23 Mayıs 2010

Söylemek isteyipte, hep susup...

Düşünüyor(d)um,

O ezbere bildiğim, şartlı bir reflex gibi her daim dile getirdiğim, yıllardır kullanılmaktan aşınmış cümleler, tükenmiş kelimelerle...
Otomatikleşmiş, önceden kolaylıkla tahmin edilebilir düşüncelerimle...

Yapamadıklarımı…
Yapmadıklarımı…
Her niyetlenişimde, kendimi büyük bir başarıyla yapamayacağıma inandırdıklarımı…

Sürekli;
Kaçtıklarımı…
Saklandıklarımı…
Dışladıklarımı…

Unutmaya çalıştıklarımı…
Ertelediklerimi…
Vazgeçtiklerimi…
Bir türlü tamamlayamadıklarımı…

Göstermek isteyip gösteremediklerimi…
Söylemek isteyip, sadece susup kaldıklarımı…
Sırf istemediğim için kendimi mahrum bıraktıklarımı…
İnancımı yitirdiğim için kendime yaşattığım hayal kırıklarını…
İçimde itinayla gizlediğim yoksulluklarımı, zorbalarımı.

Mütemadiyen tekrar eden ruh hallerimi.
Her geçen gün biraz daha yorgunlaşan yorgunluğumu.

Hatırlıyorum.

Bildiğim ne varsa, hepsini vermek için yüreğimde hissettiğim o yoğun isteği.
Sadece bilmediklerimle kalabilmeyi arzulayışımı.
Kişiliğim diyerek kendimi içine kapattığım o hapishaneyi...

Öğreniyorum.

Daha önce fark etmediğim o muhteşem yepyeni kelimeleri.
Onlarla bana ve hayata dair farklı, yeni cümleler kurabilmeyi.
Yavaş yavaş ruhumun daha derinlerine inebilmeyi...

Fark ediyorum.

Eskiden kurtulmadan, yeninin kendini gösteremediğini, içimdeki çatışmaların bir türlü bitmediğini.

Düşünüyorum.

İnsan, zihnindeki onu etkisiz hale getiren eskimiş sözcüklerinden vazgeçip, “olması gereken” e hiç bulaşmadan, yeni harfler, yeni kelimelerle, olan’a dair yeni cümleler kurmaya başladığında herşeyin anlamının nasıl da değiştiğini.
Hayatı geçmişin bir anımsaması olarak yaşamaktan vazgeçip, zihninde, -kendine, hayata, başkalarına dair- oluşturduğu imgelerden arındığında kendine neler yaşatabileceğini...

16 Kasım 2008 - 16 Temmuz 2009

19 Mayıs 2010

O...


O,
Senin kendini açığa vurabilmene, gerçekte kim olduğunu anlayabilmene yardım edebilmek için girer aslında hikayene.
Ama sen onu, kendinden kaçabilmek için istemişsen,
Senin için, düşlediğin bir düşünceyle savaşın olabilir sadece.

O,
Senin ona karşı olan davranışlarının, duygularının, ardında yatan asıl niyetini keşfedebilmene yardım edebilmek için girer hikayene.
Ama sen onu sırf kendi rahatlığın, mutluluğun, güvenliğin yüzünden istemişsen.
Onu yetersizliklerini, sorunlarını, belirsizliklerini kapatma aracı olarak görmüşsen.
Senin için, düşlediğin bir düşüncenin ruhunda yarattığı bir sıkıntı olabilir sadece.

Onu daha hiç tanımadan, onunla yaşayacaklarının nasıl olacağının kararını verebilmişsen.
Onu sırf gereksinim duyduğun için yada bir fikre dayandırdığın için istemişsen.
O,
Senin için, düşlediğin bir düşünceyle çatışman olabilir sadece.

Sen içsel hareketlerinin, dalgalanmalarının farkına varmadıkça,
Düşünüş biçimini, yüreğinden geçenleri tam anlamadıkça.
Ondan yararlanma gereksinimin ortadan kalkmadıkça,
O,
Senin için, bir yük, bir sıkıntı, bir uğraşma, bir savaşım olabilir sadece.

O,
Senin kim olduğunun kararını daha en başta verilebileceğin biri değil, hiç bir şeyle karşılaştırmadan bakabildiğinde keşfedebileceğin bir bilinmeyendir sadece.

O,
Onu zihninde yarattığın harika bir tablonun içine hapsetmediğinde, aradığın o gerçek sevgiyi paylaşabilir seninle...

19 Mayıs 2010
Haşim Arıkan

11 Mayıs 2010

Hatırlamaya uyanmak...



Korkuyorsun!
Çünkü yavaş yavaş kendini hatırlıyorsun.
Zaman içinde o kadar çok uzaklaştırıldın ki kendinden, kendinle yeniden karşılaşmak heyecanlandırıyor seni.
İçine baktığında nasıl bir şeyle karşılacağını net hatırlayamamaksa korkutuyor.

Uyanıyorsun!
Kendi gerçeğine uyanıyorsun.
Kendi doğanı yeniden keşfediyorsun.
Aradığın herşeyin aslında senin içinde hep var olduğunu anlıyorsun.
Ama önce bildiğin seni unutman gerekiyor.

Fark ediyorsun!
Bugüne kadar sana öğretilenlerden daha farklı şeyler hissettiğini fark ediyorsun.
Bugüne kadar sana anlatılmış olanlar artık seni tatmin etmiyor.

Kendini fark ediyorsun.
O sürekli kaçtığın karanlık yanının da, aydınlık yanın gibi yine sen olduğunu.
Bugüne kadar hep dışarıda bıraktıklarının da aslında sana dahil olduğunu.
Birşeyleri dışarıda bırakarak, bir tarafını yok sayarak sen olamayacağını fark ediyorsun.

Öğreniyorsun!
Kendinle olabilmeyi öğreniyorsun.
Kendinle başbaşa kalabilmeyi, kendinle konuşabilmeyi, kendine anlayış gösterebilmeyi.
Yargıların, görüş ve düşüncelerin etkisinde kalmadan içindeki tutkulara ve isteklere kulak verebilmeyi.
Sana ait olmayan o yabancı yükleri ruhuna yüklemeden sadece kendi varlığını hissedebilmeyi.
Kendini sevebilmeyi öğreniyorsun.

Hissediyorsun!
Gerçekten kendin olmaya karar verip, içindeki seni güçlendirdikçe, sarılmalarının daha sıkı, öpüşlerinin daha tutkulu, seni seviyorumlarının çok daha güçlü olduğunu hissediyorsun.
Duygu doğana saygı göstermenin ne kadar özgürleştirici bir duygu olduğunu hissediyorsun.

Yavaş yavaş tamamlanıyor içinde birşeyler.
Uyanarak, fark ederek, korkarak, hissederek, kabullenerek, öğrenerek...
Özbenliğinin her tarafa dağılmış parçaları, yavaş yavaş yeniden bir bütün oluşturmaya başlıyor içinde.

Herkes tarafından bilinen klasik oyunu oynamaya çalışmak yerine.
Oynadığın oyunu, kendin yazmanın mutluluğunu tadıyorsun.
Farkını fark ediyorsun.

Sen gerçekten yaşamaya başlıyorsun...

14 Eylül 2009
Haşim Arıkan
Fotograf: Ashes and snow

10 Mayıs 2010

İstersen sayfa sayfa oku kendi öykünü...


Yalnız değilsin.
Sen de herkes gibisin.
Senin de kafan karışık, sen de emin değilsin bildiklerinden.
Sen de sürekli güvende olmak istiyor, endişeleniyorsun.
Senin de acıların sürekli.
Sen de insanlığın öyküsüsün herkes gibi.

Bugüne kadar kimbilir kaç kişi, senin gibi ne acılar, ne sıkıntılar çekti.
Yaşadıklarından canı yandı, üzüldü, öfkelendi, isyan etti.
Neşe, haz ve sevginin parlayan alevleriyle herşey onun için yeniden canlandı.

Aslında yapman gereken tek şey, kendi öykünü öğrenmeye çalışmak.
Aradığın, merak ettiğin, endişelendiğin, sorguladığın herşey onun içinde gizli.
Kendini, ne olduğunu, belirsizliklerini, sorunlarını, bir türlü vazgeçemediğin güvende olma arzunu sen de herkes gibi onda keşfedeceksin.

İstersen sayfa sayfa oku öykünü.
İçindeki tüm acıları, endişeleri, sevinçleri, hazzı, mutluluğu yudum yudum tadarak.

İstersen red et onu okumayı.
Ben zaten hepsini biliyorum diye yaşadıklarınla inatlaşarak.

Belli mi olur? Belki de sen ilk bölümü bitirdiğinde çözersin öykünün tamamını.

Ama bilmelisin ki,”esas gerçek” daima bilinmeyenin ardında gizli.
Bildiğin sandıklarınsa, sadece geçmişin, sana kalan külleri.

Yaşamın anlamını çözebilmek için, yaşadıklarının kendi öykülerini sana anlatmalarına izin vermelisin.
Hayata geliş nedenini, kim olduğunu, sana sunulan ideolojiler içinden kendin için uygun olanı seçerek değil, yaşadıklarını tam olarak anlayarak çözebilirsin.
Hayatı “öğredim” diyerek değil, o en son an'a kadar “öğreniyorum” dediğinde keşfedilebilirsin.

9 Mayıs 2010
Haşim Arıkan