20 Ekim 2012

Acaba hangi düşlere düşülmüş, hangi düşlere düşülecek,düş karakterleriyiz biz?

Yeni biten bir ilişkinin ardından, hayatın şakülü biraz kaymıştı onun için. Hissettiklerini hissetmiyormuş, düşündüklerini düşünmüyormuş gibi yaşamaya çalışıyordu. Yorgunluğu her geçen gün biraz daha yorgunlaşıyor, düşüncelerinin beyninde ateşlediği fırtına onu bir sağa, bir sola savuruyordu. Yakın geçmişin ağır tozları ise üzerini  kapatmak için büyük bir uğraş veriyordu. Zaman zaman parlayan arzuları ise, üzerine yoğun bir sis gibi çöken isteksizliği bir türlü dağıtamıyordu.

Onun yaşamakta olduğu bu yorucu sürecin farkında olup onu yalnız bırakmamaya çalışan yakın dostlarını az önce uğurlamış ve yine yalnızlığıyla başbaşa kalmıştı. Yalnız kalmasıyla birlikte zihnindeki  korku kaynaklı düşüncelerin harekete geçtiklerini hissediyordu. Onların davetsiz bir misafir gibi gelip, içinde iyice belirginleşmelerine izin verdi. “Geldiler işte yine” dedi. Bu sefer ne kadar süreceğini görmek için bekledi. Kendini bu korkularla mücadele ederken seyretmek tuhaf bir keyif veriyordu bu aralar ona. Sanki o anda korkmakta olan kişinin kendisi olduğunu fark etmiyordu. Yorulduğunu hissetti, içindeki acı ve ızdırap anıları tomarının yarattığı, şiddetinin her  fırsatta biraz daha arttıran bu fırtınadan.

Zihnindeki düşünceleri askıya alıp,  en azından bir süreliğine  kendini bilginin bozamadığı,  dünsüz ve yarınsız bir noktaya doğru taşımaya çalıştı.

Yoksa oyunun kuralı mıydı bu!
Doğmak, ilişkiler yaşamak, mutlu olmak, acı çekmek, korkmak, sevinmek, üzülmek...
Darbe alıp, kırılıp, yaralanıp, kaybolup, yeniden sevmeyi öğrenebilmek... 
Yanılıp, başarısız olup, red edilip, bir daha denemeye cesaret edebilmek... 
Yeniden şekillenmek için önce erimek...

Farklı zamanlarda, farklı mekanlarda, farklı görüntüler ve farklı yüzlerle yaşanan ilişkilerin sonunda, bir gün;
Dünyayı keşfetmek uğruna unuttuğun ben'i fark edip, kendini yeniden inşa etmeye başlamak için, artık hazır olduğunu hissetmek.
İçinde yaşayan gerçek ben'in yıllardır muhafaza edip sakladığı, kaynağı "ben" olan o büyük ateşin, kalan son kıvılcımıyla, dünyadan öğrendiğin gerçek olmayan herşeyi eleyip, yolculuğa gerçek ben'le ve esas gerçeklerle devam etmek.

Önce erimek, sonra varlığını yeniden teyit etmek.

Beynine temiz bir havadan, farklı bir soluk getiren bu düşünce rahatlatmıştı onu, yüreğinde kabaran sevginin sıcaklığıyla gülümsedi. 

Galiba insanın aradığı cevaplar, sözcük ve düşünce aralıklarında ki, bilginin bozamadığı  bu sessizlik anlarında gizliydi...

17 Haziran 2011
Haşim Arıkan

Hiç yorum yok: