19 Eylül 2011

Asla kaybedilmeyen. Senden alınamaz, sana verilemez olan!

İhtiyacın olan şey gerçekten de, hayatı senin için yorumlayacak bir guru, bir öğretmen mi?
Zihnini zapt eden, sınırlayan, bir inanç, bir felsefe mi?
Yoksa araştırabilen, keşfedebilen, yaratıcı, özgür bir zihin mi?

Acıyı çeken senken,
Mutsuz olan senken,
Doğumun, ölümün, hayatın anlamını öğrenmek, kim olduğunu keşfetmek isteyen senken,
Kendine ait bir hikayesi olan, mutlu ve yaratıcı bir insan olmak yerine, ezberci bir makina olmayı, ikinci el bir yaşamı tercih etmek neden?

Kendi kendinin ışığı olmayı red etmen, kendi ışığına güvenememen neden?
Neden kendinin hem ustası hem çırağı olmayı bir türlü kabullenmemen?

Öğreten, sana sadece kendi söylemek istediklerini iletebilecekken, neden kendi kendine öğrenmenin sınırsızlığından, heyecanından vazgeçmen.
Yoksa hayatı araştırmayı, keşfetmeyi, anlamayı bırakmış olman mı esas neden?
Hem de aradığın herşey, bütün dünya, sen de saklıyken.

Bilmelisin ki;
Sen nasıl bakacağını, nasıl öğreneceğini bilirsen,
Anahtar senin elinde, kapı ise orada,
Sen ne yaparsan yap, kime gidersen git, yeryüzünde senden başka hiç kimse, ne o elindeki anahtarı verebilir, ne de o kapıyı açabilir sana.

4 Eylül 2011
Haşim Arıkan

3 yorum:

ali zafer sapci dedi ki...

Düşünmemi sağladığınız için teşekkürler.

Emilia dedi ki...

Bu yüzden umut mu desek?
Yaradılış yaratabildiklerimizde değil mi aslında?

nehiro dedi ki...

tüm bu soruların cevabı aslında hayatın kendisi olsa gerek...
ve yine en "kolayını tercih etme " yolu, insan olgusunun tüm hareketlerinin altında yatan neden ...
kapıları açmak bu kadar zorken arkasında sizi nelerin karşılacağını bilmez iken, açılmış kapılara girmek bu kadar kolayken ve genelimiz pencereden bakmayı tercih ederken, dışarıda savaşanlara aptal gözüyle bakarken anhtarları eline almak kolay mı?
sevgiyle....