zamanla değiştirebileceğini ummak....! Bilmiyorum. Kendisi zaten çok narin olan aşk sence bunu yapabilir mi?”

“Beni en son ne zaman mutlu gördün.” dedi gözlerinden akmakta olan yaşları silerken. “Daha önceleri hep bir şeylerin parçasıydım. Senindim. Karındım. Çocuklarımın anasıydım. Ama artık herşeyden kopmuş gibi hissediyorum kendimi. Bana artık seni tanıyamıyorum diyorsun. Sanki herşey bir anda ansızın olmuş gibi. Ben artık senin gördüğün o kişi olmak istemiyorum. Benim olmak istediğim kişi artık o değil.”

“Seni çok seviyorum.” dedi gözlerinden akmakta olan yaşları silerken. “Meğer bu sihirli kelimeyi yıllardır umarsızca ne çok harcamışım. Seninleyken hissediğim duygu nasıl bir duygu biliyor musun? Sanki sana kendimin karbon kağıdını okuyorum. Sense zaten orjinalini önceden görmüş gibisin. Bana sanki beni sen anlatıyorsun. Beni benle sanki sen tanıştırıyorsun. Seni o kadar çok seviyorum ki. Benim için sana olan bu sevgimden başka hiç bir şeyin anlamı kalmıyor. Senin bana vereceğin cevaplar bile..... “

Gözlerden akan yaşlar kimi zaman mutluluk yada acı olup hafızalara kazındı, kimi zamansa hiç bir yerde, hiç bir iz bırakmadan bugünden düne doğru esen rüzgara kapıldı. Aşk kiminde, duygu eksikliği yüzünden gözyaşlarıyla yıkanırken, kiminde duyguların aşırı yoğun olması nedeniyle gözlerden süzülüp yanaklardan aktı.

 Belki de gözlerden akan bu yaşların esas sebebi, eski aşkların olumsuzlamalarıyla yeni aşklara kucak açmaktı...


06 Aralık 2009
Haşim Arıkan

4 Aralık 2009

Kendini özgür bıraktığında yapacak oldukların mı, yoksa sahip olduklarını kaybetmek mi daha çok korkutur seni?

Kimi zaman zor olanı seçmiştir içindeki söz dinlemeyen o yaramaz çocuk.
Onu elde edebilmek için, ne nefesler tüketir, ne diller dökersin.
Zaman akıp gider, sen onun hayaliyle oradan oraya sürüklenirsin.
Ona ne tam dokunabilir, ne de ondan vazgeçebilirsin.
Bir gün gelir, beynine gelip saplanır o hain kelime ile başlayan cümle.....

Bazen de yanıbaşındadır, ama onun senin için artık bir anlamı kalmamıştır.
Tükenmiştir aslında çoktan arzuların, ama seni mutlu edecek daha iyi bir seçeneğin olmadığını düşündüğün için bir türlü ondan vazgeçemezsin.
Güvende hissettirir sana kendini o yıllardır ezbere bildiklerin.
Öte yandan zaman zaman gelir saplanır beynine o hain kelime ile başlayan cümle.....

Gün olur belki biraz mahsun, belki de biraz mağrur, alırsın yüreğini yeniden koynuna, şimdiki zamana ait cümlelerinin eski efendisi birinci tekil şahısa dönersin.
Toplarsın yavaş yavaş etrafa saçılmış kullanım süresi bitmiş duygularını.
İçine tıkıştırdığın çöpe dönüşmüş duygularınla çıkarken, kapıyı ya sessizce çekersin, ya da öfkeyle çarpar gidersin.
Zaman akıp gider üzerinden, ruhun huzurla tanışır yeniden, beynine gelip saplanır bir gün o hain kelime ile başlayan cümle.....

Her zaman bir ihtimal daha vardır hayatta.
İstediklerine ulaşabilmek, istemediklerinden vazgeçebilmek için.
Hayatı gerçekten yaşamak, hayatını sadece devam ettirebilmek için.
Seçim her zaman senin elindedir.
Ya isteklerinin düşlerinin peşine düşmeyi seçersin.
Yada olanı kabullenmeyi tercih edersin.

İyikilerinle güçlenir,

Keşkelerinle tükenirsin.

11 Mayıs 2008
Haşim Arıkan

Fotograf: Die Tür