10 Temmuz 2017

İnsanlar karşısındakilerin sözlerine değer vermezlerse, gerçekler onlara o sözlerden daha yüksek sesle konuşmaya başlar...


Zamanın adının zaman olmadığı zamanlardı o zamanlar.
Çok azdı yeryüzünde, kendisine “insan” adı koyacak olan canlılar.
O zamanlar hepsi Adem ve Havva’dan olma birer masum canlıydılar.

"Kardeştiler , arkadaştılar, akrabaydılar,  dosttular"

Zaman dedikleri şey acımasızca akıp geçmeye başladı.
Çoğaldılar.
Dünyanın dört bir yanına dağıldılar.
Dünyayı keşfederken, kim olduklarını  unuttular.
Zihinlerini her gün, düne dair anılarla, korkularla, endişelerle doldurdular.
Korkularına zihinlerinde süreklilik kazandırdılar.
Korktukça da, kendilerini rahatlatabilmek için sınırlar, kurallar, yargılar, teoriler, ideolojiler yarattılar.
Sınırlar çizdiler. Uluslara,ırklara bölündüler. Dinlere, mezheplere ayrıştılar.
Olmakta olana hep önyargılarının, bir fikrin, bir inancın penceresinden bakmaya başladılar, gerçekle olan bağlarını  tamamen kopardılar.

"Aslında   kardeştiler, komşuydular,  arkadaştılar, akrabaydılar, dosttular. Hepsi sonradan adına insan koydukları,  ölümlü birer canlıydılar. "

Bu gerçeği sürekli unutup, belleklerinde biriktirdikleri, ipleri düne bağlı düşüncelerle zihinlerini sürekli karıştırdılar. 
Hep zihinlerinin tuzağına düştüler, düşüncelerinin ağına takıldılar.
Kendilerini ayrıştırdılar, başkalaştırdılar, kendisi gibi düşünmeyenleri, olmayanları dışladılar, onları yok saydılar.
Konuşmayı, dinlemeyi,  birbirlerini anlamaya çalışmayı bıraktılar.

Zihinlerinde süreklilik kazanan korkular, endişeler yüzünden hep  gücün, iktidarın peşinde koştular.
Güdümlü demokrasiler, sınırlı özgürlükler arzuladılar.
Hırslarına, egolarına kapıldıklarında da şiddete sarıldılar. Nefrete bulandılar.
Şiddetle, öfkeyle, dışlayarak, yok sayarak, iletişim kurmayarak hiç kimsenin kazanma şansı yoktu ama bunun farkına varamadılar.

Değişimden, gelişimden bahsettiler, ama bahsettikleri bu değişim/gelişimin olabilmesi için;
Önce yaşananlarla yüzleşmeliydiler, karşısındakine yaşattıklarına bakıp gerçekte kim olduklarının farkına varmalıydılar.
Hoşlarına gitmeyen gerçekleri  değiştirebilmek için, gördüklerine saldırmak değil,  ona karşı tavırlarını, bakış açılarını değiştirmek zorundaydılar.Olmakta olana farklı gözlerle bakabilmek için, kendisi gibi olmayanları da tanımak, dinlemek, onları da anlamak zorundaydılar!

Ama bu gerçeğin farkına bir türlü varamadılar. Unuttukları en önemli şeyi bir türlü hatırlayamadılar.

"Aslında  hepsi adına insan koydukları,  ölümlü birer canlıydılar...
Aynı gökyüzünün altında, aynı toprakların üzerinde kendilerini farklı şekillerde  ifade etmeye çalışıyor olsalar da, aslında "birbirlerinin sadece bir düşünce uzaklığındaydılar"...
Kardeştiler hepsi, komşuydular, akrabaydılar,  hemşeriydiler, vatandaştılar, arkadaştılar, dosttular...

An be an yaptıkları tercihlerle yazdıkları  öyküler onlara tek, birbirinden bağımsız  gibi gelse de,  yeryüzünden bir gün yok olup gittiklerinde, gelecek nesillere hep birlikte sadece  tek bir öykü bıraktılar!!! ”

2 Haziran 2013
Haşim Arıkan

Hiç yorum yok: