25 Eylül 2009

Kadere inanır mısın?

Kadere inanır mısın?
Peki ya eline bir fırsat daha geçse, kaderini değiştirilebileceğine?

Sana bir şans daha verseler, gerçekten kaderini değiştirebilir misin?
Sence yapmış olduğun seçimleri değiştirdiğinde, kaderinle birlikte duygu doğan da değişir mi?
O zaman acı çekmeden, öfkelenmeden, üzülmeden, korkmadan yaşayabilir misin?

Yapacağın farklı seçimler, belki seni, farklı insanlara, farklı mekanlara, farklı ilişkilere, şu ankinden daha farklı bir yaşama götürür.
Ama kaderini değiştirmekle, beynindeki düşüncelerin sana yaşattığı duyguları asla değiştiremezsin.

Kimbilir belki bir gün sen de topu hep kadere atmaktan, sürekli onunla uğraşmaktan vazgeçersin.
Hayatında neler olacağına müdahale etme arzundan vazgeçip, hayatının nasıl olduğuna karar vermeyi tercih edersin.
Düşüncelerin mi, yaşadıklarının bir sonucu, yoksa şimdini, yarınını, dününü, duygularını düşüncelerinle sen mi yaratıyorsun fark edersin...
Sen, yaşadıklarının sonucu musun, yoksa onların sebebi misin gerçeği kendi gözlerinle görebilirsin.

İnsanın yaşamının, kaderini değiştirdiğinde mi, yoksa düşüncelerini değiştirdiğinde mi değiştiğini fark edersin.

24 Eylül 2009
Haşim Arıkan

Fotograf: Trucker

23 Eylül 2009

Öteki sen!

Senin de kuralların var değil mi? Senin de beyninde, kendine dair oluşturduğun imajlar... Nasıl olman, nasıl yaşaman, nasıl davranman gerektiğine dair.

Peki ya sen!

Hani o, yalnız olduğun zamanlarda, kendini rahat hissettiğin ortamlarda, ortaya çıkmasına izin verdiğin öteki sen! O, ne düşünüyor bu konuda? Acaba hangi ipuçlarını yolluyor sana? Onu belki bir gün anlarsın umuduyla! Hadi..., kapat gözlerini hissetmeye çalış yaşadığın o anları bir kez daha.

Hatırla… Kendine, öteki sen olmak için izin verdiğin o anlardan aldığın hazzı. O anlarda içinde kabaran o coşkun enerji ile yaşadıklarını ve yaşattıklarını. Özgürce attığın o keyif dolu kahkahaları.Tüm farkındalığın sadece yaşadığın anda olduğu için; o anlarındaki dokunuşlardan aldığın o yoğun hazzı, o anlarındaki keyifli bakışlarda gördüğün o ışıltıları, o anlarda duyguların nasıl kuralsız ve imajsız içinden taşıp, ortalıkta keyifle dolaştığını.

Hayatını her zaman öteki sen olarak yaşayamamana sebep, o içindeki korkular değil mi?

Sana engel olan, öteki sen olursan; kabul ve saygı görmeyeceğin… takdir edilmeyeceğin… yalnız kalacağın… red edileceğin… sevilmeyeceğin korkuları değil mi? Onlar içine kök salmış koskocaman bir ağacın kesmekle bitiremeyeceğin dalları sanki!

Aslında şöyle kendinden bir adım geri çekilip düşününce, ne kadar garip bir durum değil mi, insanın sevilmek, kabul görmek için, içinden geldiği gibi davranmak yerine, oluşturduğu kurallara, imajlara ihtiyaç hissetmesi? Özgün ruhunun, arzuladığı, istediği şeyleri kendine sağlayamayacağına inanmayı seçmesi!

Düşünüyorum da… Acaba, insanın etrafındakilerin beğenisi, takdirini kazanması, kendi özgün ruhunu silmesine değer mi? Kendi özgün ruhunu silen biri, acaba gerçek mutluluğu deneyimleyebilir mi?

“Ben” diyebilir mi?

06 Eylül 2009
Haşim Arıkan

15 Eylül 2009

Hatırlamaya uyanmak...



Korkuyorsun!
Çünkü yavaş yavaş kendini hatırlıyorsun.
Zaman içinde o kadar çok uzaklaştırıldın ki kendinden, kendinle yeniden karşılaşmak heyecanlandırıyor seni.
İçine baktığında nasıl bir şeyle karşılacağını net hatırlayamamaksa korkutuyor.

Uyanıyorsun!
Kendi gerçeğine uyanıyorsun.
Kendi doğanı yeniden keşfediyorsun.
Aradığın herşeyin aslında senin içinde hep var olduğunu anlıyorsun.
Ama önce bildiğin seni unutman gerekiyor.

Fark ediyorsun!
Bugüne kadar sana öğretilenlerden daha farklı şeyler hissettiğini fark ediyorsun.
Bugüne kadar sana anlatılmış olanlar artık seni tatmin etmiyor.

Kendini fark ediyorsun.
O sürekli kaçtığın karanlık yanının da, aydınlık yanın gibi yine sen olduğunu.
Bugüne kadar hep dışarıda bıraktıklarının da aslında sana dahil olduğunu.
Birşeyleri dışarıda bırakarak, bir tarafını yok sayarak sen olamayacağını fark ediyorsun.

Öğreniyorsun!
Kendinle olabilmeyi öğreniyorsun.
Kendinle başbaşa kalabilmeyi, kendinle konuşabilmeyi, kendine anlayış gösterebilmeyi.
Yargıların, görüş ve düşüncelerin etkisinde kalmadan içindeki tutkulara ve isteklere kulak verebilmeyi.
Sana ait olmayan o yabancı yükleri ruhuna yüklemeden sadece kendi varlığını hissedebilmeyi.
Kendini sevebilmeyi öğreniyorsun.

Hissediyorsun!
Gerçekten kendin olmaya karar verip, içindeki seni güçlendirdikçe, sarılmalarının daha sıkı, öpüşlerinin daha tutkulu, seni seviyorumlarının çok daha güçlü olduğunu hissediyorsun.
Duygu doğana saygı göstermenin ne kadar özgürleştirici bir duygu olduğunu hissediyorsun.

Yavaş yavaş tamamlanıyor içinde birşeyler.
Uyanarak, fark ederek, korkarak, hissederek, kabullenerek, öğrenerek...
Özbenliğinin her tarafa dağılmış parçaları, yavaş yavaş yeniden bir bütün oluşturmaya başlıyor içinde.

Herkes tarafından bilinen klasik oyunu oynamaya çalışmak yerine.
Oynadığın oyunu, kendin yazmanın mutluluğunu tadıyorsun.
Farkını fark ediyorsun.

Sen gerçekten yaşamaya başlıyorsun...

14 Eylül 2009
Haşim Arıkan
Fotograf: Ashes and snow

8 Eylül 2009

En sonunda sakinleşip ruhunu yavaş, yavaş soymaya başladığında...

İnsanın ileride sahip olacağı herşeyin aslında içinde hep var olduğunu hissedememesi ne tuhaf değil mi? Yeni doğan bir çocuğun - bir yaşlıyı, günahların - bağışlanmayı, kötünün – iyiyi, doğumun - ölümü içinde taşıması gibi. Kimbilir, belki de böylesi en iyisi...

Biliyor musun? Senin, kendini benim gözlerimle görebilmeni o kadar çok isterdim ki...

Senin sahip olmadığını düşündüklerine sahip olan, senin isteyipte yapamadıklarını yapan kişilerden, daha kötü olmadığını, senin başkalarından daha az olamayacağın gibi, başkalarının da senden daha iyi olmayacağını anlayabilmeni. Korkuların yüzünden arzularını, duygularını sürekli içine hapsetmek yerine onları serbest bırakıp, onların bir nehir gibi üzerinden akıp gitmelerine izin verebilmeni. Yaşadıkların içinden hızla boşalırken, yenilerinin de aynı hızla içini doldurduğunu keyifle hissedebilmeni...

Herkes gibi kendini hayatın akışına kaptırıp, sadece hayatta kalmaya çalışmak yerine hayatı gerçekten yaşamak istemeni çok isterdim. Kendini herşeyin bir parçasıymış gibi hissettiğin gibi, aslında herşeyin de senin bir parçan olduğunu görebilmeni.

Duyar gibiyim, bana keşke ben senin gördüğün, düşündüğün kişi olabilseydim dediğini.

Ve bu yüzden, biliyorum ki... Ne ben, ne de bir başkası, senin kendi yaşamını yaşamaktan, kendi hayatını kirletmekten, günahlara girmekten, acılar çekmekten, kendi yolunu bizzat bulmandan asla alakoyamayacak. Senin ruhun da herkes gibi, zaman içinde kendi üslubunu kendisi yaratacak. Ve sen de onu, her düşüncene, her hareketine, her isteğine yansıtacaksın. Sen de, o standartların geçerliliği sadece seninle sınırlı kalsa bile, hayatı kendi standartlarına göre yaşayacaksın.

Ve sen; en sonunda bir gün sakinleşip ruhunu yavaş, yavaş soymaya başladığında, bedenini de huzurla tanıştıracaksın...

07 Eylül 2009
Haşim Arıkan