26 Ocak 2011

Yarınlarını harcarsan, elinde boş dünlerden başka ne kalır ki?

Hatırlıyor musun?
En son ne zaman doğru yolda olduğundan emindin?
En son ne zaman yarını düşününce kendini keyifli hissettin?
En son ne zaman geleceğe dair kocaman bir gülüş vardı yüzünde?

Yarın!
Dünden ona sızmaya çalışan endişeler , yargılar, korkular!
İnsan yarın olmayacağını düşünse bile, o hep var.

Yarın, yeni bir gün.
Her yeni gün, yeni bir yol için, yeni bir fırsat.
Attılan her adım hep bir amaç uğruna.
Her başarısızlık yeni bir güven kaynağı.
Amaçlarını belirleyense olası olanın hayali.

Peki asıl önemli olan ne?
Sadece düşünebilmek mi?
Düşüncelerini fark edebilmek mi?
Yoksa düşünceleri oynadığın oyuna katabilmek, onları kullanabilmek, dünyada bir değişim, hayatında bir fark yaratabilmek mi?

İnsan yarınlarını sürekli harcarsa, elinde boş dünlerden başka ne kalır ki?

26 Ocak 2011
Haşim Arıkan

Fotograf: Trade

23 Ocak 2011

Yalnız kaldığında.....

Arada bir susmak, yalnız kalmak iyi geliyor insana.
Herşeyden, herkesten biraz uzaklaşmak.

Yalnız olduğu zamanlarda büyüyor sanki insan.
Yalnız kaldığında insanların zihninde bıraktığı parmak izlerini silebiliyor.
Beynindeki süresi dolmuş acılar, düşünceler yalnız kaldığında değerini yitirip çürümeye başlıyor.

Yalnız, sakin, huzurlu olduğu zamanlarda dolaşmaya başlıyor insanın zihninde yeni, harika düşünceler.
Yalnız olduğu zamanlarda atılıyor onlara ait ilk tohumlar.
Çürüyen eski düşünceler onların gübresine dönüşüyor.

Biraz emek verince hepsi tohumunu patlatıp yavaş yavaş filizlenmeye başlıyor.
Büyüyüp serpiliyor.
Bazıları zaman içinde insanı ayakta tutan koca bir ağaca dönüşüyor.
Zor zamanlarında insanı ayakta onlar tutuyor.

Yalnız kaldığında büyüyor sanki insan.
Kendisinin hem ustası, hem de çırağı olduğunu yalnız olduğu zamanlarda fark ediyor.
Üzerini kaplayan geçmişin tozlarından arınıp, yeniden varlığına egemen oluyor.
Kendi hakkındaki gerçeğe bir adım daha yaklaşıyor.

23 Ocak 2011
Haşim Arıkan


Fotograf: The burning plain

19 Ocak 2011

Herşeyi hatırla, hiç bir şeyi unutma!


Yaşamım çelişkilerle dolu!
Bildiğim herşey eksik! Bense tam olduğunu düşünüyorum.
Bir şeyi istiyorum derken, bir şeyi istemiyorum aslında.
Bir şeyi tercih ederken, bir şeyden vazgeçiyorum.
Bunu yapmalıyımın arkasına şunu da yapmamalıyım gizli.
Barışı arzularken sürekli savaşıyorum.
Sevgiyi arzularken, hırsla, sanki bir yarışın içindeymişcesine, acımasızca yaşıyorum.

Zihnimdeki düşünceler hep eksik.
Coşkularım geçici, doyumlarım anlık.
Özgürlüklerim kısa süreli.
Düş kırıklıklarımsa sürekli.

Var olma duygum tam mı?
Hiç sanmıyorum!
Zavallı zihnim!
Artık deneyimlerimle sınırlı, koşullu.

Oysa doğduğum da ne kadar saf, temiz, sınırsız ve masumdun.
Ama sen de direnemedin, sen de herkes gibi sonunda büyük oyuna dahil oldun.
İçine doğduğun kültürle koşullandın.
Günlük yaşamındaki etkiler ve baskılarla koşullandın.
İnanmaya, inanmamaya koşullandın.
Deneyimlerinle koşullandın.
Yaşadığın şehirle koşullandın.
Okuduğun günlük gazeteyle koşullandın.
Sen de zaman içinde özgür düşünme yeteneğini yitirdin.
Sen de sonunda zihnini bildiklerinle sınırladın.
Onu bilginin tutsağı yaptın.
Bilme ve bilgiyi birbirine bulaştırdın.
Bilme, başı sonu olamayan bir öğrenme hareketiyken, sen bildiklerini onun tek kaynağı yaptın.

Oysa sen de tekrarlardan hep sıkıldın, sen de her zaman yeni, yaratıcı olanı deneyimlemeyi arzuladın.
Yeni olan -düşünce hareketi olmadan bakabilsen- her zaman karşında duruyordu.
Aman sen, dünün düşüncelerini askıya alamadığın için, olmakta olanın içindeki yeni olanı algılayamadın.

Kendine hayatı dünün düşüncelerinin sana düşündürebildiği kadar yaşattın...

18 Ocak 2011
Haşim Arıkan


Fotograf: The burning plan

15 Ocak 2011

Neden düşüncelerin bağlarından kurtarıp özgür bırakamıyoruz aşkı?

Ne tuhaf değil mi?
İkimiz de duramıyoruz zihnimize kayıt etmeden birbirimizi.
İkimiz de biriktirmekten vazgeçemiyoruz anılarımızı?
Hazlarımızı kaydediyoruz.
Tartışmalarımızı kaydediyoruz.
Neşemizi kaydediyoruz.
Üzüntülerimizi kaydediyoruz.
Zamanla birbirimiz hakkında ne çok anıyı imgeleştirip zihnimize yığıyoruz.

Sonrası ise;
Kendimizi onlardan bir daha kurtaramıyoruz.
Yaşanacak olanı onlarla karşılıyoruz,
Yaşananı onlarla karşılaştırıyoruz.
Bölünüyoruz, çatışıyoruz.
Yoruyoruz, yıpratıyoruz kendisi zaten çok narin olan aşkı!
Engelliyoruz yaşanacak olanı.
Kısıtlıyoruz, kırıyoruz, döküyoruz, yaralıyoruz.

Neden aşkı düşüncenin yörüngesi oturtmayı biz bu kadar çok seviyoruz?
Neden düşüncelerin bağlarından kurtarıp onu özgür bırakamıyoruz?
Neden hiç bir eksiği olmayan bir özgürlük gibi yaşayamıyoruz biz aşkı?

15 Ocak 2011
Haşim Arıkan

Fotograf: Rabbit hole

13 Ocak 2011

Tuhaf bir bilmece?


Dünya insanın zihninde,
İnsan dünyanın içinde,
"Dünya, insanın zihnindeki dünyanın içindeki insanın zihninde........." diye başladığın cümle, acaba bir yerde son bulabilir mi düşününce?

13.01.2011
Haşim Arıkan

Fotograf: Tell tale

12 Ocak 2011

Belki de hayat dediğin şey, gerçekliğin olası zaman dilimleridir. Sen içlerinden birini seçene kadar…


Düşündün mü hiç?
Enerjini daha çok hangisi için harcıyorsun?
İstediklerini gerçekleştirebilmek için mi?
İstemediklerini kendinden uzak tutabilmek için mi?

Mesela tatiller!
Tatiller neden mutlu eder acaba seni?
Sana sürekli ertelediklerini, isteklerini, hayallerini gerçekleştirme şansı verdikleri için mi?
Katlandıklarından, tolere ettiklerinden seni uzaklaştıkları için mi?

Sen de zaman zaman sorgular mısın hiç?
Her sabah yatağında seni neyin uyandırdığını.
Yaşamakta olduğun hayatın ne için yaşandığını.

Gerçeklerin neden senin hayallerine uymadığını.
Zaman içinde yaşamın bir yerinde birşeylerin hiç değişip değişmediğini.

İnsanın görüşünü bulanıklaştıran anıların hangileri olduğunu.
Unutması gereken neleri sürekli hatırladığını, hatırlaması gereken neleri sürekli unuttuğunu.

Zaman zaman sen de içinde yoğun bir arzu hisseder misin hiç?
Bağımlılıkların müdahalesi olmadan, yargı olmadan, sınama olmadan, kalbini gerçek duyguların enerjisine açmak için.
Bedenini gerilimden arındırmak için.

Düşüncelerinin beyninde ateşlediği fırtınadan kendini kurtarıp, sessiz, sakin bir zihinle hayat hikayenin sana ne anlatmakta olduğunu senin de düşündüğün olur mu hiç?

Yaşadıklarına dair bir çok farklı yorum yapabileceğin gibi,
Her an yaptığın seçimlerle şekillenen ne çok gelecek ihtimalinin bulunduğunu,
Hayatın aslında her zaman, gerçekliğin olası zaman dilimlerini seçmen için senin önüne koyduğunu,
Sen içlerinden hangisini seçersen onun senin hayatın olduğunu,
İnsanın mutlak kaderinin, belki de yaptığı seçimlerle kendi kaderini yaratmak olduğunu,

Senin de düşündüğün olur mu hiç?

13 Aralık 2009
Haşim Arıkan
Fotograf: Trucker

10 Ocak 2011

Pencere ışığı verir ama ışığın kaynağı o değildir. Işığın asıl kaynağı güneştir.

Öğlen yemeğinde elinde yemek tepsisi büyük bir heyecanla gelip oturdu karşıma. Biliyor musun dedi dün akşam garip bir rüya gördüm. Kabus muydu? Yoksa bana bir şey mi anlatmaya çalıştı inan çözemedim. Bakalım sen ne düşüneceksin sana anlatınca?

Çok karanlık bir odadaydım. Her taraf zifiri karanlıktı. Ellerimi uzattığımda bir şeylere dokunuyordum ama doğal olarak renkler ve şekiller hakkında hiç bir fikrim yoktu. Sonra birden bir ses duydum. Yavaş yavaş açılan bir pencerenin sesiydi sanki. Sonrasında oda ışığa boğuldu. Odadaki renkler ve şekiller meydana çıktı, herşey anlamlandı, tamamlandı.

Fark ettim ki ben bir hapishanedeyim.Bunu anlamamla birlikte karşımda birden o belirdi. Nerden geldiğini anlayamadan! Bana, kendi yarattığım, içinde yaşadığım acı verici çelişkilerle dolu hayatımın sürekli ve kalıcı olmadığını, bunun bir yanlış anlamadan kaynaklandığını söyledi. Bulunduğum hapishaneden oraya nasıl girdiysem aynı yolla dışarı çıkmamı rica etti benden. Benim oraya ne olduğumu unuttuğum için girdiğimi ve kendimi olduğum gibi idrak ettiğimde oradan rahatça çıkacağımı söyledi bana. Sonra yavaş yavaş bana doğru yaklaştı ve sanki içimde eriyip yok oldu. Ve onun yok olmasıyla birlikte de her taraf tekrar karanlığa boğuldu.

O sustu. Onun rüyasını projekte eden zihnimin, onu kendine göre renklendirip şekillendirdiğini bildiğim için, ben de sustum. İstedim ki onun kendi zihni, kendi rüyasını, kendi tarzında renklendirsin, şekillendirsin. Zarfının içindekini yine kendisi keşfetsin...

10 Ocak 2011
Haşim Arıkan

Fotograf: Once Fallen

8 Ocak 2011

Çukurlar...

Acaba hayat mı gerçekten çok zor?
Yoksa biz mi onu zorlaştırmak için çabalıyoruz?

Sürekli düştüğümüz çukurlar mı suçlu?
Yoksa, o çukurları kendimize aslında biz mi kazıyoruz?

Yürüyebileceğimiz başka yollar mı yok?
Yoksa alışkanlıklarımız, bağımlılıklarımız yüzünden sürekli aynı yolları biz mi tercih ediyoruz?

Başrolünü oynadığımız senaryo mu sürekli kendini tekrarlıyor?
Yoksa aynı replikleri kullanarak, sürekli aynı sahneleri oynamaya kendimizi biz mi mahkum ediyoruz?

Senaryonun tamamı bize ne anlatmak istiyor?
Biz hangi bölümler de takılıp kalıyoruz?

16 Aralık 2007
Haşim Arıkan


Fotograf: Wrecked

5 Ocak 2011

Yolun sonunda mutluluğa ulaşılamadığında yaşananlardan geriye nasıl bir anlam kalır ki?

Kimim ben?
Amacım ne?
Neler bekliyorum hayattan?
İstediklerime doğru yürürken kim olduğumdan, hayatın neresinde bulunduğumdan emin miyim?
Benliğim dediğim şey, kalıcı bir şey mi?
Yoksa “ben” sürekli değişen, sürekli devinim halinde, canlı bir şey mi?

Eskiden cevaplarım vardı, şimdi ise sorularım.
Düşünceler beynimin içindeki birer vahşi at gibi.
Beni her tarafa götürmeye hazır bekliyorlar.
Herşey cesaretimin ölçüsüne bağlı.
Hayat hikayemi cesaretimin ölçüsü şekillendiriyor, renklendiriyor.

Düşünüyorum da insan hayata ne istediğiyle mi, yoksa ne olduğuyla mı katılabiliyor?
Ben, kendim için istediklerimi elde etme yolunda, nereye doğru gitmekte olduğumu ne kadar bilerek hareket ediyorum?
Attığım her adıma ya talimatlar, ya sorumluluklarım, ya yargılarım yön veriyor!
Geçmişin şeytanları ise içimde hiç bir zaman susmuyorlar.

Yaptığım herşey kendimi değerli kılmak, çevremdekilere kendimi ispatlamak için.
Bazen bütün çabam, bütün uğraşım acaba benden beklenen bir yaşamı uygulamak için mi diye düşünüyorum!
Bilinç altımda verdiğim kararlarımı etkileyen acaba neler kayıtlı?
Onları neden bir türlü bilinç seviyeme çıkartıp, eritip yok edemiyorum?

Düşüncenin işlevi olmayan bir algı ve eylem var olabilir mi acaba?

Sürekli bir arayış içindeyim.
Acaba aradıklarım yüzünden neleri görüyor, neleri ise hiç fark edemiyorum?
Koşullu farkındalığım yüzünden neleri ıskalıyorum.
Hangi sesleri, hangi görüntüleri, hangi gerçeklikleri kaçırıyorum.
Nelerin beni etkilemelerine izin veriyorum?
Neler yüzünden zevk alıyorum, canım yanıyor, seviniyorum, üzülüyorum, kaybediyorum, kazanıyorum.
Nelerden hiç etkilenmiyorum?
Hayatı daha çok fiziksel mi yoksa ruhsal mı algılıyorum?

Herkes gibi bende dünyada ki evimi gayet iyi biliyorum, peki içimdeki evim acaba hangi kimliğin arkasında?
Kim olduğumda kendimi huzurlu, mutlu, dingin hissediyorum?
Kim olduğumda muhteşemliğimin farkına varabiliyorum?
İçimdeki o saklı cennet nerede?
Benliğimin sesine kulak versem, içsel rehberimi güvensem oraya ulaşabilir miyim acaba?

Yaşamda;
Attılan her adım,bir amaç.
Girilen her yol ise bir fırsat.
Her başarısızlıksa bir güven.
Sürekli yeni bir şeyler öğreniyor insan.

En sonunda kabullendim, etrafımdaki dünyayı, olan biteni kontrol edemiyorum.
Ama yürüdüğüm yolu ve dünyada nasıl bir fark yarattığımı kontrol edebiliyorum.
Hele başkalarının hayatında bir fark yaratabilmek yok mu!
Bunu görmek kadar insana kendini iyi hissettiren başka bir duygu yok.
Düşünüyorum. Acaba bugüne kadar kimlerin hayatına dokundum, bundan sonrası için kimler hayatlarına girmem için beni bekliyor?

Olası olanın düşleri,
“Hayallerim”
Ama insan kararlı değilse maalesef hayalleri de yakıtsız kalıyor.
Hayallerinin peşinden gidebilmek için insanın kendine söylediklerinin o kadar büyük bir önemi var ki.
Düşünüyorum da acaba ben bu konuda ne yapıyorum?
Hayallerimi gerçekleştirmek için kendimi cesaretlendiriyor muyum? Yoksa cesaretimi mi kırıyorum?
Acaba neler olabilecekken kapıların kapalı, yolun tıkalı olduğunu söyleyerek kendimi ondan vazgeçiriyorum.
Sırf istemediğim için kendimi nelerden mahrum bırakıyorum.

Düşünüyorum!
Acaba insan hayatı boyunca, kendini keşfetme yolculuğundan daha büyük bir yolculuğa çıkabilir mi?
Bu yolculuğa çıkmadan kendini keşfedebilir mi?
Kendini keşfetmeden gerçek “ben” olabilir mi?
Gerçek “ben” olmadan aradığı mutluluğa ulaşabilir mi?
Yolun sonunda mutluluğa ulaşılamadığında yaşananlardan geriye nasıl bir anlam kalır ki?

5 Ocak 2011
Haşim Arıkan

Fotograf: The next three days

3 Ocak 2011

Hangi yol senin yolun, sen hangi yolun yolcususun!


Gelen gün bazen bir yol ayırımına getirip bırakır seni.
Seçmek zorundasındır;
Ya yürüdüğün yolda umutsuzca devam etmeyi ya da farklı bir yol denemeyi.
Belki de olmayan bir yolu kendi adımlarınla sıfırdan var edebilmeyi.
Bilirsin ki hep aynı düşüncelerin hapsinde aynı yolda devam edersen, olmakta olan olacaktır her zaman olduğu gibi.
Farklı olanı denemek içinse, önce kırman gerekir geçmişle beslenen, bağımlı zihnin sana vereceği o ilk güçlü tepkiyi.

Düşünürsün.
Ya eskinin seni sınırlayan o dar çerçevesiyle, yargılarının seni sürekli tekrar eden bir geçmişe sımsıkı bağlayan görünmez zincirleriyle,
Ya da hayal edersin yeninin içini heyecanla dolduran cazibesiyle, bugünü düne hiç bulaştırmadan yarına sıfır bakabilen temiz, saf ve masum bir zihinle.

İstemezsin.
Kanıksanmış dünyanın umudunu yitirmiş insanları gibi düşünmeyi.
Bugünün aracılığıyla yarına geçmek isteyen yargıların kuryesi olup, yaratacağın yeni gerçeklerle onu daha da fazla güçlendirmeyi.
Red edersin her tarafa saçılmış ikinci el düşünceleri.
Kıpırdanmaya başlar içinde yeni umutlar, deneyimlemek istersin heyecanla yeni, farklı bir gerçeği.

Salarsın evrene içini coşturan niyetini.
Harekete geçirsin istersin seni hayallerine ulaştırmak için herşeyi.
İddia eder, resmedersin herkese o inandığın, olmakta olanın seyrini değiştirecek olası gerçeği.
Hissettirmeye başlarsın herkese, bir şeye yürekten inanmanın insana verdiği o güçlü enerjiyi.
Fark edersin ki gülüşlerin artık daha gerçek, sözcüklerin çok daha kuvvetli.
Yaşam, senin için çok daha keyifli.

Zaman akıp gider.
Girilen yollar tükenir.
Yeni yollar seçilir.

Bazen kurduğun hayaller yaşanarak bilinene çevrilir.
Bazen de yaşanarak bilinen, senin hayallerini insafsızca tüketir.
Senin neyi yaşarsan yaşa, tarih senin yarattığın her yeni gerçekle bir kez daha evrilir.

Sonuç ne olursa olsun, sen bilirsin ki,

İnsanı asıl umutsuz kılan hedefe ulaşamaması değil, peşinden koşacak bir hayalinin olmamasıdır.
İnsanı yoran ideallerini yakalayamamak değil, peşinden koşacak bir amacının bulunmamasıdır.

Sonuç ne olursa olsun, sen inanırsın ki,

Hayat asla, sen ne yaparsan yap sürekli tekrar eden bir dün değildir.
Yaşanacak her an, senin bir önceki anda yaptığın özgür seçimlerinle şekillenir.
Yaşamda, insanda fark yaratanlar, daha önce icat edilmiş bir anlama değil kendi başına bir anlama sahip deneyimlerdir.
Farklı olanı hayal etmek, ona inanıp, onu yaşanarak bilinene çevirmeyi denemekse, cesur insanların işidir.

2 Ocak 2011
Haşim Arıkan

Fotograf: Gifted hands