5 Ocak 2011

Yolun sonunda mutluluğa ulaşılamadığında yaşananlardan geriye nasıl bir anlam kalır ki?

Kimim ben?
Amacım ne?
Neler bekliyorum hayattan?
İstediklerime doğru yürürken kim olduğumdan, hayatın neresinde bulunduğumdan emin miyim?
Benliğim dediğim şey, kalıcı bir şey mi?
Yoksa “ben” sürekli değişen, sürekli devinim halinde, canlı bir şey mi?

Eskiden cevaplarım vardı, şimdi ise sorularım.
Düşünceler beynimin içindeki birer vahşi at gibi.
Beni her tarafa götürmeye hazır bekliyorlar.
Herşey cesaretimin ölçüsüne bağlı.
Hayat hikayemi cesaretimin ölçüsü şekillendiriyor, renklendiriyor.

Düşünüyorum da insan hayata ne istediğiyle mi, yoksa ne olduğuyla mı katılabiliyor?
Ben, kendim için istediklerimi elde etme yolunda, nereye doğru gitmekte olduğumu ne kadar bilerek hareket ediyorum?
Attığım her adıma ya talimatlar, ya sorumluluklarım, ya yargılarım yön veriyor!
Geçmişin şeytanları ise içimde hiç bir zaman susmuyorlar.

Yaptığım herşey kendimi değerli kılmak, çevremdekilere kendimi ispatlamak için.
Bazen bütün çabam, bütün uğraşım acaba benden beklenen bir yaşamı uygulamak için mi diye düşünüyorum!
Bilinç altımda verdiğim kararlarımı etkileyen acaba neler kayıtlı?
Onları neden bir türlü bilinç seviyeme çıkartıp, eritip yok edemiyorum?

Düşüncenin işlevi olmayan bir algı ve eylem var olabilir mi acaba?

Sürekli bir arayış içindeyim.
Acaba aradıklarım yüzünden neleri görüyor, neleri ise hiç fark edemiyorum?
Koşullu farkındalığım yüzünden neleri ıskalıyorum.
Hangi sesleri, hangi görüntüleri, hangi gerçeklikleri kaçırıyorum.
Nelerin beni etkilemelerine izin veriyorum?
Neler yüzünden zevk alıyorum, canım yanıyor, seviniyorum, üzülüyorum, kaybediyorum, kazanıyorum.
Nelerden hiç etkilenmiyorum?
Hayatı daha çok fiziksel mi yoksa ruhsal mı algılıyorum?

Herkes gibi bende dünyada ki evimi gayet iyi biliyorum, peki içimdeki evim acaba hangi kimliğin arkasında?
Kim olduğumda kendimi huzurlu, mutlu, dingin hissediyorum?
Kim olduğumda muhteşemliğimin farkına varabiliyorum?
İçimdeki o saklı cennet nerede?
Benliğimin sesine kulak versem, içsel rehberimi güvensem oraya ulaşabilir miyim acaba?

Yaşamda;
Attılan her adım,bir amaç.
Girilen her yol ise bir fırsat.
Her başarısızlıksa bir güven.
Sürekli yeni bir şeyler öğreniyor insan.

En sonunda kabullendim, etrafımdaki dünyayı, olan biteni kontrol edemiyorum.
Ama yürüdüğüm yolu ve dünyada nasıl bir fark yarattığımı kontrol edebiliyorum.
Hele başkalarının hayatında bir fark yaratabilmek yok mu!
Bunu görmek kadar insana kendini iyi hissettiren başka bir duygu yok.
Düşünüyorum. Acaba bugüne kadar kimlerin hayatına dokundum, bundan sonrası için kimler hayatlarına girmem için beni bekliyor?

Olası olanın düşleri,
“Hayallerim”
Ama insan kararlı değilse maalesef hayalleri de yakıtsız kalıyor.
Hayallerinin peşinden gidebilmek için insanın kendine söylediklerinin o kadar büyük bir önemi var ki.
Düşünüyorum da acaba ben bu konuda ne yapıyorum?
Hayallerimi gerçekleştirmek için kendimi cesaretlendiriyor muyum? Yoksa cesaretimi mi kırıyorum?
Acaba neler olabilecekken kapıların kapalı, yolun tıkalı olduğunu söyleyerek kendimi ondan vazgeçiriyorum.
Sırf istemediğim için kendimi nelerden mahrum bırakıyorum.

Düşünüyorum!
Acaba insan hayatı boyunca, kendini keşfetme yolculuğundan daha büyük bir yolculuğa çıkabilir mi?
Bu yolculuğa çıkmadan kendini keşfedebilir mi?
Kendini keşfetmeden gerçek “ben” olabilir mi?
Gerçek “ben” olmadan aradığı mutluluğa ulaşabilir mi?
Yolun sonunda mutluluğa ulaşılamadığında yaşananlardan geriye nasıl bir anlam kalır ki?

5 Ocak 2011
Haşim Arıkan

Fotograf: The next three days

1 yorum:

ali zafer sapci dedi ki...

Resim ve "Kendimizi keşfetme yolculuğu" çok güzeldi. Teşekkürler.