Gözlerini gülümseyerek kapattı ve parmaklarını yavaş yavaş onun yüzünde dolaştırmaya başladı, yüzündeki o içten gelen, istese de önleyemeyeceği kocaman sevgi ifadesiyle.
“Biliyor musun?” dedi. “Çok güzel ve özel bir yüzün var senin.”
“Gözlerin kapalıyken bunu nasıl görebiliyorsun.” diye sordu annesine, meraklı bakışlarını yönelterek.
“Bunu parmaklarımla hissedebiliyorum." diye cevap verdi annesi ona. Çok kısa bir süre sustuktan sonra, bu sefer o yöneltti sorusunu küçük kızına. "Sence parmaklarımla bunu hissedemeseydim, onlar yine benim parmaklarım olur muydu?”
“Olurdu tabi ki.”
“Peki gözlerim seni güzelliğini görmese, kulaklarım senin o güzel sesini duymasa, yine göz, kulak olurlar mıydı?”
“Tabi ki olurlardı ama, o zaman hiç bir işe yaramazlardı.”
“Çok doğru. O zaman hiç bir işe yaramazlardı... Çünkü bir amaçları olmazdı onların o zaman. Aynı vücudumuzun, ruhumuz olmadığında olacağı gibi.
Vücudumuz bize ne olduğumuzu, ruhumuz ise kim olduğumuzu gösterir. Ruhumuz bizim var olmamızı, bir amacımızın olmasını sağlar.
Hani geçen gün sormuştun ya bana vücudumuzla ruhumuzun ne farkı var diye. Farkları budur işte. Şimdi anladın mı bakalım?....”
Ben işe yetişmek için onların tam karşısındaki banktan sessizce kalkarken. Anne ve küçük kızın, bu harika sohbeti aynı güzellikte devam ediyordu...
23 Ağustos 2009