“Yüreğimde bir enkazın altında sıkışmış bir duygu, yıllar sonra yeniden baş veriyor! Bunca yıldan sonra, birini düşündüğümde ilk defa onunla birlikte bir gelecek hissediyorum. Düşüncelerim, duygularım birbirinden ayrılmıyor. Bedenim yıllar sonra ruhumun üzerinden bir ipek gibi yavaşça kayıyor. Yıllardır özenle içimde sakladığım ruhu tüm çıplaklığıyla ortada bırakıyor. Ruhum yıllar sonra yeniden huzurla tanışıyor.Ve ben…
Bu defa, geçmişe ait hiç bir acının, anının onu yaşamama engel olmasına izin vermiyorum. Onunla yaşayacaklarımın sonunda, beni neyin beklediğini sorgulamıyorum. Bu defa yaşayacaklarımdan korkmuyor, sonuna kadar gitmek istiyorum. Sonu ne olursa olsun, onunla yaşadıklarımı seveceğimi, anlamlarını hayatım boyunca değiştirmek istemeyeceğimi hissediyorum…”
Okuduğu bu satırların ardından elindeki kitabı yavaşça yatağın üzerine bıraktı. Yanaklarından süzülmeye başlayan o gözyaşlarının farkındaydı. Ruhunun karanlık odasındaki yanan ışığı, bu defa hemen söndürmek istemedi. Yıllar sonra yeniden aydınlanan odada bir süre, etrafa saçılmış darmadağın duran geçmiş zaman kırıkları arasında dolaştı.
Ne kadar uzun zaman olmuştu! Birine “seni seviyorum” demeyeli. Bu sözü kullanmaktan hala nasıl da çekiniyordu. Ne zaman biri için niyetlense, aklına hemen “Ya o da doğru kişi değilse?” sorusu gelip takılıyordu. Ya o da doğru kişi değilse! Ardından da bu sefer içine bir kuşku düşüyor; “Ya doğru kişi tam önümde duruyor ve ben yine de ona bunu söylemiyorsam?” diye endişeleniyordu…
Korkuyordu aslında…
Üzerinden yıllar geçmiş olsa da hala yorgundu ruhu.
Zaman zaman kaçmak istese de her şeyi bırakıp ardında, kaçamıyordu…
Terk etmişti, bırakıp kaçmıştı kendini, hala geri dönüp alamıyordu. Aslında almak için, yeniden onu terk ettiği yere geri dönmeye, yaşadıklarıyla yüzleşmeye korkuyordu.
Korkuyordu…
Yeniden birine alışmaktan.
Ve bir kez daha acıyla, hayal kırıklarıyla yalnız kalmaktan.
Korkuyordu…
Ve mutlu olma cesaretini bir türlü gösteremiyordu...
Haşim Arıkan
Fotoğraf: Unsplash / Toa Heftiba
2 yorum:
Mutlu olmak, sonunda ulaşılan bir nokta değil. Bir dönem mutlu olunur, sonra mutluluk da sıradanlaşır ve yetersizleşir ya da azalır.. O nedenle sanırım gerçekten sonunu düşünmeden, o an orada hissedilenlere odaklanmak ve bittiğinde de, acıya mutsuzluğa kucak açmak, bunu da bir süreç olarak yaşadıktan sonra, yine yeniden mutluluk olasılığına kapıyı açmak en doğrusu :) Denizdeki dalgalar gibi düşünün, herbiri birbirinden farklıdır, kimi izler bırakır, kimi kıyılarımızın çizgisini belirler, kimi sakince akar gider, kimi kurduğumuz tüm yapıları sil baştan yokeder... Hayat; mutluluk ve mutsuzluk aynen böyle.... Güzel olan sürekliliğini ve birbirini tamamlayıcı olduğu gerçeğini görebilmek belki?
Belki? Bu güzel yorum için çok teşekkürler...
Yorum Gönder