9 Şubat 2011

İnsanların kendilerine olan saygıları yok olduğunda, içlerindeki kahramanlar da yok oluyor...

Bir hışımla dalıyor odama. Belli, kafayı bir şeylere fena takmış, ağzını tıkabasa dolduran kelimelere bir izin verse hepsi bir anda ortalığa saçılacak. “Sabah, sabah bu ne hal böyle” diyorum. “Hadi otur sakinleş biraz, sana çay, kahve sıcak bir şey söyleyeyim. “

Önce gözlerini gözlerime dikip bakıyor. Ardından derin bir nefesle ciğerlerine doldurduğu havayı, hızlı bir şekilde burnundan tekrar dışarıya bırakıyor.

“Düşündün mü hiç?” diyor. “Bir sabah uyandığında sana o güne kadar doğru olarak anlatılan, öğretilen herşeyin aslında koca bir yalan olduğunu söyleseler. O güne kadar aslında seni kandırdıklarını, yağmaladıklarını, dolandırdıklarını itiraf etseler. Ne yapabilirsin?”

Ben,hazırlıksız bir anda yakalandığım bu soruya bir cevap bulmak için bocalarken. İmdadıma yine o yetişiyor.

“Hiç!” diyor. ”Evet Hiç! Yine kalkar, hazırlanır işine gidersin. Kaldığın yerden ,alıştığın şekilde yaşamaya devam edersin. Çünkü gerçeği sadece senin bilmen hiç bir şeyi değiştirmez.

Gerçeği öğrenmenin ötesinde bir şeyler yapman gerekir. Ögrendiğin gerçeği diğer insanlara da fark ettirmen, onları da ikna etmen gerekir. Bunu başarabildiğinde bir fark yaratabilirsin.

İşte -ben de dahil olmak üzere- bir çoğumuzun tökezlediği nokta da sanırım burası. Hepimiz hayatı fasulyeden oynamayı tercih ediyoruz. Bunun için kime kızmalıyız bilmiyorum. Bizi bu hale getirenlere mi, yoksa onların bizi bu hale getirmelerine izin verdiğimiz için kendimize mi!

Biliyor musun, insanların kendilerine olan saygıları yok olduğunda, içlerindeki kahramanlar da yok oluyor! Aslında kendisinin de potansiyel bir kahraman olduğunu tamamen unutup. O bir türlü gelmeyen kahramanını beklemeye başlıyor. ”

Geldiği gibi, yine bir hışımla çıkıp gidiyor odamdan. Beni, zihnime sapladığı cümleleri ve soruları ile başbaşa bırakarak...

9 Şubat 2011
Haşim Arıkan

Fotograf: Das leben des David Gale

1 yorum:

mefisto dedi ki...

insan, bilinç düzeyinde ne kadar gelişmiş bir canlı olursa olsun, manevi ihtiyaçları hala içgüdüsel düzlemde seyreder. güven aşığı'dır insan mesela, en tepe noktada yaşayandan sokaklarda yatanına kadar hem de. sevginin getirdiği güven değil, paranın getirdiği hiç değil; daha çok bilmenin getirdiği güvendir kastım. bir insan için huzur, sabah kalkınca ne yapacağını bilmekten, işe giderken her zaman adımladığı sokaklarda aşina olduğu vitrinleri görmekten gelir. ve birgün tüm bunların bir sanrı olduğunu öğrense dahi o vitrinlere gerçekmişçesine bakmaya devam eder. bilinmeyen, sanrılardan daha riskli ve korkutucudur çünkü.